"Yalnızlık, korku ve tecrit…”
Arnavutluk'ta bir eşcinsel, LGBTİ bireylerin hayatını bu üç kelimeyle özetliyor.
Diktatörlük sırasında eşcinsel ilişkinin 10 yıla varan mahkûmiyetlerle cezalandırıldığı ülkede mevzubahis vakaların sayısı, LGBTİ'lerin varlığı teyit edileceğinden resmen açıklanmazdı.
Aktivistlerden müteşekkil küçük bir grubun özellikle 2000'lerin sonuna doğru artırdığı eylemler Arnavutluk'taki eşcinsellerin günümüzde nispeten daha görünür olmasını ve rahat bir yaşam sürmesini sağlamış.
Geçen ay Saraybosna Film Festivalinde boy gösteren SkaNdal* adlı yapım memleketteki LGBTİ hareketine eğilen uzun metrajlı ilk belgesel.
SkaNdal
Arnavutluk’ta eşcinseller yıllar boyunca kendilerini gizlemek zorunda kalmışlar; bunu başaramayanlar aile fertlerinden bile şiddet görmüş, ailenin mal varlığından mahrum bırakılanlar olmuş. Yakın çevre ve toplum tarafından kabul görmek için zoraki nikâhlar kıyılmış, akabinde çifte yaşamlar sürdürülmüş; bu şablona bel bağlayanlar hâlâ yok değil!
Yönetmenliğini Elton Baxhaku ile Eriona Çami'nin yaptığı 2014 yapımı, 64 dakikalık belgeselde bazı LGBTİ bireyler anılarını kamera karşısında ilk defa paylaşıyorlar: "…Baskının yoğun olarak hissedildiği yıllarda eşcinselliğini açıkça yaşayan ender kişilerden birinin kalabalık bir grup adam tarafından taciz edildiğine tanık olmuştum. Savunma dürtüsü içinde kendisiyle cinsel münasebete girmiş olanların uzunca bir listesini haykırıyordu, üstelik bazıları ülkedeki maçoluğun ve erkeklik olgusunun ikonuydu, gençlerin model olarak seçip özdeşleştiği kişilerdi…"
"Kendileri dışında kimsenin anlamadığı kodlarla anlaşan trans bireyler Tiran'ın beş ayrı mıntıkasında bulunuyorlardı. Yakalanma korkusu fazlasıyla baskın olduğundan onlarla ilişkiye girmek isteyenler, transların takıldığı parktaki çöp bidonuna mektuplar atardı; bu heyecan verici iletişim şekli bana hep Fransa'daki direniş hareketini hatırlatırdı…"
1993'te kurulmuş olan SGA, hapishanelerde acı çekmiş eşcinsellerin toplandığı bir dernekmiş; akabinde Genci Hhelaj adlı aktvistin eşcinselliğini resmen açıklaması ülkede büyük sansasyon yaratmış. 2000'lerin ortasında polis kalabalık bir LGBTİ grubunu apar topar tutuklamış. Genç bir eşcinsel intihar ettiğinde damgalanma korkusuyla cenazesine parmakla sayılacak kadar az kişi katılabilmiş. Ne yazık ki ülkede yaşı yirmiye varmadan intihar edenlerin toplamında LGBTİ'lerin yüzdesi şu anda bile fazlasıyla yüksek.
GISH adlı, toplumsal entegrasyona yönelik ilk portal kurulmuş,fakat o yıllarda erkek eşcinseller lezbiyenlere göre daha aktifmiş.
"Homofobi sosyal bir hastalıktır" yazılı posterler şehrin muhtelif yerlerine asılmış; bu hareketin o zamana kadar sadece kendilerinin eşcinsel olduğunu sanan birçok LGBTİ bireyin garip ve yalnız olmadıklarını idrak etmelerinde faydası olmuş. Aynı yıllarda ülkedeki baskın zihniyete uygun olarak lezbiyen bir üniversite öğrencisi eğitim kurumundan cinsel yönelimi yüzünden kovulmuş.
"Ülkede hâkim olan maço kültür ve mahalle baskısı sebebiyle eşcinsellerin ebeveynini eğitmek işin en zor tarafı".
Eğitim dünyasında, sağlık hizmetlerinde, iş dünyasında, emniyet çevresinde veya cezaevlerinde LGBTİ'lere yönelik ayrımcılık halen sürüyor.
Politikacıların rolü
Arnavutluk'un eski cumhurbaşkanı Sali Berisha başbakanlık yaptığı sırada eşcinsel haklarından bahsettiğinde ortalık yine karışmış. Yüzyıllardır yıldızları barışmayan, memleketin Ortodoks, Katolik ve Müslüman dinlerinin liderleri bir anda birleşmiş, geylere karşı tavır alıp, tutucu duruşlarını resmen ilan etmişler.
Bu arada 1 Aralık HIV/AIDS gününde etkinlikler yapılmaya başlanmış, 2010 yılında Cumhurbaşkanlık binasına yakın tüm banklar gece karanlığında gizlice gökkuşağı renklerine boyanmış.
Yine aynı sene, Homofobi Doktorları adı altında gündüz yapılan ilk etkinlik gerçekleştirilmiş, sokaktaki insanlara açıklayıcı bildiriler dağıtılırken eşcinselliğe dair ilk duvar yazıları şehri süslemeye başlamış; "Rock Homofobiye Karşı" başlıklı konser düzenlenip LGBTİ konulu ilk sanat sergisi açılmış.
Organizatörler tarafından geleneksel bir onur yürüyüşü olarak planlanmamakla birlikte, bisikletlere binmiş az sayıdaki LGBTİ bireyin şehir sokaklarında kendilerini göstermesi muhafazakarları çıldırtmış, aktivistlere bombalı saldırı düzenlenmiş.
Belgeselde aktarılan bir diğer olayda trans bir birey polis tarafından dövülüp yaralanmış, saçından sürüklenirken bir memure tarafından kötü muameleye maruz bırakılmış, karakolda şiddet çoğalarak devam etmiş. 2011 yılında meydana gelen bu hadisede LGBTİ aktivistleri trans bireyi hastaneye götürdüklerinde vakayla ilgilenen doktor tarafından kovulmuşlar, doktor arkalarından "Utanın…" diye bağırmış.
Ülkede en çok takip edilen tartışma programı Opinion'a katılan sağcı partinin lideri Murat Basha seviyeli münazara limitlerini aşıp eşcinsel olduğu takdirde oğlunun başına kurşun sıkacağını ısrarla haykırırken karşısındaki LGBTİ bireye eliyle boğaz kesme hareketi yapabilmiş.
Homofobik kesimin kustuğu nefret, kin ve şiddetin afişe edildiği program, boğaz kesme hareketi reklam arasına rast gelmiş olsa da, izlenme rekorları kırmış, basın olaya günlerce yer vermiş.
SkaNdal belgeseli sayesinde ilk defa kamuoyunun dikkatine sunulan görüntü, yapımın geçen günlerde ödül aldığı Arnavutluk Progradec Film ve Yemek Festivali’nde perdeye yansırken, salonda büyük tepkiyle karşılanmış.
Neyse ki sanatçı geçmişiyle tanınan ülkenin şu andaki başbakanı Edi Rama da LGBTİ aktivistlerini makamında kabul ederek dertlerini ve taleplerini dinlemiş.
SkaNdal belgeselinde Arnavutluk'ta yaşamış, ABD'li iki lezbiyenle Tiran'da görev alan eski ABD Büyükelçisine, özellikle de LGBTİ hareketine kazandırdıkları ivmeye geniş yer verildiğini unutmamak lazım.
Yapımın sonunda ise 2013 yılında ülkenin başlıca sembollerinden Ulusal Tarih Müzesi'nde açılmış LGBTİ konulu büyük serginin Arnavutluk'taki aktivist eşcinseller için gurur vesilesi oluşunu izliyoruz.
Fakat ülkedeki birçok politikacının LGBTİ hakkındaki açılımları sadece AB'ye uyum yüzünden kabul etmiş olmaları memlekette ikiyüzlülüğün sürdüğüne dair bir diğer kanıt… (MT/ÇT)
* Ska ve Ndal kelimelerinin birleşimi Arnavutça'da Durmadan demek