Çifte Pulitzer ödüllü Colson Whitehead, ırkçılık ve insan onuru meselesine odaklandığı romanı Nickel Çocukları’nda gerçekleri eğmeden bükmeden kurguya dönüştürüyor. İki siyahi gencin hikayesi çok net anlatılmasına karşın roman, okura kendi ikilemini yaşatıyor.

Milan Kundera’nın ünlü romanı “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği” 1968’in Çekoslovakya’sında aşk, sadakat, kimlik, özgürlük temaları arasında varoluşumuzun anlamını arar. Bu arayışa köpekleri de dahil eder. Çünkü bazılarına, geçici bir hedef lazımdır!

Tarih küçük ayrıntılarla tekerrürden mi ibaret? Filistinli yazar Shibli “Küçük Bir Ayrıntı” romanıyla tecavüz edilerek öldürülen bir Bedevi kıza ağıt yakarken, kısa anlatılmış uzun bir çöl yolcuğunda okuruna bu soruların yanıtını aratıyor.

Son zamanların en sevilen filmlerinden "Mükemmel Günler"de ana karakter Hirayama’nın okuduğu kitaplardan biri: Çılgın Palmiyeler. Faulkner’in bu ilginç romanında kahramanlar hiçlik ile keder arasında bir seçim yapar, Wenders’in Hirayama’sı gibi…

"Algernon’a Çiçekler", 27 dilde 30 ülkede yayımlanmış, lise müfredatlarına girmiş ve yazarı Daniel Keyes’e ödüller kazandırmış bir roman. Yazar, insan zekasını cüretkar bir şekilde ele alırken sevgiden acımaya, bilgiden eğitime kadar hayatı sorgulatıyor.

Paul Auster’in son kitabı Baumgartner, yas ve veda romanı gibi anlatıldı hep. Oysa satır aralarında gizlenen umut; her ne olursa olsun insanın yaşama tutunma çabasını, anlam arayışını hissettiriyor.

Yazar Wayne Macauley “Aşçı” romanında “hizmet yoluyla yükselmek” isteyen Zac’le baş başa bırakıyor bizi. Edindiği gastronomi bilgisini cömertçe paylaşan Zac, okuruna şu sorunun yanıtını sunuyor: “Hırs, yetenek ve çalışkanlık; yükselmek için yeterli mi?”

Tam da bu günlerde okunası bir kitap; Görmek. Alegori ustası José Saramago, sessiz bir isyanın sesi olurken okuruna demokrasiyi, vatandaşlık kavramını sorgulatıyor…

Norveçli yazar Vigdis Hjorth’un Miras’ı yıllardır tartışılıyor. Ensest, pedofili, toksik aile gibi sert gerçekleri su yüzüne çıkaran romanın otobiyografik ya da kurgu olması fark edermiş gibi…

Filmi nedeniyle “Feminist Frankenstein” olarak akıllarda yer edinen Zavallılar (Poor Things) bazen komik, bazen trajik, ilginç bir postmodern başyapıt olarak okuruna çok daha fazlasını sunuyor.

İki asırdır popüler kültürün etinden, sütünden, iliğinden beslendiği “Frankenstein’ın Canavarı”, son günlerin yine en popüler isimlerinden biri.

“Su” gibi akan, “Ateş” gibi yakan roman; sevgisizlik, yoksulluk, şiddet, istismar gibi konuları acındırmadan ama çarpıcı bir dille anlatıyor. Demet Cengiz yine kalemiyle büyülüyor.