Irak 1990’da Kuveyt’i işgal ettiğinde, ABD çoğu bölgeden 40 ülkenin katıldığı bir koalisyon oluşturmayı başardı. İsrail 1991 yılındaki Körfez Savaşı’nda kendini ABD’ye stratejik ortak olarak dayatsa da, aslında o dönem ABD yönetimi İsrail’i bir siyasi yük olarak gördü. Nedeni; İsrail’in o dönem Saddam karşıtı koalisyona katılması durumunda, Arap ülkelerinin koalisyona olan desteklerini kesmeleri söz konusuydu.
Saddam Hüseyin bunu sağlayabilmek için İsrail’e SCUD füzeleriyle saldırdı. İsrail’i misillemeye kışkırttı ve doğal olarak koalisyonun Arap ortaklarını kendi yanına çekmeye çalıştı. İsrail ise misilleme yapmadı, yapamadı, misilleme yapması ABD tarafından önlendi, çünkü o dönem Washington İsrail’e misilleme yapmasını sağlayacak bilgileri asla vermedi.
Daha sonra Saddam Hüseyin’i senelerce Ortadoğu’daki halklara karşı kullanan emperyalistler, aynı zamanda kendi suç paydaşlarının yaptıklarının üzerini kapatmak ve başta Irak olmak üzere Ortadoğu’yu yeniden kurmak üzere uluslararası askeri müdahaleyi 2003’de ilk önce Irak’a karşı başlattılar. ABD’nin başını çektiği bu uluslararası güç ciddi bir direnmeyle karşı karşıya kalmadan Bağdat’ı teslim aldı. Irak’ta halkın desteğini büyük ölçüde yitirmiş, en yakınındaki yönetici elitlerin bile yalnız bıraktığı, Saddam Hüseyin’i askeri bir yöntemle iktidardan uzaklaştırıp tasfiye etti.
İşte günümüzde ismini sık sık duyduğumuz ve Irak Şam İslam Devleti adıyla tanıdığımız IŞİD (DAİŞ) örgütünün kuruluş süreci bugün tekrar gündeme gelen Irak 2003 savaşına kadar uzanıyor. Emperyalist savaş merkezlerinin İslam coğrafyasını böl-parçala-yönet stratejisinin Truva atı, bir diğer adıyla İslam adına İslami kimlikli halka karşı yürütülen operasyonel projenin tetiği çeken elidir IŞİD.
Bu gerçeğin farkında olan Türkiye, Suriye’de dört yıldır yaşanan ihtilaf karşısında kendi açısından ilkeli ve sorumlu bir tutum izliyor. Gelişmelere de hassasiyetle yaklaşıor. NATO'yla ortak bir karara vardıktan sonra üzerine düşeni yapacaktır. Almanya ve benzeri Batı ülkelerinin bu arada Türkiye'den tek başına kara operasyonu yapmasını beklemeleri gerçekçi değildir. Türkiye tek başına Ortadoğu’daki bu bataklığa bulaşmaz. NATO’lu müttefikleriyle görüşmeler yaptıktan sonra gereğini yapar, kanaatindeyim.
Kürtlerin siyasi durumu
Kürdistan’da biz Kürtler kendi politik araç ve yöntemlerimizi geliştirerek 2003 sonrası Ortadoğu’da değişen siyasi ve coğrafi dengelerle uyumlu hareket ederek hem dünyada ve hem de Ortadoğu’da daha fazla söz sahibi olduk, aktif siyaset yürüterek, uluslararası güçlerin desteğini kazandık.
Münhasıran biz Kürtler ne o gün ne de bugün işgale-işgalci kuvvetlere payanda olmadık. Gerçek politik gelişmeleri doğru okuyarak, denklemi çözdük, yapmamız gereken şeyi yani kendi ajandamızı işlettik.
Hem tarihsel arka plan anlamında, hem siyasi ve hem de demografik yapının lehimize olmasıyla Ortadoğu’daki siyasetinin yeni kurucu aktörü olarak öne çıktık. Bu durum bugüne kadar periyodik olarak tekrarlanan seçimlerle hem Irakta, hem Kürdistan’da ve hem de Türkiye’de meşruiyet kazanarak devam etti. Bütün halkların olduğu gibi, biz Kürtlerinde devlet kurma hakkı vardır, artık bugünden itibaren kimse Kürdistan'ın kurulmasını engelleyemez.
IŞİD’in hedefi
’’Tutarlı görüşü olmayan, İslami değerlere tezat yönelimlerle mevcudiyetini sürdüren, kirli ve karanlık odakların çıkarlarını gözeterek vahşeti koşullayan kontra bir örgüt olan IŞİD terörizminin amacı isminden de anlaşıldığı üzere Şam’da, Arap coğrafyası üzerinde birleşik bir İslam devleti kurmak.
“Pan-İslamist çizgisiyle Kuran’ı ve dinsel kaideleri” manipülatif tarzda yorumlayarak tek ekole (mezhebe) dayalı bir yönetim formu öngörüyor. Kağıt üzerinde amaç-hedef ilişkisi böyle ifade edilse de örgütün sistematiği kurumsal teorik düzleme dayalı şekillenmiyor. Şimdi gerek Suriye’de, gerek Irak’ta gördüğü dış destek sayesinde birçok cephede pratik mevzi kazanan, binlerle ölçülen çokuluslu aktif militana sahip ciddi bir güç olarak dikkat çekiyor.
Radikal bir Sünni örgüt olan IŞİD, Suriye’de Esad rejimine destek veren İran’ı ve Şiileri ezeli düşmanı olarak görüyor. Kuruluşundan başlamak üzere düzenlediği çok sayıda terör eylemiyle Kürt halkına, azınlıklara ve politik aktörlerine Ortadoğu’da saldırdı.
Saddam Hüseyin’in devrilmesinin ardından, Irak’ın içişlerine daha fazla müdahale etme olanağına sahip olan İran ise 1991 ve 2003’lü yıllarda Amerikan kuvvetlerine karşı Iraklı Şiileri ayaklandırdı.
İran bir yandan da dönemin Şii Başbakanı Nuri el Maliki’yle yakın ilişkiler kurarak, Bağdat’taki dönemin Maliki hükümetini, bölgedeki Sünni rakibi Suudi Arabistan’a karşı yürüttüğü mücadelede önemli bir kale olarak kullandı. İşte İran’ın bu kalesi mezhepçi Malikinin yanlış ve Kürt düşmanı olan politikaları nedeniyle düştü. İran’ın, IŞİD’in Şiilerce kutsal mekânlara yönelik tehditleri üzerine bölgeyi korumak amacıyla Irak’a müdahale etmesi de mümkün. Koalisyon güçlerinden çekindiği için bu planını uygulayamıyor. Buna rağmen hem ABD hem de İran, Irak’taki Sünni ayaklanmasının ardından IŞİD’le mücadelede işbirliği olasılığını gözden geçiriyor.
İsrail’in tavrı
İsrail IŞİD’e karşı kurulan uluslararası koalisyonda yer almak istemedi. Ancak bu tavır, İsrail’in bölgedeki çatışmaya ileride katılmayacağı anlamına gelmez. Bu arada belirtmekte yarar var, günümüzde İsrail’in IŞİD’e karşı oluşturulan uluslararası koalisyonun dışında kalmasının nedenlerinden biri Netanyahu’nun Filistinlilerle ciddi görüşmelerden kaçınmış olmasından kaynaklanıyor.
Diğer taraftan takriben yüz kadar İsrailli “dinci terörist Arap”ın IŞİD saflarına katıldığı biliniyor ve bunların İsrail’e döndükleri takdirde terör saldırılarında bulunabilecekleri İsrailli yetkililer tarafından değerlendiriliyor. İsrail bu militanların Arap kökenlileri kullanarak bilgi toplayıp, gelecekte İsrail’e saldırılar planlamasından endişeli. IŞİD’in Golan Tepeleri ’ne yerleşmesi halinde ise, İsrail ister istemez IŞİD ‘e karşı askeri müdahalede bulunmak zaruriyetinde kalacak. Şimdi İsrail’i IŞİD’e karşı sessiz kalmakla suçlayanlar bana göre ezbere konuşuyorlar, birkaç ay sonra durum değişebilir.
IŞİD’in kuruluş süreci
ABD’nin Irak’ı işgali sırasında El Kaide’nin Irak kolu olarak faaliyet gösteren Irak Şam İslam Devleti, bu ülkelerde halifelik kurmayı amaçlıyor. Irak’ın eski Başbakanı Nuri el Maliki, bu Sünni örgütü ezme sözü vermesine rağmen IŞİD, Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u ve Suriye sınırında stratejik öneme sahip bölgeleri ele geçirdi. Örgüt Bağdat’a doğru ilerlemeye devam ediyor. IŞİD’in 9 ila 20 bin arasında militanı bulunduğu ve Irak’taki eski Maliki hükümetinden bezmiş Sünni aşiret liderleriyle, devrik Baas rejiminin üyelerinden destek aldığı malum.
IŞİD varlığını Şii-Alevi-Hıristiyan düşmanlığına eşitleyen bir çizgi üzerinden sürdürüyor. IŞİD, Selefi tekfiri çizgiye tabi olmayan herkesi yok etmeye kurgulanmış saplantılı fanatizmin İslam coğrafyasına uyarlanmış halidir. Oluşum süreci daha karmaşık güç ilişkileri ve istihbarati kanalların eseridir.
Irak işgalinden sonra Sünni nüfusun yoğun yaşadığı Diyala, Anbar, Felluce gibi bölgelerde ‘’Cemaat el-Tevhid vel-Cihad" adıyla harekete geçen örgüt El Kaide’nin cihadi çizgisini esas alarak faaliyetlerine başladı.
Örgütün bilinen ilk lideri Bin Ladin’le birlikte Afganistan’da bulunmuş Ürdün uyruklu Ebu Musab Zerkavi’dir. Zerkavi’nin 2006 yılında tasfiyesi sonrasında sırasıyla Ebu Eyüp Masri, Ömer el- Rashid Bağdadi liderlik yaptı. Bu isimler de öldürüldü.
2010 yılından günümüze Iraklı Ebu Bekir Bağdadi örgütün liderliğini sürdürüyor. Yine bilinmesi açısından hatırlatmakta fayda var; örgüt değişken süreçlere göre farklı isimler alan yapısal bir karaktere büründü. Bu değişkenlik ağırlıkla güdümünde oldukları devletlerin ona biçtiği rolle alakalı gerçekleşti. Örgüt, 2006'da "Irak İslam Devleti" olarak adını duyurdu, Suriye sahasına girişle birlikte 2013'te şimdiki ismi olan "Irak ve Şam İslam Devleti" adını kullanmaya başladı. Gerek Suriye’de, gerek Irak’ta gördüğü dış destek sayesinde birçok cephede pratik mevzi kazanan, binlerle ölçülen çok uluslu aktif militana sahip ciddi bir güç olarak dikkat çekiyor.
Peşmergeye yardım
IŞİD henüz hava saldırılarına da boyun eğmiş değil. IŞİD’in Türkiye’ye saldırması halinde NATO’nun yanıt vereceği kesin, ancak bu yanıtın nasıl verileceği ya da nasıl sonuç vereceği bilinmiyor.
Peşmergelere ve gerillalarına silah yardımında bulunmak, Peşmerge güçlerinin Kerkük kentini IŞID teröristlerinden kurtarması, yakında bağımsız bir Kürdistan’ın kurulacağını doğruluyor.
NATO, herhangi bir üyesinin başka bir ordu veya silahlı grubun tehdidi altında olduğu durumlarda rol üstlenir.
Kürt peşmergelere ve gerillalara silah yardımında bulunmak Batı’nın görevidir. Peşmerge ve Kürt gerillalarına yapılacak olan askeri ve tıbbi yardımlar IŞİD gibi örgütlerin yükselişine bölgede engel olacaktır. (ÜY/YY)