Ara Güler'in hakkında söylenecek hem çok şey var, hem de yok. Geçmişi başarı ve övgülerle dolu. Picasso'dan Dali'ye döneminin yüzlerce ismi tarihe onun portreleriyle kazındı. Aldığı unvanlar, açtığı sergiler fotoğrafçıyım diyen çoğu kişinin yaşını aştı. Ancak Ara Güler gerek yaptığı işler, gerekse de söylediği sözlerle çoğu kişinin sevgisi kadar yergisini de kazanmış ender isimlerden.
Fotoğraf camiasında tartışması her daim canlı olan bu 84 yaşındaki fotoğrafçı, önümüzdeki günlerde açılacak yeni sergisinin telaşında. 4 Aralık - 3 Şubat tarihleri arasında Galeri G-art'ta açık kalacak olan sergide, Güler'in deyimiyle 'bozuk' 16 fotoğraf yer alacak.
İstanbul ve portre fotoğrafları dışında farklı bir yüzünü de göreceğimiz Ara Güler ile sergi vesilesiyle görüştük, ama kendisini bulmuşken sormak istediğimiz çok soru vardı. Ara Güler'le fotoğraftan sinemaya, oradan da Beyoğlu'ndaki yıkıma uzanan bir söyleşi yaptık.
Söyleşimiz boyunca soruları beğenmediği de oldu, kahkaha ile cevap verdiği de... Ancak konu İstanbul'a geldiğinde sinirlerin ve sözcüklerin gevşediği anlar olmadı değil. Yani Ara Güler her zamanki Ara Güler'di. Sergide de bu tadı bulmak mümkün.
Soyut fotoğraflardan oluşan bir sergi hazırlama fikri nerden çıktı?
Lora Hanım'ın (Serginin küratörü Lora Sarıaslan) fikriydi.
Siz nasıl ikna oldunuz?
Hiç olmadım ki... Kurtulayım bir an evvel diye izin verdim.
Arşivinizde kaç soyut fotoğraf var, kaçı sergilenecek?
Yok öyle bir şey. Bunlar bozuk fotoğraflar. Bozuklardan sanat olur. Sana öğretmediler mi bunu?
Yani sizin deyiminizle kaç bozuk fotoğraf sergilenecek?
16 tanesi sergilenecek.
Hangi kriterlere göre seçtiniz fotoğrafları?
Belli bir üslubu bozmamaya dikkat ettik.
Bu sergiden ne gibi beklentileriniz var?
Hiçbir şey beklemiyorum.
Sergi hazırlanma sürecinde bir şeylere karışır mısınız?
Umurumda değil. Açsa da bir, açmasa da bir benim için.
Yani sergi mekanı ya da çalıştığınız kişiler konusunda dikkat ettiğiniz bir nokta yok mu?
Yavrum şimdi gidip de kenefte sergi açmak olmaz.
Demek ki varmış...
Olur tabi...
Hala fotoğraf çektiğinizi biliyoruz. Neler çekiyorsunuz? Kendiniz için mi yoksa belli projeler var mı?
Her şeyi kendim için çekiyorum. Sonra da onlarla ilgili bir takım adamlar "sanattır, değildir" diye konuşuyor.
Peki siz fotoğrafa nasıl bakıyorsunuz?
Dünyada iki tip fotoğraf vardır. İş için, yani para kazanmak için çekilen fotoğraf, bir de sanat fotoğrafı vardır. Röportaj fotoğrafını başka şeylerle karıştırmayın. Fotoğraf bir sürü işe yarar. Dokümantasyondur, tarihin bir parçasıdır, çekildiği devri gösterir, yani insanların tarihinin bir parçasıdır. Bunu kaydeden bir makine vardır, adı da fotoğraf makinesidir.
İlle fotoğrafını çekmek istediğiniz olaylar var mı, oldu mu?
Mesela benim en güzel kitabım hangisidir biliyor musun, çok da severim: Ecevit kitabım. (Beyaz Güvercinli Adam) Benim mesleğimin tam karşılığıdır o kitap. Ben fotoğrafçı değilim zaten, gazeteciyim.
İlk fotoğraf çekmeye başladığınızdaki hisleriniz değişti mi?
Yok, ben aynı şeyleri hissediyorum hala. İlk vazifem Gümüşsuyu'nda kırılan Atatürk heykelinin fotoğrafını çekmekti. İlk çektiğim fotoğraf odur.
Şimdi fotoğraf çekerken neler hissediyorsunuz?
Makine olmuşuz biz.
İstanbul'un yeni halini çekmeyi neden sevmiyorsunuz?
Kaç senedir çekeceğimi çektim. Adnan Menderes yıkmaya başladı, o dönemi çektim. Ondan sonra Bedrettin Dalan'ın yıkımı oldu, onu da çektim. Gene Beyoğlu yıkımı var, yeter artık. Doğduğum şehri yıkıyorlar.
Bir mahalle sakini ve İstanbullu olarak şehre ve Beyoğlu'na yapılanlarla ilgili neler düşünüyorsunuz?
İstanbul eskiden vardı, ama şimdi şehri yok ediyorlar. Her tarafa tahta perde çekmişler. Düşünsene Taksim Meydanı alttan geçişli olacak. Herkesi yürümeye mecbur ediyor. Benim ayaklarım tutmuyor mesela. Ötekiler ne olacak, onlar vatandaş değil, Japon mudur? Şehir, orada yaşayan, birikimi olan, oraya hayran kalan ve orda ölümünü bekleyen insanlarla doludur. Şehirler böyle olur. Memleket ona denir.
Bir röportajınızda arşivinizi ölmeden önce yok etmek istediğinizi söylemişsiniz, sebebi nedir?
Ben öyle antika laflar çok söylerim. Söylerim kurtulurum.
Söyleşilerinizde fotoğrafın tarihe tanıklığını vurguluyorsunuz. Haber fotoğrafı olmayan, kurgulanmış fotoğraflar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sanat fotoğrafı oluyor o. Ben öyle fotoğraflar çok çektim. Şu an Mardin'deki sergimde de öyle fotoğraflar var.
Sanat fotoğrafı ile fotoğraf arasına ciddi bir mesafe koyuyorsunuz, neden?
Mesaj veren fotoğraf, sanat fotoğrafı başka, röportaj fotoğrafı başka...
Fotoğrafın sanat olamayacağına dair sözleriniz var.
Çünkü fotoğraf sanat değildir.
Hakkınızda çıkan yazıları, yorumları okur musunuz?
Elime geçerse okurum, geçmezse de umurumda değil.
Sizi seven çok olduğu kadar eleştiren de çok, bunları takip eder misiniz?
Görmem ki...
Beğendiğiniz, takip ettiğiniz fotoğrafçı, foto muhabiri var mı?
Dünyada var, ama burada yok.
Kimleri beğenirsiniz?
Henri Cartier Bresson, Eugene Smith var Magnum'da bir sürü isim var.
Bir şehir nasıl fotoğraflanır?
İnsan objenin karşına geçtiğinde karar verir neyi çekeceğini. Herkes kendine göre, tahsiline, görüşüne göre orayı anlar. Bunun için böyle bir kısıtlama koyamazsın. Birtakım şeyler vardır mektepte öğrenilmez. Akademiye gidince en güzel romanı yazmak garanti mi? Değil.
Dijital makineler sayesinde fotoğraf çekmek kolaylaştı. Fotoğraf çeken herkes fotoğrafçı mıdır?
Onlar fotoğraf değil, ıstırap çekiyor.
Fotoğrafçıda olması gereken özellikler neler?
Az önce dediğim gibi, fotoğrafçıda his olması lazım. O his varsa bir şeyler olur.
Sinema alanında çalıştınız gençliğinizde. Ne oldu da foto muhabiri oldunuz?
Çalıştığım film stüdyosu yandı. Arap filmlerini Türkçeye çevirirlerdi. Yazları babam oraya koyuyordu beni. Babam Muhsin Ertuğrul'un arkadaşıydı. Tiyatronun içinde büyüdüm. Rejisör olmak istedim. Daha sonra birkaç tane belgesel film yaptım. Yavuz'un filmini (Kahraman'ın Sonu) yaptım ki, dünyada çekimi en uzun süren filmdir. Yavuz zırhlısını bir türlü sökemediler. İki senede sökülünce filmin çekimleri de o kadar sürdü. Filmi de Türkiye'de kahraman Yavuz'u ölürken gösteriyorsun diye yasakladılar.
Sizin için iyi bir sinema izleyicisi diyebilir miyiz?
İyi izleyici nedir kızım? Yapımcı de sen bana. Yavuz'un filmini yaptım ve reddettiler biliyorsun. O zamanlar Cumhurbaşkanlığı'nda çalışıyordum. Oradaki herkese bir ton laf söyledim ama hiçbir şey olmadı tabi, yedikleri laflarla kaldılar.
Beğendiğiniz Türkiyeli sinemacılar var mı?
Mesela Yavuz Turgul'u beğenirim. Ömer Kavur vardı. Yeşim Ustaoğlu ki, kaç kere bedavadan filminde oynadım. İlk filminden beri bana musallattır. Her filminde beni oynatmaya kalkar. Bir tane daha vardı, unuttum. (MC/HK)
Ara Güler'in porteleri: Gökhan Gezik