Melisa daha birkaç aylık Berlinli. Sanat Akademisi’nde okuyor. 24 yaşında. Dortmund’da grafik tasarım öğrencisiyken bitirme projesi olarak ortaya çıkıyor renk. magazin.
Blogtan online dergiye evrilen bu renk.li içerikler kabaca söylersek “başkaları sanatsal alanda neler yapıyor” merakından doğmuş Melisa’nın. “Biz diğer insanların yaptıklarına ilgi duyan yeni yaratıcı Türkiyeli-Almanyalı nesiliz” diyor. Proje aynı zamanda Almanya’da yaratıcı beyinlere ve girişimci ruhlara verilen Kultur- Kreativpilot Deutschland ödülünün 2013 yılı sahibi.
Melisa’nın bilgisayarından ‘online’ olduktan sonra, Ömer’in kamerası ve fikirleri de dahil olmuş renk.’e.
Ömer de Berlin’e taşınalı birkaç ay olmuş. Bir arkadaşıyla beraber film yapım şirketi kurmuşlar. Özellikle reklam filmleri üzerine kafa yoruyorlar. Tabii bir de çevrimiçi iletişimle başlayan renk. kardeşliği var.
Nerede ve nasıl başladınız birlikte çalışmaya?
Ömer: En başta yaptığımız işlerden biri, “Tansel Akzeybek’e Konuk Olduk”. Akzeybek Berlin’deki Komische Oper’de Ensemble üyesi olan ilk Türk opera sanatçısı. O zamanlar Melisa Dortmund’daydı, ben Köln’deydim. Sadece bu röportaj için Berlin’e geldik. Her şey böyle başladı.
Neden renk. ismi?
Melisa: Mega uzun bir liste yaptım ve özellikle Almanca, Türkçe ve hatta İngilizce anlaşılabilir bir ad aradım. “Magazin” sözcüğü de uluslararası bir sözcük. Renk sözcüğünü de grafik-tasarım anlamında çok iyi kavrıyorsun. Genel anlamda Almanya toplumunun renkliliğine işaret ediyor. Böylece adı koyuldu.
renk. ’in dili neden sadece Almanca?
Ö: Sonuçta Almanca hepimizi birleştiren dil. Farklı bir geçmişi olan ya da başka bir yerden gelen herkesi, hepimizi birleştiriyor. Facebook’ta Türkiye toplumundaki takipçilerimizden, herkesin anlayabilmesi için Almanca yazmalarını rica ediyorum. Bu şekilde bir tartışma başlatıp birlikte konuşabilmemiz için...
Şubat 2013’ten beri çevrimiçisiniz. Kısa sürede büyük başarı elde ettiniz. Başarınızın sırrı ne?
M: Bir sürü insan akıllarındaki uygulamaya geçirmek için o kadar uzun süre düşünüyor ki düşündüklerini gerçekleştirmeye zaman olmuyor. Başlangıçta benim kafamda böyle bir fikir vardı. Sonra internette sayfayı oluşturdum. En basitinden yaptığım olumlu geri dönüşler aldı. Finansal desteğe ihtiyacımız var mı yok mu, hedef kitlemiz ne diye uzun uzun düşünmedik. Bunu yapmak istiyoruz, süper bir fikir, mümkün olan en az maliyetle, ama bol enerji ve hevesle nasıl gerçekleştirebiliriz dedik. Sanırım işin sırrı bu: Hoşumuza giden, güzel bulduğumuz, otantik şeyler yapıyoruz.
Ö: Bu Türk-Alman yapımı bir dergi. Üretenlerin kendisi Türk-Alman. Yani biz (Türk-Almanlar) üzerine konuşmuyoruz. Hedef kitlenin kendisi biziz. Genciz, güzeliz (gülüşmeler :) Bu ‘Türk-Alman’ mevzusu bu zamana kadar hep ticari platformlarda, akademisyenler, kravatlı, ciddi görünümlü insanlar vs. tarafından pdf formatında ele alındı.
renk. de tabii ki ciddi. Ne yapmak istediğimizi biliyoruz. Ama çok daha renkli. Adı üstünde! Sanırım bu karışıma pek sık rastlanmıyor. Diğer yandan mecra da önemli: İnternet. Ücretsiz ve çok fazla insana ulaşıyorsun.
Söyleşi yaptığınız insanları, seçtiğiniz konuları ortak paydada buluşturan ne?
Ö: İnancı, kültür düzeyi ne olursa olsun, nereden gelirse gelsin farklı insanları, farklı fikirleri, bizi bir araya getiren gerçekten yaratıcı çalışma.
M: Örneğin bir Almanyalı fotoğrafçıya Türkiye’de neler yaşadığını soruyor, anlat bize diyoruz... Hoşuma giden hikayelerden biri İstanbul - Beyoğlu’nda travestileri fotoğraflayan ve sonrasında kitaba dönüştüren Karsten Kronas’tı.
İşin içinde fotoğraf, yani sanat var, kültür var ve bu işi Türkiye’de yapan bir Almanyalı var. Bizim belirli bir siyasi tavrımız, Türkiyelilerle ya da Almanyalılarla ilgili sabit bir fikrimiz yok. Zevk aldığımız konularla haşırneşiriz. Bizi ilgilendiren anlaşılan diğerlerini de ilgilendiriyor. Bunu ölçüt alıyoruz. “Ne kadar okur o kadar konu” diye değil, “bizim ne hoşumuza gidiyor, neyi anlatmak istiyoruz” diye bakıyoruz. İşi zevkli kılan da bu.
Devamında ne olacak?
M: İletişim ağımızı genişletmek istiyoruz. Daha da güzel ve daha fazla içerik için bizimle çalışmaya hevesli daha fazla insana ulaşmak istiyoruz.
Ö: İletişim ağı çok önemli. Görevlerimiz gitgide artıyor. Bu yüzden içerik konusunda bize destek vermeye hevesli insanlara ihtiyacımız var.
Bu gönüllü yaptığımız bir proje. Kendi istediğimiz konular hakkında yazabiliyoruz. Bizi sansürleyebilecek biri yok. Misafir bloggerlara para veremiyoruz ama, özgür ve bağımsız bir platform sunuyoruz. Başta sayfamızda reklam vermek isteyen insanlar aradı. Daha o zaman bilinçli olarak hayır dedik.
Kendinizi uyum tartışmasının bir parçası olarak görüyor musunuz?
M: ‘Uyum’ sözcüğünden hiç hoşlanmıyoruz. Uyum artık bizim için bir şey ifade etmiyor. Biz göç sonrası dönemi temsil ediyoruz. Uyum sorunumuz yok.
Bunu yeniden öğrenmemize ya da birinin bize örnek olmasına gerek yok. Bu toplumda yetiştik. Vasıflarımız arasında bu arada “Türkiyeli” olmak da var. Ama biz uyumu yaşamıyoruz. Biz zaten “uyumluyuz”. Uyum ayrıca pek çok farklı konuda kendine yer bulabilir. Benim için en önemlisi kültür-sanat konularını Türk kültürüne entegre etmek. Yaratıcı alanlarda çalışmasına izin verilen çok az Türk-Alman var. Çünkü çoğunlukla aileler bu alanı tanımıyor. Çocuklarına “makine mühendisi ol! Sırtın yere gelmez” ya da “öğretmenlik oku” diyorlar.
Benim bu noktada ilginç bulduğumsa tasarımın, (sanatı) bu kültüre entegre etmesi. Tasarım sadece ‘bir şeyi güzel yapmak’ değil.
Ö: Uyum illa ki geldiğin yerle ilgili değil. Almanya’da doğmuş birçok Almanyalı genç var, topluma uyum sağlamayan, ama sağlaması gereken... Türkler 50 yıldan beri, yani yarım yüzyıldır, Almanya’da yaşıyor olmalarına rağmen Türkiyeliler ve Almanyalılar birbirlerini ne kadar az tanıyorlar, birbirleri hakkında ne kadar az şey biliyorlar...
İnsanların kafalarında ne tarz klişeler olduğunu duydukça hayrete düşüyorum. Ne ben ne ailem ne de çevrem bu klişelerle uyuşmuyor, nereden çıkıyor bu ya da neden hala kafalarda bunlar var? Biraz da bunu kırmak, yakınlaşmak ve bunu farklı bir arayışla, yaratıcılıkla yapmaktı niyetimiz.
“İstisnai Türk-Alman ilişkileri” üzerine bir dergi... İstisnai ilişkilerle kastedilen ne?
M: Bu soru bize çok soruldu. ‘İstisnai Türk-Alman ilişkileri’ ironik bir tanımlama.
Konuşmanın bir yerinde biri sürekli: “Melisa, Türkçe bir isim mi? Türkiyeli’ye benzemiyorsun” diyor ya da tanıştıktan belki de bir hafta sonra “Melisa gerçekten Türkiyeli misin? Hiç aklıma gelmezdi. Aaaaa sen bir istisnasın” diyorlar.
Ben neden bir istisnayım diye soruyorum kendime. Biz aslında tam da bu istisnaların sayısının çok olduğunu gösteriyoruz. ‘İstisna’ sözcüğünü esprili yanıyla algılamak lazım.
Ö: “Diğerlerden farklı değilseniz ya da diğerleri gibiyseniz, o zaman neden Türk-Alman olarak sınırlıyorsunuz ya da Türk-Alman’a indirgiyorsunuz” diye soruyorlar. renk. kültür ve yaratıcılıkla ilgilenen herkes için düşünüldü.
“Bir istisna mıyım acaba?”
renk.’e konuk olan isimlerden biri de Emel İlter. Rare Soul DJ ve plak koleksiyoneri. İlgisi icabı bir plağın peşinde ülke ülke geziyor.
“Geçenlerde çevremden bir İngiliz bana ismimin tipik bir Almanca isim olup olmadığını sordu. Ben de ona Türkiye kökenli olduğumu söyledim. Önce şaşırdı, sonra da elma çayını ne kadar sevdiğini anlattı. O anda geride kalan bütün yıllar içerisinde bu camiada hiçbir Türkiyeliyle karşılaşmadığımı fark ettim. Rare Soul DJ / Türkiyeli / Kadın… Bir istisna mıyım acaba?”
Bu satırlar Emel’in renk.’in yazı işlerine gönderdiği e-postadan. Ben de Emel’e onun gözünde renk. ’i kuraldışı / farklı kılanın ne olduğunu soruyorum.
Emel: renk.’in en ilginç özelliği, bizim kuşağımızın şizofren tarafına biraz dokunması.
Almanyalı gibi olmaya çalışıyor ama diğer tarafımızı da bir türlü bırakamıyoruz. Bu ruh haliyle yaşıyoruz aslında.
Bunun biraz gündelik ve insanların mikro evrenine dair bir yanı var. Bütün o uyum politikaları, vs. ile bir ilgisi yok, anı kaydetmek, benimkine benzer hikâyeleri olan insan portrelerinin ortaya çıkarmakla ilgili.
Bunun dışında onlar da herkes kadar normal insanlar. Bunun üzerine ben de kendime bazı sorular yönelttim: Kendimi nerede görüyorum? Bir istisna mıyım? Yaptığım işle tam olarak nerede duruyorum? Bloğu iyice inceleyince, istisnalara dair ortak noktaları aradıklarını görüyorsunuz. (GAW/YY)