Michelle Demishevich, Türkiye’nin ilk transseksüel televizyon muhabiri. Bir aydır IMC TV’de çalışıyor.
“Michelle” ismi Beatles’ın “Michelle, Ma Belle” şarkısından geliyor. Trans bir kadın olarak yaşamaya başlamadan önce de gazetecilik yapan Michelle cinsiyet kimliği nedeniyle çok sevdiği mesleğini bırakmak zorunda kalmış ve uzun süre gece kulüplerinde sanatçılara asistanlık, işletmecilik, yönetici asistanlığı gibi çeşitli pozisyonlarda çalışmış. Ayrımcılığı da orada keşfedip sorgulamaya başlamış ve gazetecilikten gece hayatına, gece hayatından aktivizme, aktivizmden tekrar gazeteciliğe doğru macerası böylece başlamış.
Tabii her şey o kadar kolay olmamış. İşe ilk başladığında, diğer şirket çalışanlarıyla ortak yemek ve sigara alanında hoş olmayan sahneler yaşamışlar, “Her gece eve dönüp ağlıyordum” diyor. Ama Michelle yılmamış, işleri yoluna sokmuş. Röportaj için buluştuğumuzda beraber çay içmeye gittik. “Ooo Michelle hanım, hoşgeldiniz” diye karşılandık. Çaylar da müessesenin ikramı oldu.
Michelle “Aktivizm, sadece elinde bayrakla İstiklal’de yürümek değil. Trans bireyler televizyonda sadece olumsuz haberlerle gösterilirken benim televizyon muhabiri olarak çalışmam da bir aktivizm. ‘Ötekiler’in de bir şeyler yapabileceğini göstermek lazım. O yüzden bayrağı elime alıp yürümeye karar verdim. Ben burada herkes gibiyim. Cinsiyet kimliğim dışarıda kaldı. İşimi çok seviyorum” diyor.
Şimdi büyük bir heyecanla yeni bir programın sunuculuğunu yapmaya hazırlanıyor. Her hafta farklı bir konukla 45 dakikalık bir "hard talk" programı planlamışlar. Deneme çekimleri bugün başlıyor.
Türkiye’de hatta sanırım biraz daha geniş bir coğrafyada televizyon muhabirliği yapan ilk trans kadınsın. Ne düşünüyorsun bu konuda?
Köşe yazarlığı yapan arkadaşlarımız var ama televizyon sektöründe aktif olarak çalışan ilk trans kadın benim sanırım. Çok güzel bir duygu aslında. Televizyonda çalışıyorum, artık misyonlarım farklı olduğu için omuzlarımda bir yük var. Eskisi gibi her şeyi kafama estiği gibi yapmıyorum. Televizyonda çalışmamın sembolik bir önemi var. Daha sakin, naif bir hayat sürmeye dikkat ediyorum.
Aslında medya sektöründe çalışan çok fazla gey ve lezbiyen arkadaşımız var ama çoğu görünmüyor, sanırım işlerini kaybetmekten korktukları için.
Türkiye televizyonlarında bunun mümkün olacağını tahmin ediyor muydun?
Hiç edemezdim. Ben 1990’larda gazetecilik yaparken her şey çok farklıydı. Şimdi bakıyorum, çok daha iyi. Kendimi Türkiye’nin Madonna’sı gibi hissediyorum.
Sence anaakım bu fikre alışır mı?
Anaakım çok eleştirir, yerden yere vurur ama bir taraftan da çok sever. İkisini bir arada yaşarız. Ama anaakımda trans kadınların muhabirlik, spikerlik yapması zor. Aslında olması lazım ama daha erken. Belki beni görünce onlar da böyle bir şey yapmak isterler, bana rakip çıkarırlar. Tabii herkes işini yapar, keşke böyle rekabetler olsa.
Biraz kendini anlat bize. Michelle Demishevich kimdir?
Michelle Demishevich 1 Temmuz 1999’da doğdu.
Nasıl?
Herkes bu tepkiyi veriyor. O eski olan, 1975’te doğdu. Ama ben, Michelle 1999 doğumluyum. Demishevich, ailemin Makedonya’daki soyadı. Ama buraya gelince, devlet her şeyi asimile etmek için değiştirdiği gibi bizim soyadımızı da değiştirmiş. Ben de madem yeni biriyim, yeni bir ismim olacak, orijinal soyadımı kullanmak istedim.
Üniversite nasıl geçti?
O geçmişe hiç girmek istemiyorum ama gazetecilik mezunuyum.
Şimdiye kadar ne iş yaptın?
Yeni Asır ve Egemle Sabah gazetelerinde muhabirlik yaptım.
O zaman Michelle değildin ama?
Yok, o zat-ı muhteremdi. Ama o Michelle’e gidiş dönemiydi. Bir kere çok yakışıklıydım, erkek güzeliydim. O zamanlar cep telefonu yoktu, kadınlar ev telefonlarını kağıda yazıp elime tutuştururlardı. Yeni Asır’da çalışırken de çok çalışkandım, başarılıydım. Ama bir şeyler değişiyordu, işimi kaybettim.
Cinsiyet kimliğin yüzünden mi kaybettin işini?
Kovulduğumu söyleyen mektubu keşke atmasaydık, saklasaydık. O zaman bilinçsizdim, duygusallıkla attık. Güya habere giderken bir şoföre cinsel tacizde bulunmuşum. Oysa ki ben işte Alman disiplininde çalışırım, Brad Pitt’le çalışsam dönüp bakmam.
Cinsiyet kimliğimin farkındaydım ama saklıyordum. Feminen bir gey gibiydim, ama işteyken değil. Hatta evliliğe giden bir ilişkim bile vardı mahalle baskısından kurtulmak için. Öpüşemiyordum bile, kaçıyordum, o da anlamıyordu. Çok iyi bir insandır, sonra arkadaş olduk, görüşüyoruz hala.
İşten atılınca İstanbul maceram başladı. İşte, dediğim gibi 1 Temmuz 1999’da Michelle İstanbul’da doğdu.
İstanbul’da ne yaptın? Gazeteciliğe devam etmeyi denedin mi?
Hayır. Önce gece kulüplerinde sanatçılara asistanlık yapmaya başladım. Etiler’deyim, kadın halimle sanatçılara asistanlık yapıyorum! İzmir’i de, gazeteciliği de unuttum bir anda. Birkaç sene bu işi yaptıktan sonra gece kulüplerinde işletmecilik, yönetici asistanlığı yaptım. Sonra da Yeşiller Partisi’nin Yeşil Düşünce Derneği’nde çalışmaya başladım. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi'nin kurucularındanım. Şimdi de burası oldu.
Peki gece hayatından aktivizme, sonra Yeşiller Partisi’ne nasıl geçtin?
Gece hayatında ayrımcılığı keşfettim. Gece bana “Michelle hanım” diyenler, gündüz beni görünce selam vermiyorlardı. Neden dedim, sorgulamaya başladım.
Etiler’de yaşıyordum ve Taksim’i öyle bir anlatmışlardı ki hiç gitmiyordum. Hayatımda travesti görmemiştim. Gördüğüm tek travesti Utku’ydu; Utku Uysal, sahnede dev bir isim... Sonra bir gece direk Hengame Klüp’e gittim, travestilerle tanıştım. Hayatlarının Utku’nunki gibi olmadığını gördüm. Sorgulamalarım devam ederken Demet Demir’le tanıştım. O zamandan itibaren bilinçlendim.
Sonra bir gün kendimi Strasbourg’da Avrupa Parlamentosu’nda LGBT haklarıyla ilgili konuşma yaparken buldum. Pınar Selek’le o süreçte tanıştım. Onun da aktivizm yapmamda çok etkisi vardır.
İMC TV’ye nasıl başladın?
IMC TV’nin programlarına konuk olarak geliyordum. Bir gün Mor Bülten'den Gülfem Karataş’la sohbet ederken, “Sen niye basında çalışmıyorsun” dedi. Yok, olmaz Türkiye’de, dedim ama Gülfem beni sürekli arayıp “Bir yerlere başvurdun mu? CV’ni gönderdin mi?” diye ısrar etmeye devam etti. Böyle bir şeyin mümkün olmadığını düşündüğüm için başvurmuyordum.
Bir akşam konuk olarak İMC TV’ye geldiğimde, “gazeteci olduğunuzu öğrendik, bizimle çalışır mısınız?” diye sordular. ve televizyon maceram böylece başladı.
Bir ay oldu başlayalı. Nasıl gidiyor?
Zor aslında. Çünkü ötekisin ve bu sürekli hissettiriliyor. Ama güçlü olmak zorundasın. Mesela IMC TV'nin bulunduğu iş merkezinde diğer çalışanlarla ortak yemek yeme, sigara içme alanlarımız var. İlk günler yemek yerken insanlar birbirini dürtüp beni gösteriyorlardı. Kadınlar yanımdan geçerken gülüyorlar falan ama ben anlayamıyorum, o da bir kadın, beni daha iyi anlaması gerekir, diyorum. Güvenlik görevlileri, beni her görmelerine ve nerede çalıştığımı bilmelerine rağmen zorluk çıkarıyorlardı. Yukarıyı arayıp soruyorlardı, olmadı diyerek tekrar telefon açıyorlar falan. İlk 15-20 gün her akşam eve dönüp ağladım. Ama “başaracağım, yılmayacağım” dedim, isterlerse her gün aramaya devam edebilirler.
İşyerimde ise ortam genel olarak güzel. Ben burada herkes gibiyim. Cinsiyet kimliğim dışarıda kaldı. İşimi çok seviyorum.
İlk başta haber yazabilmeme, anonsları yapabilmeme çok şaşırdılar. Aslında insanlar işimi yapabildiğime şaşırdılar diyebilirim. Bu iş benim için çok önemli. Küçük küçük hatalar yapıp bunu kaybetmek istemiyorum. Her sabah 6.30’da uyanıp erkenden ofise geliyorum.
Habere gittiğinde nasıl tepkilerle karşılaşıyorsun?
İlk haberim Sirkeci Polis Karakolu’ndaydı. Polisler herkese bilgi veriyorlar, benim sorularımı es geçiyorlar. En sonunda “Beyefendi niye cevap vermiyorsunuz? Ben de gazeteciyim” dedim. “Yahu travestiden gazeteci mi olur, dalga mı geçiyorsun” dedi. Ben de “Sizden polis olmuş ya, benden de gazeteci olur” dedim. Bir bülten dağıtıyorlardı. Adam, bu deli herhalde diye düşünerek bülteni verdi sonunda.
Ama habere gittiğimde diğer gazeteciler beni görmüyor. Selam veriyorum kafalarını çeviriyorlar. Haber takip ederken benimle arasına mesafe koymayan bir-iki gazeteci var. Ama zamanla diğerleri de alışırlar herhalde.
Çalışma hayatımda ayrımcılığa uğrarsam, en fazla eve gidip ağlarım, ertesi gün yine dimdik işime gelirim. Umurumda değil, ben kimliğimden dolayı zaten çok acı çektim. Bu noktaya mücadele ederek geldim. Hiçbir şey beni yıldıramaz. Korkmamayı öğrendim.
İletişim fakültelerinde birçok LGBT öğrenci var. Ama onların da iş hayatına atılma konusunda senin de bahsettiğin gibi çekinceleri olabiliyor. Onlara söylemek istediğin bir şey var mı?
LGBT kimlikleriyle 7/24 yaşasınlar. Ailelerine “ben eşcinselim” desinler. En fazla evden çıkmama cezası alırlar, bir tokat yerler, olsun. Ben aileme söylediğimde annem saçımı kesmişti, ama o saç tekrar uzadı. Korkmasınlar, mücadele etsinler, kimliklerini açıkça yaşasınlar. Hangi mesleği yapmak istiyorlarsa onu yapsınlar. İtfaiyeci ya da doktor olmak istiyorlarsa eşcinsel kimlikleriyle itfaiyecilik/doktorluk yapsınlar.
En önemlisi istemek ve korkmamak. Onların korkmadığını ve çok istediğini görenler zaten o azmin karşısında eziliyorlar. “Kardeşim ben sadece eşcinselim, gerizekalı değilim ki” desinler. Hep başları dik olsun.
Eğitim çok önemli, özgüveni getiriyor. Eğer okumadıysanız sokakta size “ibne” diyorlar, seks işçiliği yapmak zorunda kalıyorsunuz. Cebinizde paranız olmasına gerek yok, ben üç ay sokaklarda yaşadım. Ama mutlaka okulunuzu bitirin. Hayallerinizin peşinden koştuğunuzda, o hayaller gerçek oluyor. (ÇT)