* Bu yazı 27 Ekim 2017'de Journo'da yayınlandı
Ankara Tabip Odası, halkın sağlık algısı ve hekimlerin etik anlayışında kırılmalara yol açacağını belirttiği; sağlık alanındaki muhafazakârlaşmanın güncesini çıkardı. “Sağlıkta Muhafazakarlaşma – Dinselleşme Güncesi” 2007-2017 yılları arasını kapsayan 10 yıllık dönemde kürtaj ve aile planlamasının tartışmaya açılması, zorunlu aşı reddi, manevi bakım, geleneksel tıp uygulamaları gibi dini referanslı çok sayıda uygulamanın işler hâle getirilmesini kronolojik olarak ortaya koyuyor.
Günce incelendiğinde bu tür haberlerin özellikle 2014 yılından itibaren arttığı ve ‘kadavraya don giydirilmesi’, ‘kurumsal cin hastanesi’ gibi sınırları zorlayan uygulamaların bile soruşturma konusu edilmemesi göze çarpıyor. Günce üzerine ATO Yönetim Kurulu Genel Sekreteri Dr. Mine Önal ile konuştuk.
Sağlıkta Muhafazakarlaşma'da yer alan haberler incelendiğinde, 10 yıl içinde sağlıkta muhafazakârlaşmanın ana başlıklarını neler olarak görüyorsunuz?
AKP iktidarı döneminde hayata geçirilen sağlıkta muhafazakârlaşma konusunda, en yetkili ağızlardan, geriye dönük /çağdışı söylemler ilk sırada. Yasal kürtajın tartışmaya açılması ya da en az üç çocuk doğurmaya yönelik demeçleri gibi… Bunun yanında Diyanet İşleri Başkanlığı ile Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı arasında imzalanan işbirliği protokolleri var. Ayrıca Uluslararası Kupa Terapisi Sempozyumu ya da Uluslararası Tıbbi Nebevi Kongresi (Peygamber Tıbbı) gibi bilim dışı uygulamalarla ilgili olarak düzenlenen organizasyonlarla, uygulamaların bilimsel olduğu algısı kamuoyunda oluşturuldu. Yayımlanan yönetmeliklerle geleneksel ve tamamlayıcı tıp adı altında etkinliklere ve güvenilirlikleri kanıtlanmamış uygulamalara yasal alt yapı oluşturuldu.
Bu sürecin ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ ile nasıl bir bağlantısı var?
Sağlıkta Dönüşüm Programı asıl olarak sağlık alanında kamunun tasfiye edilmesi, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi ve metalaştırılması programıdır. Sağlıkta muhafazakârlaşma ise AKP iktidarının siyasi tavrı ve ideolojisinin bir yansıması. Sonuçta AKP iktidarı toplumsal yaşamın her alanına kendi ideolojisini dayatıyor, eğitimde olduğu gibi sağlıkta da gerici dinci politikalarını adım adım hayata geçiriyor. Ancak sağlıkta muhafazakârlaşmanın en önemli ayağını oluşturan ‘Geleneksel, Tamamlayıcı Tıp Yönetmeliği’ Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın piyasacı yapısı ile örtüşüyor, bu alanda bir pazar oluşturuyor. Bu yolla hastaların cebine yönelen alternatif bir alan daha icat edildi. Sağlıkta muhafazakârlaşmanın hem hekimler hem hastalar açısından çok ciddi sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Hekimlerin etik anlayışlarında ve hastaların sağlık algılarında kırılmalara yol açacak, dolayısıyla yakın bir gelecekte halk sağlığını tehdit eden en büyük problemlerden biri hâline gelecektir. Bugün dahi pek çok hasta bilim dışı uygulamalarla zaman kaybetmiş ya da zarar görmüş halde hekimin karşısına çıkmaktadır.
Söylem ve uygulamaların kadın sağlığı açısından dezavantajları çok tartışıldı…
‘3 çocuk söylemleri’ sosyal güvenlikte kısa sürede karşılığını buldu, kadınlara çocuk sayısıyla orantılı olarak verilen erken emeklilik hakkı, esnek çalışma hakkı, ‘doğum yardımı/ annelik fonu’ adı altında doğurganlığa getirilen maddi teşvikler birer kazanım olarak sunuldu. Sonuç olarak AKP iktidarı döneminde kadınların iş gücüne katılma oranı dikkat çekici oranda azaldı. Yasal kürtajın en üst düzeylerde; Başbakan, Sağlık Bakanı düzeylerinde tartışmaya açılması, ‘Kürtajın tıbbi gereklilik olmadıkça asla başvurulmaması gereken bir yöntem, sezaryenin ise zulüm olduğu’ ifadeleri, muayenehanelere kürtaj yasağı, sağlık uygulamalarında kısa sürede karşılığını buldu, pek çok devlet hastanesinde 10 haftaya kadar yasal olan kürtaj uygulanmaz oldu. En nihayetinde yasal kürtaj hakkı kadınlar için ‘yaşam hakkıdır’. ‘Kadına şiddetin önlenmesinde din görevlilerinin katkısının sağlanması projesi’ kapsamında kadın sığınma evlerine ‘vaiz’lerin atanması, dönemin Sağlık Bakanı tarafından medeniyet projesi olarak tanımlanan ‘Anne Sütü Bankası’ çalışmalarının dini gerekçelerle, caiz değil denilerek rafa kaldırılması, kadın sağlığı açısından yaşanan olumsuz örneklerdir. Ve sağlık alanında uygulanan gerici politikaların sürmesiyle bu alanda çok daha fazla olumsuzluk yaşanması kaçınılmazdır.
Tamamlanan ya da yapımı süren şehir hastaneleri de sürecin içinde mi?
Bugün üniversite hastaneleri ve devlet hastanelerinde geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulama ve eğitim merkezleri ardı ardına açılıyor. Manevi bakım uzmanları adı altında din görevlilerinin hastalara ruhsal bakım ve psikolojik destek vermeleri sağlanıyor. Şehir hastanelerinin muhafazakârlaşma politikalarının dışında kalacağını düşünmek iyimserlik olur.
Hacamat, kupa, sülük tedavileri haberlerde çokça yer alıyor. Bir de güncede sizin bahsettiğiniz maggot isimli bir başlık var; bunları hangi nedenlerle çağdışı olarak yorumluyorsunuz?
Hacamat, sülük, maggot tedavileri ve yönetmelikte geçen diğer uygulamalarla ilgili yapılmış bilimsel araştırmalar, etkinlik ve güvenilirlik açısından yeterli bilgi sağlamamıştır. Dünyada ikinci sırada başvurulan alternatif tıp yöntemi olan ‘homeopati’ üzerine ise yeterince araştırma yapılmış ve etkili olmadığı gösterilmiştir. Daha fazla araştırma yapılmasını haklı çıkaracak gerekçe de bulunulamamıştır. Özetle bu yöntemlerin tedavi edici özellikleri olduğu, en azından hastalara zararlı olmayacakları bilimsel olarak gösterilememiştir. Bilimin dışında kalan ve halkın sağlığını tehdit eden, hastaların bilimsel olana ulaşmasını önleyen ya da geciktiren uygulamalar çağdışı olarak tanımlanmalı.
Güncede de yer alan ve toplumda tepki yaratan “Don giydirilen kadavra”, “çocuk hastaya tesettür” haberleri doğrulandı mı? Bu konuda ilgili bakanlıkların araştırma, açıklama ya da yaptırımı oldu mu?
Bu haberler basında yer aldı ve yalanlanmadı. Bildiğim kadarıyla bu konularda Sağlık Bakanlığı’nın herhangi bir çalışması olmadı
Ruh sağlığı yasası şartSağlıkta muhafazakârlaşmanın önemli başlıklarından biri de manevi bakım. ATO güncesinde din psikologlarından cin hastanelerine; ruh sağlığı alanında değerlendirilmesi gereken birçok haber başlığı var. Oluşturulacak bir ruh sağlığı yasasının bu konuda düzenlemeler getirip getirmeyeceği hakkında, daha önce Türkiye Psikiyatri Derneği Medya Koordinatörlüğü görevini yürüten psikiyatrist Doç. Dr. Burhanettin Kaya’nın görüşleri ise şöyle: “Bir ruh sağlığı yasası ruh sağlık meslek tanımları, kimin ruhsal bozuklukları tedavi edebileceği, ekip içindeki rol dağılımı ve sınırlar ile ilgili belirlemeler içermelidir. Böyle bir yasanın ruh sağlığı meslek alanlarından olmayan bireylerin ruh sağlığına müdahil olmalarının önüne geçebilecek bir özelliği barındırması gerekiyor. Sözünü ettiğiniz haberler, sınır ihlâllerinin her geçen gün ne denli önemli bir konu olacağını ve hastalara zarar veren bir nitelik kazanacağını gösteriyor. Eğer yasal düzenlemeler bu duyarlılıkları gözeterek yapılırsa, her ne kadar alternatif tıp yönetmeliği bazı bilimsel olmayan uygulamalara meşruiyet kazandırmış gibi görünse de bu eğilimleri ve ihlâlleri önleyen güçlü bir yasal dayanak oluşturacaktır.” |
Güncede yer alan haber başlıklarından seçmeler:
(AT/HK)
* Manşet fotoğrafı: Turgay Duyar / AA. ("Hacamat, sporcular için doğal dopingtir" başlıklı Anadolu Ajansı haberinden)