Bugün ikinci kez cezaevinde yaşayacaksın yeni yılın ilk gününü sevgili Necdet!
Bu işte bir "yanlışlık" var: Orası "cezaevi" ve sen şu anda oradasın çünkü.
Sen bir "suç" işlemedin. Sen herhangi bir "yanlış" yapmadın. Hep akla, mantığa, insanlığına göre davrandın. Okudun, çalıştın, sevdin, sevildin, bir yaşam yarattın...
Güldün ve insanların "güldürmek" için uğraştın.. İnsanları sevdin, en çok da...
Elinde ne varsa onları hep iyilik için, güzellik için, doğruluk için kullandın...
Kendinden verebileceğin her şeyi verdin, herkese, özellikle senden talep edenlere...
İyilik için, doğruluk için, güzellik için!...
Hiçbir yanlış da yoktu yaptıklarında. Sana göre, bana göre, herkese göre böyle.
Ama oradasın işte!
Tam "yirmi aydır"... Dört duvar arasında ve demir parmaklıklar arkasında.
Tıpkı aynı şeyleri yapan pek çok başka "yanlışsızlar"gibi...
İki "doğru"dan "yanlış" çıkar mı?
Sen bir "yanlış" yapmadın. "Devlet" için de yanlış yapmaz diyorlar.
O zaman iki "doğru"dan bir "yanlış" nasıl çıkıyor.
Çocuklara bu durumu anlatıyor ve soruyorum. "Çok basit amca" diyorlar:
"Yanlış"ı kimin belirlediğine bakacaksın diyorlar ve şöyle sürdürüyorlar:
"Bizim doğrularımıza annelerimiz, babalarımız hep yanlış diyor. Oysa değil! Sadece onlar daha büyük ve güçlü!"
Güçlü olanın elinde "yanlış"ı belirlemek de, "cezasını vermek ve uygulamak da onun elinde."
Devlet "ben bir şeye 'yanlış' diyorsam, o 'yanlıştır'" diyor.
"Demokrasilerde böyle olmaz" diyorlar ama oluyor. Acaba "demokrasi mi yok bu ülkede!"
"Hukukun üstünlüğünün olduğu yerlerde böyle olmaz" diyorlar ama oluyor. Acaba "bizde hukuk üstün değil de üstünlerin hukuku mu geçerli?"
Yılbaşı kartı
Sevim yılbaşı için sana bir kart atmamı istedi. Sevineceğini söyledi. Doğru!
Sevindirir kartlar, mektuplar! Daha önce yapmadığıma hayıflandım.
Bir İstanbul kartı buldum masamın üzerinde...
Ne yazayım diye düşündüm... Açık bir karta ne yazılabilir ki?
Söyleyecek bir dolu söz varken hem de...
Sen bilmezsin eskiden "şiirimsi" dediğim kırık dökük dizeler yazardım aklıma geldikçe.
Şimdilerde pek fazla aklıma gelmiyor. Çok seyrek yazıyorum.
"Bir şiirimsi yazayım" dedim kendi kendime.
Sonra sen kaptansın ya; Nazım'ın "Mavi Liman" şiiri geldi aklıma. Bilirsin değil mi?
Hani Cem Karaca "o şiirdeki müziği ortaya çıkardım yalnız" diyerek aynı adla bir şarkı yapmıştı. Mehmet Eryılmaz'ın yönettiği, görüntü yönetmenliğini de önceki yıl yitirdiğimiz sevgili arkadaşım Bülent Arınlı'nın yaptığı "Nazım Hikmet Şarkıları"nın "Mavi Liman" adlı bölümünde bu şarkı vardır. Hoş bir tesadüfle sana kartı yazdığım akşam, "Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit" adlı etkinlikte sevgili Bülent'i anarken bu bölümü izledik.
Ne rastlantı değil mi!
O şiir "Çok yorgunum, beni bekleme kaptan" diye başlar.
Senin de çok yorgun olduğunu düşündüğümden olmalı.
Haksızlıklara, yanlışlara, aptallıklara karşı çıkmak, onlarla mücadele etmek yoruyor insanı çünkü.
İnsan güzellikleri yaratmak için uğraşmalı! O uğraş yormaz insanı, tersine keyif verir. Ama olmuyor, insanları güzellikleri yaratmaya bırakmıyorlar.
Tuhaf geliyor bana: ama güzellikler ne hikmetse hep o sıralarda yaratılıyor.
Nazım da hiç suç işlemediği halde yurdundan sürgündü ve bu güzel şiiri o sürgün sırasında yazmıştı. Ben de o yüzden şiirimsinin ilk satırında bu yüzden şöyle dedim:
"Çok yorgun da olsan Necdet kaptan,
'Seyir Defteri' hâlâ sende..."
Oysa Nazım şiirinde ikinci mısrayı "Seyir defterini başkası yazsın" diyerek kurmuştur.
Bir çeşit isyandır bu sözleri. Yaşadığı "acının bitmesini" ister ve bu yüzden isyan eder.
Ama "seyir defteri" hâlâ ondadır aslında. Tıpkı seninkinin de sende olduğu gibi.
Seyir defteri kimdeyse o yazar yaşamı, yaşamın seyrini.
Yazmak önemlidir ama asıl önemli olan "yaşamak"tır sevgili Necdet!
Yaşayacaksın, yaşamalısın.
Mavi Liman: İstanbul
"Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman"ı hayal eder Nazım bir sonraki mısrasında.
Bunu hayal ederken Bulgaristan'da Karadeniz sahilindedir ve oradan gözükmese de o İstanbul'u görür oradan ve İstanbul'u söyler.
"Çınarlı, kubbeli ve mavi bir liman"dır İstanbul, Necdet!
Bunu en az Nazım kadar sen de çok iyi bilirsin. Çünkü sen de kaptansın ve defalarca geldin o mavi limana.
Yine geleceksin. Yine döneceksin. Yanlışlar sonsuza kadar sürmez çünkü!..
Nazım bu şiiri yazarken buna dair umudu, kendisi için çok az olduğu için "Beni o limana çıkaramazsın..." dese de, sen döneceksin; bunu biliyorum.
O yüzden benim şiirimsinin son iki satırı şöyle:
"yazamaz başkası, sen yazmalısın...
çıktığında gideceğin tez zamanda
o 'mavi liman'ı."
Yeniden geleceksin o "mavi liman"a sevgili Necdet.
Onun için umudunu, coşkunu, heyecanını yitirme asla...
Bekleyenlerini düşün, yapacaklarını düşün, doğru bildiklerini düşün.
Yeni yılın kutlu olsun.
Senin ve senin gibi hiçbir yanlışı olmadığı halde "dört duvar arasında ve demir parmaklıklar ardında olanların"... (MS/BB)