Tarih 1951. Atıf Yılmaz’ın yönettiği, Hüseyin Peyda’nın senaryosunu yazdığı ve başrol Abdo Ağa’yı oynadığı film “Mezarımı Taştan Oyun” büyük yankı uyandırıyor.
Urfa yöresine ait bir türküden yola çıkarak Yılmaz ve Peyda’nın yaptığı filmde ilk kez Kürtler adları anılmasa da başrole çıkıyor.
Atıf Yılmaz’ın anlatımıyla “Abdo Ağa film piyasasına düşer düşmez ses getirir. Peyda başında örtüsü, sırmalı giysileri ve çizmeleriyle yeni bir tip getirir sinemaya”.
Abdo Ağa’yla Kürtler Türk sinemasında boy göstermeye başlar.
Araştırmacı – yazar Müslüm Yücel’in geçen ay yayımlanan “Türk Sinemasında Kürtler” kitabından öğreniyoruz ki, Mezarımı Taştan Oyun türküsü Kürtçe bir ağıttan Türkçeye çevrilmiş ve TRT arşivlerinde bu şekilde yerini almış; tıpkı Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden derlenen birçok türkü gibi...
Yücel kitabın ilk bölümlerinde 19.yy Osmanlısından başlayarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına kadar süregiden sinema serüvenini anlatıyor, yeni kurulan cumhuriyetle kültür-sanat alanındaki değişimleri kaynaklarıyla sunuyor.
Kitabı okudukça görüyoruz ki müzik de edebiyat da sinemadan bağımsız düşünülemez; orjinali Kürtçe olup arşivlerde Türkçeleştirilerek yer alan türküler, romanlarda Kürt oldukları belirtilmesine rağmen edebiyattan uyarlama filmlerde kimlikleri gizlenen karakterler…
Kitabın sonraki bölümlerindeyse Yücel 1990 sonrası yapılan, ilk kez adı ve dili olan Kürtler’in varlık gösterdiği filmleri anlatıyor, Yeşim Ustaoğlu’nun “Güneşe Yolculuk” ve Handan İpekçi’nin “Büyük Adam Küçük Aşk” filmlerini sinema salonlarında izleyen kitlelerin küçük Hejar’ın “Daye” sini duyunca gösterdiği heyecanı, döktüğü gözyaşını yeniden hatırlatıyor okuyucuya.
Daha önce Türk sinemasında Kürtlerin varlığı üzerine böyle bir araştırma – değerlendirme kitabı olmadığından Yücel’in bu kitabı oldukça önemli bir yere sahip.
Kürtçe, Türkçe’nin içerisine nasıl gizlendi? Kürtçe, Türk sinemasında ilk ne zaman duyuldu? Kürt karakterler, hangi filmlerde, nasıl yer aldı? gibi bir çok soruyu yanıtlayan kitabında Yücel, Türk sinemasının 6 bini bulan arşivinde çıktığı yolculukta Türk sinemasının Kürtle imtihanını sunuyor.
Bir süredir Londra'da yaşayan Müslüm Yücel ile kitabı üzerine söyleştik.
Kitabınızda 1950’lerden itibaren Türk Sineması’nda varolmaya başlayan Kürt karakterler hakkında oldukça önemli ayrıntılar veriyorsunuz. Bu araştırmayı yaparken hangi kaynaklardan yararlandınız? Bu çalışmayı yapmak ne kadar sürdü?
Türkiye’de her şey sokaktadır, toplamasını bildikten sonra, malzeme de ayağına gelir. Yazmak, bir direniş biçimi, ben de bunu yapmaya çalıştım. Yazdığım her şey, bir karşı ateş; kelimeler bu ateşi yakmaya hazırdır, yeter ki insan istesin.
Türkiye’de yazmak ve Türkiye’de yaşamak iki kötülükten birini tercih etmek gibi bir şey, ben yazmayı seçtim. Kaynaklara gelince, biz televizyon önünde, kapanışa kadar oturan çocuklardık; darbe olmuştu ve her şey tek kanallı siyah beyaz TV’ye mahkumdu.
Bu yüzden bütün filmleri, bütün dizileri, hatta reklamları izlemekle kalmadık, ezberledik, bunun yanında ikinci kaynak kitaplar oldu; bir bakıma Türk Sinemasında Kürtler, izlediğim filmlerin kitaplarla bir sağlamasını yapmak oldu.
Kitabı, toplam iki yılda yazdım. Tabii kitap yazdıklarımın tamamı değil, daha büyük bir kitap olacaktı, ancak Türk sinemasında Kürler kitabın bir maddesiydi, kitabın Kürt sineması kısmı ise hala duruyor, önümüzdeki zaman diliminde, o da bir biçimde yayımlanır.
Türk sinemasında birçok ilkin yönetmeni Atif Yılmaz’ı Kürtleri ilk olarak Türk sinemasında görünür kılan yönetmenlerden biri olarak işaret ediyorsunuz. Sizce Atıf Yılmaz, ana akım sinemada Kürtler hakkında doğru bir ark açabildi mi?
Atıf Yılmaz, dert sahibi biri, Kürtlerle ilgili bir sancısı var, kendi kişisel hikayesinde ve filmlerinde bu sancıyı görmek mümkün. Atıf Yılmaz’da Kürt, Doğu’dur; Evliya Çelebi’nin, Hacı Kalfa’nın belirttiği, sınırlarını Piri Reis’in bildiği Kürdistan yoktur, dert vardır, kanaatimce önemli olan da budur.
Örneğin Yılmaz, ellili yıllarda Dağları Bekleyen Kız, Mezarımı Taştan Oyun gibi filmler yapar, yetmişlerde Doğu masallarına yönelir, Cemo’yu çeker, aynı yıl dikkate değer başka bir filmi vardır: Utanç. Bu filmde başlık parasını gündeme getirir, işçi sorunu anlatır.
Filmin kahramanı Kemal kolunu makineye kaptırır, sevdiği kız intihar eder. Yine Kuma sorunu diyebilirim ki Yılmaz’la sinemaya girer. Yine Kibar Feyzo ve Saloka Yılmaz’ın tipik birer Kürt karakterleridir.
Kitap’ta Yılmaz Güney’e oldukça fazla yer ayırdığınızı görüyoruz, Güney sinemasının Türkiye’deki sinemanın sosyalist gerçekçi yanı olduğunu kabul edersek Kürt sinemasında da böyle bir yeri olduğunu söyleyebilir miyiz?
Sosyalist gerçekçiliğe inanmıyorum, daha doğrusu bir sanat eserinin sosyalist, komünist, faşist olacağına da inanmıyorum. Yılmaz Güney’in sosyalist olduğuna da inanmıyorum. Kitapta da söz ettim, yaralı bir bilinci vardır ve o bu bilinçle insanlığını ortaya koyar.
Kürtler de, Türkler de bu yaralı bilince bakarak, kendilerine bir yol bulabilirler. Zeyno filminde adı küçük yazıldığı için panoyu kurşunlayan bir Yılmaz Güney vardır, diğer yandan filmde yaptığı efe dansı. Bir sanatçı ne yaptığını bildiği anda biter.
Iraklı, İranlı Kürt sinemacıları göz önünde tutarak Türkiye sinemasının dışında bir Kürt sinemasından sözedilebilir mi?
Sinema bir dildir ve bu dili tersinden kurgulayamayız. Örneğin şunu kimse söylemez, Kürdistan’lı Türk sinemacısı, Kürdistanlı, Arap ya da Fars sinemacısı… Bunu söyleyemeyiz, çünkü, politik olarak kimse bunu kabul etmiyor, ama Kürtler söz konusu olduğunda dil çok rahat hareket ediyor.
Kanaatimce insani bir sinema demek gerekli ve bu insanin içinde Kürtlerde yer almalıdır ve insanlar çok rahat bir devlet ve ulusun varlığının ötesine geçmelidir.
Müslüm Yücel kimdir?
1969 Urfa doğumlu. 1988 yılından itibaren çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. Kalbimizin Kuyusunda Kardeşti Yaralarımız (Evrensel Basın Yayım, 1994), İpek Yolu (Ege Kitaplığı,1996), Ahuzin (Si Yayınları, 2001), Ölü Evi (Yom Yayınları, 2004) aslı şiir; Tekzip – Kürt Basın Tarihi (Evrensel Basın Yayım, 1998), İbrahim, Harran, Sin Mabedi ve Sabilik (Belge Yayınları, 2000), Kürt Coğrafyasında Göl ve Irmak Efsaneleri (Evrensel Basın Yayım, 2003), Kuyu (Yom Yayınları, 2005), Berdel Evlilik İttifakı (Kesit Yayınları, 2006) ve Edebiyatta Ölüm ve İntihar (Agora Kitaplığı, 2007) adlı araştırma – inceleme kitapları bulunuyor.(SÇ/EZÖ)