Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) ve Türk Tabipleri Birliği tarafından 27 Mart'ta Ankara'da ülkemizde ilk kez bir Anadil ve Sağlık Sempozyumu gerçekleştirildi. Emeği geçenlere, katkı ve katılım sağlayanlara bu konunun önemini sürekli vurgulayan birisi olarak teşekkür ediyorum.
Bir küçük sunumla katıldığım sempozyumdan sonra özellikle yazılı basını izlemeye çalıştım. Üzülerek söyleyeyim ki, en azından bir "haber niteliği ve değeri" olan sempozyumla ilgili olarak toplam dört gazete dışında konuya dair tek satır yoktu.
Sempozyumu düzenleyenler ve katılanlar dışında başta sağlık hizmetinin sunum, düzenleme ve denetiminden sorumlu olan yetkili kurumlar, sağlık alanında meslek eğitimi veren bilimsel ve akademik çevrelerin hiç birisinden konuya ilişkin olumlu ya da olumsuz bir "tepki" gelmedi.
Bu köşedeki yazılar da dahil olmak üzere konunun önemini pek çok kere dile getiriyorum. Anadilde hizmet, "tam iyilik hali" olarak tanımlanan sağlığın bence olmazsa olmaz unsurlarından bir tanesi. Konunun şimdiye kadar ciddi olarak ele alınmaması da büyük bir eksiklik ve aslında bir anlamda temel bir hakkın da ihlâli.
* * *
Anadilde sağlık hizmeti sunulmadığında öncelikle "sağlıklılık hali" için gerekli olan bilgiye erişim olanaksız hale geliyor. Bir aracılıkla verilen bilginin, eğer aracılık eden o konuya gerçek anlamda vakıf değilse, en azından eksik, hatta sıkça rastlandığı gibi yanlış bilgi olacağını öngörmek de gerekiyor.
Sağlığı korumak ve geliştirmek, olumsuzlukları önlemek, hastalıklara tanı koyup, tedavi etmek için gerekli olan bilgi, iletişim, anlama ve anlaşmayı sağlamada "aynı dilde konuşmak" olmazsa olmaz bir koşul.
Örneğin "aydınlatılmış onam" bilgilendirme dil farkı nedeniyle yeterli olmadığında, hem bir hak ihlâl edilmiş oluyor, hem de hizmet etik ve yasal bakımdan "sakatlanmış", bir kusur hatta suç ortaya çıkmış oluyor. Ben yaptım oldu" ya da "biz yapıyoruz oluyor" demek, en azından sorunu görmemek anlamına geliyor.
Bu ülke rengarenk bir ülke. Baskılansa da, asimilasyona uğratılsa da bu ülkede, annelerinden öğrendikleri ilk sözcüklerin "Türkçe" olmadığı, acısını, ağrısını anadilinde ifade eden büyük bir nüfus var. Temel insan hakları onların bu özellikleri nedeniyle hiçbir şekilde eksiklik yaşamamalarını ve mağdur olmamalarını gerektiriyor. Böyle olduğunda uluslar arası sözleşmelerle herkesin kabul ettiği "ayrımcılık yasağı"na aykırı davranılmış ve temel bir hak "ihlâl" edilmiş oluyor.
* * *
Söz konusu sempozyumda "anadilde hizmet sunmama"nın neden olduğu pek çok olumsuzluk ve sonuç ortaya konuldu. Buna özen gösterildiği koşullarda da gerçekleştirilen kimi çabalar ve çalışmaların yarattığı olumluluklar sergilendi. Çeşitli öneriler getirildi, mevcut ve potansiyel olanaklar ortaya konularak nelerin nasıl yapılacağı tartışıldı. Türkiye gibi "birden çok dilin anadil"de konuşanın bulunduğu İspanya'nın bu soruna getirdiği çözümler sunuldu. Yasal alt yapı ve mevzuatın aslında bunu zorunlu kıldığı ve değişimin, şimdilerde sıkça kullanılan sözcükle belirtirsek "demokratik açılımın bir gereği olduğu" belirtildi.
Başka bir deyişle en azından başlamak için önemli bir eksiğin olmadığı ileri sürüldü ve bu sorunun çözümünün gerçekleşeceğine dair umut herkesçe paylaşıldı. Geçen yılın sonunda Diyarbakır'da yapılan "Çok Dilli Mezopotamya Tıp Kongresi"nden sonra bu sempozyumun gerçekleşmesi bir kez daha beni umutlandırdı.
Gerçekten de bu önemli sorun, sağlık hizmetinin tüm unsurlarınca çok daha fazla, derin ve yaygın bir şekilde ele alınması ve tartışılmalı. Kafalardaki tabular bir kenara konularak, bu sorunun çözümü için herkes elinden geleni yapmalı. Konuşmak; özellikle de çok sesli, çok dilli ve "hep birlikte" konuşmak ve yazmak başlangıç olabilir.
* * *
Unutmayalım ki sağlık hizmeti ertelenebilir ya da yerine başka bir şey konulabilir bir hizmet alanı değildir. Sorunları çözmedikçe o sorunları yaşayanların mağduriyetleri sürüyor ve sürecek de.
Sempozyumda söylendiği gibi, bir anne, bir çocuk, bir kadın, bir insan dilini bilen ve anlayan bir sağlıkçı ya da hekim olmadığı için sağlık hizmeti almayı geciktiriyor ve bundan kaynaklanan geri dönüşümü olmayan olumsuzluk ve mağduriyetlerle karşılaşıyorsa, duracak, düşünecek, bekleyecek zamanımız yok demektir.(MS/EÜ)