Tarih 20 Ekim 2011'di, tüm İspanya ve Bask Ülkesi ETA (Euskadi Ta Askatasuna - Bask Ülkesi ve Özgürlük) örgütünün silahlı mücadeleye son verdiği haberiyle güne başladı. ETA'nın en sonuncusunu 2006'da Madrid Barajas Havaalanı'na yerleştirdiği bombayla bozduğu üç ateşkesten sonra, Madrid'de ihtiyatsızlık hakimken, Bask Ülkesi'nde yeni bir ümit yeşermişti.
ETA'nın bu "sürekli" ateşkes ilânı, aralarında eski Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan, eski İrlanda Cumhuriyeti Başbakan'ı Bertie Ahern, yine İrlanda'daki IRA çatışmasının en önemli çözüm aktörlerinden biri olan Sinn Fein'in lideri Garry Adams gibi tecrübeli ve önemli isimlerden oluşan ve henüz üç gün önce, 17 Ekim 2011'de San Sebastián'da (Bask dilindeki adıyla Donostia) İspanya ve Fransa hükümetleri ile ETA'ya "çatışmanın sonuçlarının ve barışa giden yolun görüşülmesi" için uzlaşma çağrısı yaparak Uluslararası Barış Konferansı metnini okuyan ve arabuluculuk için niyetli olduklarını teyit eden grubun bildirisinden hemen sonraydı.
Aradan bir yıldan fazla zaman geçti. Ne bundan önceki PSOE (Partido Socialista Obrero Español - İspanya Sosyalist İşçi Partisi) ne de 20 Ekim 2001'de salt çoğunlukla seçimleri kazanan iktidardaki PP (Partido Popular - Halk Partisi) hükümetleri Uluslararası Barış Konferansı'nın bu çağrısına ilişkin hiçbir adım atmadı. Ancak bu bir yıl boyunca İspanya'da Bask meselesi bağlamında çok önemli değişiklikler meydana geldi.
23 Mart 2011'de Yurtsever Bask Solu Bloğu'nu (İzquierda Abertzale) temsilen kurulan ve kuruluş tüzüğünde "ETA'nın şiddeti de dahil olmak üzere her türlü şiddeti reddettiğini" açıkça belirten Sortu Partisi, İspanya Krallığı Yüksek Mahkemesi'nin 61. Özel Salonu tarafından 23 Mart 2011 tarihli kararıyla daha önceden kapatılmış ve kapatma cezası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) tarafından da onanmış olan Herri Batasuna Partisi'nin devamı olduğu ve ETA ile bağlarını sürdürdüğü gerekçesiyle söz konusu suçlamalara dair hiçbir somut delil olmadan yasaklandı. (Bu karar 20 Haziran 2012'de Anayasa Mahkemesi'nde bozuldu ve Sortu bir yıldan sonra tekrar legal statüye kavuştu.)
Her üç vekilden ikisi Bask milliyetçisi
Bu beklenmedik şok kararın ardından Yurtsever Bask Sol'u Bildu Koalisyonu'nu kurarak bir seçim listesi yayınladı. Ancak bu listedeki isimler de yine aynı Yüksek Mahkeme'nin 61. Salonu tarafından benzer sebeplerden dolayı tekrar yasaklandı. Koalisyonun Anayasa Mahkemesi'nin ikinci salonunda temyize götürdüğü yasaklama kararı, seçimlerden birkaç hafta önce, 05 Mayıs 2011'de bozuldu ve Bildu Koalisyonu, 22 Mayıs 2011'deki belediye seçimlerine son anda katılabildi.
Seçim sonuçlarının ardından en çok konuşulan, seçimden birinci parti çıkan Bask sağının geleneksel ismi PNV (Partido Nacionalista Vasco - Milliyetçi Bask Partisi) değil; seçimlerde olağanüstü başarı göstererek az farkla ikinci parti çıkan Bildu oldu.
Bask Ülkesi Özerk Bölgesi'nin (Bask Dili'nde ve yalnızca Bizkaia, Gipuzkoa ve Araba'yı kapsayan üç bölgeden oluşan resmi sınırlara atıfta bulunulduğu şekliyle Euskadi) Gipuzkoa Bölgesi'nde Bildu birinci parti oldu ve Gipuzkoa Konsey Başkanlığı ve San Sebastián Belediye Başkanlığı'nı elde etti.
Yurtsever Bask Solu, seçmen kitlesinin bu mesajını aldı. Koalisyondaki Alternatiba, Eusko Alkartasuna ve diğer bağımsız abertzale oluşumlar ve daha önceden ETA'nın eylemlerini kınayarak farklı bir Bask solu oluşumu konumunda bulunan, ancak nispeten çok zayıf oy oranında seyreden Aralar'ın Genel Sekreteri Patxi Zabaleta'nın da katılımıyla, 20 Ekim 2011 Genel Seçimleri'ne hem Bask Ülkesi Otonom Bölgesi'nde hem Navarra Foral Bölgesi'nde Amaiur adı altında girdi. Her iki bölgedeki toplam oy sayısıyla PNV'yi de geride bırakarak İspanya Parlamentosu'nda PNV'den iki sandalye fazla temsil hakkına sahip oldu. Ancak iki ayrı bölgeden (Euskadi ve Navarra Foral Bölgesi) seçimlere katılması, parlamentoda kendi grubunun oluşturulmasının önünde engel olmaya yetti.
Katalunya Bölgesini hariç tutarsak İspanya Krallığı'nı oluşturan diğer 15 özerk bölgede de, benzer bir yaklaşım hakimdi. Kitle iletişim araçları ETA'nın artık devlet kurumlarına nüfuz ettiğinden ve siyâsal kimliğine kavuştuğundan bahsediyordu. Şimdi resmî ideolojinin esas korkusu Bask Ülkesi Parlamentosu Başkanı (Lehendakari ) ve PSE'nin (Partido Socialista de Euskadi)* lideri Patxi López'in öne aldığı seçimlerde Euskal Herria Bildu adı altında ve politikanın içinden gelmeyen Prof. Dr. Laura Mintegi'nin başkanlık adaylığında birleşen Yurtsever Sol Koalisyonu'nun Özerk Bölge seçimlerini kazanma olasılığıydı.
İspanya Hükümet Sözcüsü Soraya Sáenz de Santamaría böyle bir olasılığı "politik hayatın tüm İspanya'da felce uğraması" olarak tanımlıyor, yürütmenin başı konumundaki Mariano Rajoy ise sonuçlar ne olursa olsun Euskal Herria Bildu dışında tüm partilerle görüşmeye açık olduklarını seçimlerden önce açıkça belirtiyordu.
İşte 21 Ekim Bask Ülkesi Özek Bölgesi seçimlerine bu atmosferde gidildi. Sonuçta korkulan olmadı; liberal sağ yönelimli milliyetçi PNV toplamda 75 sandalyeden oluşan Bask Parlamentosu'nda 27 sandalye ile birinci parti oldu. Onu 21 sandalye ile Euskal Herria Bildu takip etti. Böylece ideolojik anlamda çok farklı referansları olsa da parlamentodaki her üç vekilden ikisi Bask milliyetçisi olarak değerlendirildi.
Bu bağlamda, İspanya Devleti'nin tarihsel olarak son derece sorunlu bir toplumsal meşruiyet yaşadığı bölgede ETA'nın ateşkesinden bir yıl sonra siyasal dengeler ve taraflar çok daha net görüldü.
12 Ocak: Siyasi hükümlüler ve tecrit
Ancak esas önemlisi, dengelerin netleştiği bu ortamda toplumsal çatışmaya sebep olan ETA'nın ve Uluslararası Barış Konferansı'nın "silahlı çatışmanın sonuçları" olarak tanımladığı birkaç nokta hakkında nasıl bir politika izleneceği konusu.
Kuşkusuz bu sonuçlardan en önemlisi ve yakın bir tarihte, 12 Ocak 2013'te Bilbao'da 115 binden fazla insanı sokaklara döken, İspanya ve Fransa'nın dört yanına dağıtılmış vaziyetteki Bask siyasi hükümlü ve mültecilerinin Bask Ülkesi'ne transfer edilmesi meselesidir.
Peki Bask toplumunun hatırı sayılır kısmının doğrudan desteklediği bu hareketin talepleri nelerdir? Bunu anlayabilmek için İspanya ile ETA arasında 1989'da Cezayir'in başkentinde yapılan ve fiyaskoyla sonuçlanan Argel Müzakereleri sonrasında büyük çapta gerçekleşen izolasyon politikasının incelenmesi gerekiyor.
Günümüze kadar süren bu politika İspanya'da General Franco sonrasındaki Demokrasiye Geçiş Dönemi (Transición) ve 1978 Anayasası'nın kabulünü takiben Bask Ülkesi Özerk Bölgesi'ne verilen Gernika Statüsü'nün ardından uygulandı. ETA Politik-Militar'ın zamanla kendini lağvetmesi ile silahlı direnişe devam eden tek grup ETA Militar üyelerinin Euskadi ve Navarra'nın dışına çıkarılıp İspanya Krallığı'nın diğer hapishanelerine kaydırılmaları ve bu hapishanelerde de yine 1. derece hücrelerde ayrı tutularak, bir anlamda ayrıca iç-izolasyon politikasına tabi tutulmaları anlamına geliyor.
Bask Siyasi Hükümlüleri Kolektifi'nin 2012 raporuna göre halen 613 mahkûm evlerinden, ailelerinden ve sosyal ortamlarından yüzlerce kilometre uzaklıkta. Örneğin İspanya Krallığı'nda 47, Fransa Cumhuriyeti'nde 30, Bask Ülkesi'nde ise yalnızca sekiz ceza infaz merkezinde bulunduruluyor. Bunların yanı sıra Portekiz, Birleşik Krallık ve Meksika'daki cezaevlerinde de bulunanlar mevcut.
Yine aynı verilere göre 13 mahkûm kanser, şizofreni gibi ağır hastalıklara yakalandıkları halde yine 1. derece infaz sistemine tabi tutulurken, 11 ağır hasta da ev hapsi koşullarında cezalarını çekiyor. Uzunca bir süre önce ölümcül derece böbrek kanserine yakalanan Iosu Uribetxebarria'nın ancak ömrünün son aylarında 12 Eylül 2012'de hastaneye kaldırılması ise son zamanların en trajik örneği.
Özetle anlatılmaya çalışılan ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne aykırı olan, Amnesty International ve Human Rights Watch gibi uluslararası sivil toplum örgütleri tarafından da defalarca kınanan bu de facto tecrit politikası, mahkûmların aile ve arkadaş gruplarının her haftasonu 45 dakikalık görüşmeler için 300 ilâ 1000 kilometre üzerinde yolu gidip dönmeleri anlamına geliyor.
Mesela 1989'dan bu yana meydana gelen 400 trafik kazasında 16 hükümlü yakını öldü. Yine bu yolculuklarla ilgili hükümlü aileleri ile yapılan mülâkatlarda, seyahatler boyunca İspanya Ulusal Polisi ve yerel güvenlik birimleri tarafından otobanlarda durdurulmalar, araçlardan indirilip bekletilmeler, sözlü küçük düşürücü hakaretlere maruz kalmalar ve tehditler de sıklıkla not ediliyor.
Hükümlü yakınlarının maruz kaldığı bu davranışlarda, İspanya Devleti için "düşman" sıfatını kullanmaları da devletin Bask Ülkesi'ndeki yüzyıllardan beri süregelen toplumsal meşruiyet problemine dikkat çekmek açısından önemli bir ayrıntı olarak göze çarpıyor.
Bir psikolojik işkence örneği: Parot Doktrini
Yine Bask siyasî mahkûmlarının tabi tutulduğu ve AİHM'in ETA militanı Inés del Río Prado Davası sonucunda 09 Temmuz 2012'deki kararıyla "zincirleme ceza infazına" sebep olduğu gerekçesiyle uygulanmasını reddettiği ve kınadığı, Franco dönemi mirası Parot Doktrini ** Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu'nun özgürlük, güvenlik ve ceza hükümlerini düzenleyen 5,1. ve 7. maddelerinin ihlâli olarak değerlendiriliyor.
AİHM'in oybirliği ile alınan kararına karşı İspanya Hükümeti aynı mahkemeye kararın bir daha görüşülmesi için temyizde bulundu ve süreç halen devam ediyor. Eski ceza hukukuna göre infaz süresi tamamlanmış siyasi mahkumlara da uygulanmasına karar verilip bu şekilde evrensel hukukun ilkelerine aykırı şekilde hukuk kurallarını "geriye yürüten" mahkemelerin bu uygulamasından şu anda 79 Bask siyasi mahkumu doğrudan etkileniyor. Aldıkları toplam cezaya 7-10 yıl arasında hapis cezası ekleniyor, karar kendilerine ve ailelerine ellerinde bulunan çıkış tarihinden yalnızca bir gün önce tebliğ ediliyor. Yine mülakatlarda Parot Doktrini'ne maruz kalmış hükümlü aileleri ve onlarla ilgilenen uzmanlar bu durumu "psikolojik işkence" olarak tanımlıyorlar.
Barışçı çözümsüzlüğe doğru
ETA'nın tüm silahları teslim etmesi ve örgütün tüm faaliyetlerinin tamamen son bulduğunu ilan etmesinin belki de gerek ve yeter tek şartı, yukarıda özetle anlatılmaya çalışılan ve yalnızca hükümlü ailelerini değil, aynı zamanda toplumsal barışın sağlanması için çatışmanın tüm taraflarına diyalog alanı açacak en önemli konu olarak göze çarpıyor. Ne var ki bu talep yine İspanya ve ona bu konuda koşulsuz destek veren Fransa tarafından terörizm ve ETA'nın yüceltilmesi olarak yorumlanıyor. Her iki devlet de benzer propaganda kanalı kullanarak bu şekilde kamuoyu oluşturmaya devam ediyor.
Bu bağlamda İspanya'da Bask sorunun çözümü için büyük gayretlerde bulunan Arnaldo Otegi, Rafa Diez, Miren Zabaleta gibi eski Herri Batasuna yöneticileri halen demir parmaklıklar arasındalar. Fransız Bask Ülkesi'nde (Iparralde - Kuzey Bask Ülkesi) ikamet eden Aurore Martin'in de Fransa'da legal statüdeki Batasuna'ya üye olmaktan dolayı tutuklanması, hukuk sistemindeki siyasallaşmaya işaret ediyor.
Evet, İspanya'da ETA silahları bırakmış, Iparralde'de onlarca ETA militanı operasyonlar sonucu tutuklanmış ve 800'den fazla insanın hayatına mâl olan silahlı çatışma dönemi kapanmış görünüyor. Ancak yüzbinlerce kişiyi sokaklara döken ve insan onuruna aykırı bu tür ayrımcı politikalar Bask Ülkesi'nde toplumsal barış ve sükûnete gidecek uzun yolda onarılması güç gedikler açıyor. Araştırılmayan kötü muamele ve işkence vakalarıyla da bir araya gelince İspanya Devleti'nin Bask Ülkesi'ndeki sorunlu meşruiyetini daha da sorunlu hale getiriyor. Şu anda sürdürülen politika ise belki de toplumsal müzakere ve diyalog zemininin önündeki en büyük engel olarak duruyor. (BT/EG)
- Barış Tuğrul, Madrid Complutense Üniversitesi - Paris EHESS ortak doktora programı öğrencisi.
* PSE: Euskadi Sosyalist Partisi: İspanya Sosyalist İşçi Partisi'nin Euskadi'de faaliyet gösteren ve temelde İspanya Krallığı'nın bütünlüğünü savunan parti.
** 1973 tarihli İspanya Ceza Hukuku'ndaki 1995 ve 2003 yılındaki değişikliklere dayandırılarak uygulamasına devam edilen 197/2006 Doktrini. Yine bir ETA militanı olan Henri Parot'a ilk defa 28 Şubat 2006 tarihli İspanya Yüksek Mahkemesi kararınca uygulandığı için Parot Doktirini olarak da bilinir.
*** Fotoğraflar, Bask siyasi hükümlülerinin haklarını savunan Herrira grubunca 12 Ocak 2013'te çekilmiştir.