Gerçi ailede pek kimse okumaya sevk etmedi bizi. Kalabalık aile olmamız hasebiyle eve ödevden çok para girmesi gerektiği için benden büyük olan kardeşlerim çalışmak zorundaydı.
Bir sürü gürültü patırtının arasında kendime özel bir alan yaratmak için üstün çaba sarf ederek, ders çalışmaya çalışıyordum. Kimi zaman okul çıkışı okulun kütüphanesini kullanır, kimi zaman eşi avukat, kendisi öğretmen olan ev sahibimiz Zehra Teyze’nin evine giderdim. Çok çekinirdim aslında, titreyen ve terleyen ellerim kalemi tutmakta zorlanırdı onların yanında. İkram ettikleri hiçbir şeyi yiyemezdim, rahatsızlık vermek istemezdim. Tek çocukları vardı, evleri sakin ve huzurluydu. Evde bir sürü kitap vardı. Benim babam hangi okula bile gittiğimi bilmezken, şımarık kızına ödevini yaptıran babasını hayranlıkla izlerdim. Zehra Teyze bana koşullar ne olursa olsun mutlaka okumam gerektiğini söyleyip dururdu. Zehra Teyze’ye göre Hiroşima’ya atom bombası atıldıktan sonra Japonlar yeniden bir ülke yaratmayı başarmışlardı, şimdi dünyadaki en önemli güçler arasındalardı. Çünkü onlar okumuş adamlardı. Ancak petrol zengini Arap ülkeleri geri kalmışlığı yaşıyorlardı. “Altın yere düşmekle pul olmazdı”. “Eğer bir uzmanlık alanın olursa başına ne gelirse gelsin, yeniden ayağa kalkarsın” derdi. Zehra Teyze’nin verdiği ve kafama kazınan bu örnekler benim hayattaki doğrum oldu. Tek doğrunun bu olduğunu düşünürdüm.
Ama sonra başka şeyler duymaya başladım. “Çok gezen mi bilirdi yoksa çok okuyan mı?” Neydi bu şimdi? Buradaki alaylı ses tınısından bile aslında gezmek gerektiği anlaşılıyordu, kafam karışmıştı gene. “Meslek Lisesi’ne git. Boş ver üniversiteyi, kısa yoldan hayata atılıp para kazanırsın” diyenler çıkmıştı. Haydaa, tam “acaba?” diyerek o tarafa kayarken, Zehra Teyze yeniden kafamda floresan ışığı gibi patlıyor: “Üniversite okumalısın!” Meslek Lisesi olmayan bir lisede okumak için yırtınırken İzmir’de yaşayan bir aileden bana görücü çıkmıştı. Annem “Bizim kız okumaya niyetli” deyince kayınbaba namzetleri gayet rahat bir biçimde benimle dalga geçerek, “Okuyup da profesör mü olacak?” demişti. Zaten ailem de bu çabamı anlamsız bulurdu, sahi ya profesör mü olacaktı? Ama benden büyük Aliye ablam sırada olduğu için zar zor püskürttük görücüleri. O gün bir kırılma yaşamıştım, “profesör” gibi büyük bir mertebeye gelemezdim. Olamazdım demek ki.
Meğer profesör olmayı ne kadar da büyütmüşüm gözümde. Hoş, olanları da gördük işte.
1128 tanesi birleşip ülke kan gölüne dönerken dayanamayıp bir bildiri yayınlamışlar. Suça ortak olmak istemiyorlarmış. “Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini, sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını, yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tespit edilerek tazmin edilmesini, bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini talep ediyoruz” demişler.
Siz kimsiniz ki, bu ne cüret? Bunu devletten isteyecek kadar nasıl bir gücünüz var? Durduk yere ortalığı karıştırdınız. Kıyamet koptu. Savaşı durdurmak size mi kalmış, hem sizi yönetenlerden daha mı iyi bileceksiniz? Bakın işte, bırak üniversiteyi doğru dürüst bir kitap okuduğu bile şüpheli bir mafya babası, süt banyosu, çamur banyosunu anladık da fantezilerini üst boyuta taşıyarak, kanınızla duş almak istiyor. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere bütün iktidar güçleri tarafından lanetlendiniz. En başta kahraman Kocaeli tetiği çekti ve çok konuşanları tahtaya yazarak, başöğretmenin takdirini almayı başardı. Birçoğunuz gözaltına alınmaya başladı bile. Ha belki, sanatçılar, edebiyatçılar falan destek çıkar size ama en fazla ne kadar sesinizi duyurabilirsiniz ki? Gücün karşısında nasıl duracaksınız? Zehra Teyze olsa istedikleri kadar itibarsızlaştırmaya çalışsınlar yine “Altın yere düşmekle pul olmaz” diye boşluğa seslenip duracaktı. Kim bilir belki günün birinde bu yapılanlardan ötürü özür dilenecekti sizlerden ama şu an topun ağzındasınız işte.
Onca önermeyle geldiniz üzerime ama asıl gücün iktidarda olduğunu kimse söylemedi. Aşk olsun Zehra Teyze yanılt(madın)tın beni… (BD/AS)