8 Mart Dünya Kadınlar Günü geride kaldı. Bir kez daha erkekler ''sevdikleri'' kadınlara çiçekli-böcekli hediyeler vererek onların toplumdaki çok önemli ve büyük rolünü dile getirdi. Kadın çalışanlarına kadın oldukları için erkeklerden çok daha az maaş veren patronlar, tam o gün kadın çalışanlarına hediyeler almış oldu, fakat bunlardan hiç biri o kadınların en çok haklarını kazanmaya ihtiyacı olduğunu anlamadı. 8 Mart'ta bir kez daha anne olan kadınlara ülkeyi güçlü tuttukları, vatanı koruyacak askerleri doğurdukları için teşekkür yağdı. Tam bu son noktayı da ele alacağım. ''Asker doğuran'' annelerin askerlikte öldürülen çocukları için yıllardır süren adalet arayışından ve o arayış sırasında anne olmaktan ''öteki'' olmaya dönüşen kadınlardan bahsedeceğim. Aynı zamanda, onların acıklı hikayelerini kısaca sizinle paylaşacağım.
Ermenistan'da askerlik yaparken hayatını kaybedenlerin anneleri adalet arayışında. Bu çocuklar çatışmada veya silahlı saldırı sonucu hayatlarını kaybetmediler, düpedüz askerlik hizmetini yaparken öldürüldüler. Anneler bir süredir Ermenistan Cumhurbaşkanı ve Ermenistan ordusu Baş Komutanı Serj Sarkisyan'la görüşmeyi ve çocuklarının ölümünün adil biçimde soruşturulmasını, suçluların cezalandırılmasını talep ediyorlar. Kendilerini ''Siyahlı Anneler'' olarak tanıtan kadınlar, her hafta perşembe günü Cumhurbaşkanlığı önünde toplanıyorlar. Fakat onların Cumhurbaşkanlığının önüne gelişi ''orada iş yapılıyor, siz rahatsızlık veriyorsunuz'' gerekçesi ile polisler tarafından engelleniyor.
Polis duvarı vatandaşı dinlemez
Geçtiğimiz Şubat ayında Siyahlı Anneler'den biri ile haberleşip onlarla Cumhurbaşkanlığının önüne gittim. Karşılaştığım manzara korkunçtu. 5-6 kişilik bir eylem için 20-30 polis toplanmış ''eylemcileri'' bekliyordu. Birden yaklaşık 15 polis, Cumhurbaşkanlığı binasının önünden geçmeye çalışan siyah giyinmiş bir kadına doğru koştu. Kadının önünde polis duvarı oluştu ve geçişi engellendi.
Kadın isyan ediyordu; "Ben bu ülkenin vatandaşıyım, istediğim her sokaktan geçebilirim. Başkaları geçiyorken, bana niye izin vermiyorsunuz", fakat karşısındaki 'duvar' zaten dinleyip anlamazdı, anlarsa bile 'yukarıdan' verilen emirleri yerine getirmeliydi. Kadın geçmeye çalışırken polisler onu sağdan sola itip, trafiği durdurup zorla karşı sokağa götürmeye çalıştılar. Kadın yere düşürüldü, fenalaştı, ''ambülans çağırın'' diye bağırdı polislerden biri. Benim şaşkınlıkla karşıladığım bu durum, diğerleri için pek tuhaf durmuyordu sanki. Nedeni de bu olayın her hafta yaşanması herhalde. Şaşkınlığımın nedeni polisin davranışı kadar, bütün bunların oğlu askerde öldürülen bir kadına yapılmasıydı.
Cumhurbaşkanlığının önüne geçemeyen kadınlar, eylemlerine sokağın karşısında devam ettiler. Her biri çocuğunun ne zaman öldürüldüğünden, davanın nasıl kapandığından, katillerin cezalandırılmadığından bahsediyorlardı. Her bir hikaye öbüründen daha acıklı. Davalar hızlı bir şekilde kapatılmış, karşılaştıkları adaletsizlik ve düştükleri çaresizlik gözle görülüyor.
''Ben öldürmedim, beni rahat bırakın, yeter''
Bir kadın yaşadıklarını şöyle anlatıyordu: ''Komutan çocuğumu öldürdü, başta herkes bunu konuştu, herkes bunu biliyordu. Sonra dava sırasında oğlumun askerlik arkadaşlarından biri suçlandı, dava süreci 5 sene sürdü. Sonunda suçlanan asker dayanamayıp: 'Ben öldürmedim, beni rahat bırakın, yeter’ dedi. Fakat gerçek katil hiçbir ceza görmedi.” Anne, bu durumu katilin üst kademedekilerle ilişkili olmasına bağlıyor.
''Oğlumu petrol hırsızlığına şahit olduğu için öldürdüler''
O arada diğer anne anlatmaya başladı; ''Oğlumu petrol hırsızlığına şahit olduğu için öldürdüler. Onu boğup astılar, sonra da intihar olduğunu söylediler. Boynunda iki ip izi var, buna rağmen intihar deniyor. Herhalde iki kez kendisini asmış. Çocuğumun yatar şekilde öldüğü ıspatlandı fakat halen intihar olduğu öne sürülüyor.''
Eylemde bulunan annelerden biri, ''Hep öldürüp ucuza kurtuluyorlar, buna alıştılar. Kimsenin şikayet edebileceğine ihtimal vermediler. Soruşturma 15 yıl boyunca ölümden kısa süre önce oğlumun başına yediği darbeyi açıklayamadı. Halbuki cinayet 9 metre karelik bir alanda olmuş'' diye ekledi.
''Askerlik arkadaşları oğlumu çok severdi''
O gün polis kalabalığının karşısında tek başına duran, yerlerde sürüklenen kadın ise acısını şu sözlerle anlattı: ''2000 yılından beri Rusya'da yaşıyorduk. Yıllar sonra kendi vatanına dönüp askerlik borcunu tamamlamaya karar verdi. Onun ölüm haberini Rusya'dayken aldık. Öne sürdükleri sebeplere inanmadık. ''Elektrik çarpmasından öldü' dediler. Öyleyse çocuğumun kıyafetleri niye yırtık? Yüzünde, vücudunda niye şişkinlik, morarma vardı”. Ardından fotoğraflarda bahsettiği şişkinlikleri gösteriyor. ''Askerlik arkadaşları oğlumu çok severdi. Onlarla konuştuğumuzda susuyorlar çünkü hepsini korkutmuşlar. Bir gün o çocuklarla buluştum, konuştuk. Hepsi de oğlumun elektrikten ölmediğini biliyor fakat konuşamıyorlar. Arkadaşlarından biri bana 'Lütfen, bu işin peşine çok düşmeyin, sonu kötü olur. Kendinizi düşünün' dedi. Ama bizim artık kaybedeceğimiz bir şey kalmadı. İki defa kocamın önünü araba kesti, iriyarı adamlar onu dövüp yerinde rahat kalmasını talep ettiler''.
Adalet bulana kadar devam edeceğini söyleyen annenin eşi Cumhurbaşkanlığının önünde polisle itiş-kakış sırasında kalp krizi geçirmiş, fakat o gün de toplanan az sayıda insanın arasındaydı. (LM/HK)
“Siyahlı Anneler” hakkındaSiyahlı anneler ilk kez 2009 yılında bir araya gelip eylem yapmaya başladılar. Hükümet binasının önünde başlayan eylemler Cumhurbaşkanlığının önünde devam ediyor. Eylemlere bazen babalar da katılıyor. Bu inisiyatife katılanların sayısı başlangıçta daha büyükmüş. Fakat daha önce eylemlere katılan annelerden birçoğu daha sonra gelmemeye başlamış. Kadınların anlattıklarına göre aldıkları tehditlerden korkup siyahlı annelerinden uzaklaştılar. Safesoldiers.am sitesinde yer alan bilgilere göre Ermenistan'da askerlik yaparken hayatını kaybeden 777 kişiden 172'si ateşkes ihlali, 204’ü cinayet, 87'si intihar, 164'ü kaza sonucu öldü. 80 asker sağlık nedenlerinden, 8'i dikkatsizlikten, 30'u güvenlik kurallarından, 32'si ise başka nedenlerden ötürü hayatını kaybetti. |
* Bu yazı Agos Gazetesi'nde yayınlandı.