Hani bazı günler vardır, kendinizle bir "randevu" ayarlamak istersiniz…
Huzurlu evinizde tek başınıza, önce çayınızı hazırlar, tatlı bir müzik eşliğinde mumları yakar, sonra sıcacık suyla doldurduğunuz banyoya girersiniz, telaşsız. Bir de cigara yaktınız mı keyfinize diyecek yoktur…
Ama tam o anda telefon çalar, belki farketmemiş olabilirsiniz ama karşı apartmandan birisi sizi gözetlemektedir, ayrıca bedeninizi yeterince tanıyıp onu mest edecek kadar şefkat göstermeye hazır mısınızdır, bilinmez ve olaylar hiç tahmin ettiğiniz gibi gelişmez…
Polonya'dan Renata Gąsiorowska, "Kuku" (Cipka/Pussy) adlı deneysel animasyon filmiyle dünyayı fethetmiş durumda. Aralarında Sundance'in de bulunduğu önemli festivallerin gözdesi olan 8 dakikalık kısacık eser ödüllere doymuyor.
Cinselliğin ve bilhassa kadın cinselliğinin tabu, hatta politik mesele olmayı ne yazık ki hâlâ sürdürdüğü günümüzde, dinî dogmalar kullanılarak baskı altında tutulmak istenen kadınlardan bir isyan bayrağı, mastürbasyonu rahatlıkla konu eden erkeklere bir nazire.
Renata filmi her ne kadar politik niyetle çekmediğini belirtse de Polonya'da sağcılar başa geçince filmine bakış açısının değiştiğinin farkında ve neyse ki gerici hükümete karşı ülkede topluca ayaklanan kadınlar muhafazakârlara gerekli cevabı geçtiğimiz aylarda verdiler.
İlle de Cipka olsun
21 Şubat 1991 Vincennes (Fransa) doğumlu Renata, filmin adını seçerken sansasyon peşinde olmadığını, hatta festivallerde ve genel dağıtım ağında sansüre uğrama ihtimalini bile bile, herkesin mutabık kaldığı ismin isabetli bir seçim olduğunu düşünüyor.
İlk katıldığı festivallerden DOK Leipzig'de seyirci ödülü aldıktan sonra, Tabor (Hırvatistan), AFI FEST (ABD), Interfilm Berlin (Almanya), FilmSchoolFest Münih (Almanya), Clermont-Ferrand (Fransa) ve O!PLA'da (Polonya) da ödüllere layık görülen şirin film heyecanlı yolculuğunu sürdürüyor.
Renata, Dagmara Marcinek'le yaptığı röportajda belirttiği gibi, DOK LEipzig'e The Clitoris (Klitoris) ile katılan Kanadalı Lori Malépart-Traversy ile paralel bir momentumu yakaladıklarını ve kadınların kendi bakış açılarını artık dışa vurabildiklerini söylüyor.
Filmindeki röntgencinin, sekste erkeklerin bakış açısını temsil ettiğini belirtiyor genç sinemacı; yani genellikle medyada, televizyon dizilerinde, müzik videolarında veya reklamlarda alıştırıldığımız şekilde.
Vagina dentata
Erkeğin kadın cinselliğine yönelik korkusunun tecessümü olarak birçok kültürde "dişli vajina" konseptinin varlığından bahsediyor Renata. Penisi ısırıp koparan "vagina dentata" filmde adeta cinselliğin, tahakküm altına alınamayan gücü olarak karşımıza çıkıyor.
Dagmara hayatımıza cinselliğimizin yön verip vermediğini sorunca Renata, mevzubahis sahneyle özgürleşme, kendini kısıtlamama ve tabuları yıkma olgularını öne çıkarmak istediğini belirtiyor. Amacının, orgazm olma yolunda, yaşı belirsiz olan kahramanının karşısına çıkan engelleri göstermek olduğunu ifade ediyor.
Filmdeki mekânlarla kişiler çok sade ve basit çizimlerle canlandırılmış, fakat sıra orgazma geldiğinde soyutluk ve çılgınlık görüntüye hâkim oluyor; Renata sözkonusu efektlerde Norman McLaren'den etkilendiğini ve o sahnelerde kahramanımızın kafasının içine girmemizi sağlamak istediğini söylüyor.
Önceleri daha karmaşık çizgilerle kendini ifade ederken, Krakow'da başlayıp Łódź'ta süren eğitimi sayesinde artık sadeliğe doğru kaydığını, ama yine de vajinanın tüylerini çizmekte zorlandığını itiraf ediyor.
Anne faktörü
Renata başlarda annesinin "edepli bir porno" olarak betimlediği filmi beğendiğini, fakat adını iğrenç bulduğunu, bu yüzden de asla festivallerden davet alamayacağından (nispeten tutucu) annesinin emin olduğunu da söylüyor.
Konu hakkında kendisiyle uzun uzun konuştuğunu ve akabinde onu ikna edebildiğini, sonradan annesinin cipka (pussy/amcık) kelimesini rahatlıkla ifade eder hale geldiğini belirtiyor.
Telefonda filmin adını telaffuz ederek sık sık gidişatı konusunda bilgi aldığını, bunun da aile içinde bile olsa, belirli bir gelişmenin ve başarının sağlandığına dair kanıt olduğunu ifade ediyor. Darısı tüm mutaassıp annelerin başına…(MT/NV)