Biliyor musunuz ki, "Allah’ın Partisi" Hizbullah, Lübnan'ın güneyinde Zawter Sharkiya köyünden Beyrut'a kadar uzanan bir alanda kendi özel iletişim ağını kurdu?
Bunu acaba neden yaptı dersiniz? Eh, İsrail gelecek savaşta iletişim sistemini yok ederse kendi telefonlarını korumak için herhalde. Gelecek savaşta mı? Evet. Yeni bir savaş olmayacaksa, Hizbullah Litani Nehri'nin kuzeyinde, NATO yönetimindeki Birleşmiş Milletler güçlerinin operasyon alanının çok ötesinde neden yeni yollar, siperler, lojistik yapıyor olsun ki?
Hizbullah'ın önderi Seyid Hasan Nasrallah, yeni silahlardan dem vuruyor. Lübnanlılar ise, bu silahların arasında uçak savar füzelerin de olduğundan şüpheleniyor. Eğer yaşamını İsrail'in savaş suçu olarak tanımlanabilecek acımasız hava saldırılarıyla geçirmiş bir sürü Lübnanlının umut ettiği gibi bu şüphe gerçeğe dayanıyorsa o zaman, gelecek olan savaş karanlık bir endişeyle bekleniyor demektir.
İsrail ordusu Hizbullah ile yüz yüze bir kara savaşına girişmeyi beceremeyeceğine göre (ki bunu geçen yaz güney Lübnan'da Hizbullah ile karşılaşınca çöküntüye uğrayarak gösterdi), o müthiş hava gücü de etkisizleştirilirse acaba ne olur?
Anlaşılıyor ki “Yeşil Bölge”de eski bir Türk sarayında kendini güvene almış olan Lübnan başbakanı Fuad Sinyora, bu yaklaşan savaşın sonucunu değiştirmek için pek bir şey yapamayacak. Sinyora hükümeti, Lübnan ordusu'nun Nahr el Bared Filistin sığınma kampını yakıp yıkmaya devam edebilmesi için (ki bu, Ortadoğu'da bu yıl basının en az yazdığı olaydır) Amerika'nın verdiği silahlara karşın, Hizbullah'ın dışındaki acımasız direnişçilerin hala dayanmasına şaşırmaktan başka bir şey yapamıyor.
Amerikan büyükelçisi ise, Lübnan ordusunun, siperlerin, ve barikatların arasından, günde 140 ölü vererek “ilerlemesini” onaylayarak izliyor. Batılı bir STÖ görevlisinin bana dediği gibi, dört aydır “ilerleyen” ordu, bu gidişle yakında Kıbrıs'a varabilir.
Büyük sığınmacı akını başladığından beri bu küçük ülkenin 50 bin Iraklıyı kabul ettiğini kimse pek bilmiyor. Tabii ki Iraklı Şiiler, Hizbullah'ın güçlü olduğu güneydeki Şii bölgelerine yöneldi. Sünni Iraklılar, Beyrut ve Sidon'un Sünni bölgelerine, Hıristiyanlar ise Doğu Beyrut ve Metn tepelerindeki Hıristiyan alanlarına gitti. Lübnanlılar, Iraklıları kardeş saydıkları için farklı Iraklı gruplarla bir gerginlik yaşanmadı.
Bu gerçekten müthiş bir şey çünkü daha geçtiğimiz Ocak ayında Lübnan'ın binlerce Şii ve Sünni genci Beyrut sokaklarında birbirlerini taşlamıştı.
Peki, ABD'liler buraları için acaba daha neler planlıyor? Amerika'nın güneyinde yaşayan, Vietnam'da subaylık yapmış olan bir dostum, bir mektubunda “Kuzey Carolina dağlarına yaptığım gezilerde, gözüme F-16 ve C-130 hareketliliği çarptı. Yere yakın uçuşlarla dar geçitlerden geçiyorlardı. Bu tür manevraları bundan önce Bosna'da, Kosova'da,ve Afganistan'da görmüştüm” diyor.
Arkadaşım bu mektubu Ağustos başında yazmıştı. İki hafta sonra tekrar yazdı: “Birkaç C-130 uçuşu daha gördüm. 75. Ranger'lerin bazılarının ana üslerinden ayrıldığını, ve manevraların, daha önce özel operasyon timlerinin yönetiminde uçak saldırı provaları yapılan bir alanda sürdürüldüğünü biliyorum.”
Ve bundan sonra, arkadaşım, işin can alıcı noktasına geldi: “Bana öyle geliyor ki, Bush, Amerikalıların dikkatini, Eylül ortasında yapması beklenen Irak'taki gidişat açıklamasından başka bir yere çekmek istiyor. Taliban'ın saklanma yerleri ve Afganistan/Pakistan sınırındaki yabancı savaşçılara karşı bir şeyler yapılması için baskıların arttığına inanıyorum.”
Bu mektubun Beyrut'a gelmesinden birkaç gün sonra, Pakistan'dan, Amerika'nın Pakistan sınırının hemen içindeki hedeflere pilotsuz uçaklarla saldırdığı haberi geldi. Ama bundan çok daha büyük ve hırslı savaş planlarının yürürlükte olduğu anlaşılıyor. Başkan Pervez Müşerref çekilmeden –ya da alaşağı edilmeden- önce, Kuzeybatı sınır eyaletlerine esaslı bir saldırı mı düzenlenecek acaba? Pakistan'a “demokrasi” geri gelmeden önce, Bin Laden'e son bir zar atılır mı dersiniz?
Pakistan'dan Akdeniz' e uzanan alanda yeni felaketlere hazır olmalıyız. Ama önceden uyarılmayı falan beklemeyelim.(RF/ÜBR/EÜ)
* Robert Fisk'in The Independent’ta 1 Eylül'de yayınlanan yazısını Üstün B. Reinart Türkçeleştirdi.