Bizlerin Kenan Pars’ı, eski Bakırköylü olan annemlerin ise Kirkor Cezveciyan'ıydı o... Pars aramızdan ayrılır ayrılmaz birden camide mi cenazesi kılınacak, yoksa kilisede mi sorusu sorulmaya başlandı...
Ölüyü paylaşamama meselesiydi bu, sonuçta o makbul bir ölüydü, hem Kirkor olan ismini Kenan olarak değiştirmiş hem de Kelime-i Şehadet getirmişti ölmeden, dolayısıyla kimilerinin gözünde camide cenaze namazı kılmak esastı.
Çift kartvizit
Pars zamanında ismini değiştiren Ermenilerden sadece bir tanesiydi. Cezveciyan’ı muhtemelen bir sanatçı adı olarak yakıştıramamıştı ve kendisine "Kenan Pars" ismini seçmişti. O da çift kartvizitli yüzlerce Ermeni’den birisiydi.
Ermeniler’in bir kısmı, özellikle de erkekler çift kartvizitlidirler. Yani hem bir Ermeni isimleri vardır, hem de kendilerine sonradan edindikleri bir Türk ismi. Cemaat içinde görünür Ermenilik , kamusal alanda görünmez. Özellikle de bundan 20-30 sene önce bu görünmez Ermenilik meselesi daha da yaygındı.
"Ermeni olmak" içinde "Ne kadar Ermeni olmak, kaç doz Ermeni olmak" sorusunu da barındırır. Kimisi dozu az tutar, temkinlilik halidir bu nitekim, kimisi de dozu normal, olması gerektiği gibi tutar, tek bir ismi tercih eder, Ermeniliğini saklamaz.
Aşırı dozda Ermenilik yaşayanlara ise henüz rastlamadım hele hele Ermeniliğin yeniden damgalandığı, çeşitli temsil törenlerle, ufacık çocuklara milliyetçilik adına Ermeniler’den nefret etmenin dayatıldığı günümüzde aşırı dozda Ermeniliği yaşayamak daha da zor olsa gerek.
Aynı kefeye konmak
Pars da belki görünür Ermeni olmak ve görünmez Ermeni olmak ikilemini yaşadı ve de kendisine Kenan adını seçti. Ermenilerin Kirkor’u olmaktansa Yeşilçam’ın hızına hız kattığı günlerde Ermeniliğini sadece kimlik cüzdanında bırakmaya karar verdi. Azınlık olmanın dertlerinden birisi sadece niceliksel azlık değil, aynı zamanda niteliksel aynılıktır.
Elif Şafak’ın "Bit Palas" adlı romanında belirttiği gibi, bir azınlık mensubu bir diğer azınlık mensubuna bakarken benzemediği halde bir tutulduğu insanı görür. Azınlık bireyleri ötekinin aynasında aynıdırlar ve bunun ağırlığını yaşarlar.
Hep "aynı kefeye konma" ve "bir tutulma" durumu var. Yani kültürlü, cahil, iyi, kötü bir Ermeni diğernin gözünde önce Ermenidir ve diğer özellikleri çok da mühim değildir. Kirkor Cezveciyan’da belki de kendini farklı bir kefeye koymayı seçti kendisine Kenan Pars ismini alarak.
O kendisini Ermeni’lik içine hapsetmemeyi seçti. Kirkor ismiyle kabul görmeme riskindense kendine Kenan’ı seçti, belki de dar alanlara sıkıştırılan kimliğinin sınırlarını, kendine yeni sınırlar çizerek aşmak istedi.
Temsiliyet meselesi
Bir diğer yönden de bakarsak; Pars yıllarca "kötü adam"ı oynadı. Ermenilerin ve diğer azınlık gruplarına mensup bireylerin çektiği dertlerden birisi de temsil meselesi. Bir Ermeni kötü bir şey yaptı mı bütün Ermeni toplumu bunun ceremesini çekebilir.
Belki de Kirkor Cezveciyan bundan korkmuştu, malum Türkiye toplumu aktörlerin gerçek kişiliklerini filmdeki karakterleriyle özdeşleştirir abartılı bir şekilde. Belki de Kirkor Cezveciyan kötü karakterin kendisiyle özdeşleştirileceğinden korkup, "kötü Ermeni" veya "zaten bu Ermeniler kötüdür" denilmesin istedi.
Kim bilir belki de ismini Kenan diye değiştirerek Ermenilerin kötü insanlar olarak damgalanmasına mani olmak istedi.
Kenan Pars Ermeiler’in hafızasında da sinikleşti. Yeni nesil belki de Kenan Pars’dan, onun Ermeniliğinden ölümüyle haberdar oldu. Ermeniler için de onun adının aslında Kirkor Cezveciyan olduğu sadece bir dipnot olarak kaldı.
Kenan Pars yaşarken dinini hiç değiştirmediğini belirtmişti. Kızı Çiğdem Pars’ın açıklaması ise "Babam Gayri Müslim idi ancak bir Müslüman gibi yaşadı. Son 2 gününü Kelime-i Şehadet getirerek ve Besmele çekerek geçirdi. O yüzden onu Müslümanlar'ın cenaze aracıyla kiliseye getireceğiz" yönünde olmuştu.
İstanbul İl Müftü Yardımcısı Yusuf Izzettin Konuk,Kenan Pars’ın son nefesinde kelime-i şahadet getirmesiyle ilgili olarak, bir kişinin Ermeni mezarlığında defnedilmiş olması, Ermeni kurallarına göre cenaze işlemlerinin yapılmış olması halinde bile, onun arkasından gıyabi cenaze namazı kılınabileceğini söylemişti.
Ölüyü paylaşamama meselesi vuku buldu birden. Nitekim cenaze Bakırköy Ermeni Kilisesinde gerçekleştirildi.
Zenginlik olarak farklılık
Din eğer inanç meselesiyse bir insan inancının rotasını ve onun yaşanış şeklini dilediği gibi seçebilir. Mesela bir insan Hıristiyan doğup, Müslümanlığa da sempati duyup, Paskalyasında yumurta tokuşturup, Ramazan ayında oruç da tutabilir, farklılığı zenginlik olarak görüp onun sentezini kendi içinde yaşatabilir.
Ben, mermer yerine mozaiğin tarafında olan bir Ermeni olarak, bir arada yaşamı, Kenan Pars'ın (annemlerin Kirkor Cezveciyan) son nefesinde Besmele çekmesini yadırgamayacağım gibi kiliseye Müslümanlar’ın cenaze aracıyla gelmesini de yadırgamazdım.
Nitekim bir gazetenin attığı manşet "Kenan Pars gibi yaşadı Kirkor Cezveciyan gibi gömüldü" oldu. Kimse bilemez belki de usta oyuncu için "Kenan" yaşadığı hayat, Kirkor ise süresinin geçmesini beklediği bir ömürdü sadece.
Fakat bir ihtimal Kenan Pars içinde hem Kirkor’u hem de Kenan’ı da yaşatmış da olabilir, belki farklılıkları içinde yaşatmayı bilmişti.
Günümüzde artık hep bir tarafta yer almamız, her daim bir seçim yapmamız dayatılıyor. Karşımıza hep belirli seçenekler sunuluyor, ya siyah ya beyaz gibi, gri hep göz ardı ediliyor.
Kenan Pars belki de griyi kendi içinde yaşatabilmişti olabildiğince. Şu soruyu sorabiliriz kendimize; Kenan veya Kirkor hem Hat sanatı ile "Allah", "Muhammed" yazıp, hem Kelime-i Şahadet getirip, hem de paskalyada yumurta boyamış olamaz mıydı? Neden olmasın? (NK/GG)