* Fotoğraf: Pixabay
Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) bugün, Burak Özgüner Hayvan Hakları Çalışma Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısı ile İstanbul’un her bölgesinden, toplam 50 hayvan koruma gönüllüsü ve 3 hayvan bakımevi veterineri ile yaptıkları birebir görüşmeler sonunda elde ettiği bilgileri paylaştı.
HAKİM bu çalışmanın İstanbul’da sokakta yaşayan hayvanların ve hayvan koruma gönüllülerinin yaşadığı sorunlara ve bakımevlerindeki problemlere dikkat çekmesini, çözüm önerilerinin özellikle yerel yönetimlere yol gösterici olmasını umduğunu belirtti.
Açıklamayı okuyan Hayvan Hakları ve Etiği Derneği’nden Avukat Hacer Gizem Karataş şu ifadelerle sözlerine başladı:
“Yüzyıllardır sokakta yaşayan ve artık birer kent sakini olan kedi ve köpekler ile bir ortak yaşam kültürüne sahip olan İstanbul’da bu birlikte yaşam kültürüne yapılan en büyük saldırı, devlet eliyle 1910 yılında gerçekleşti. 1910 Hayırsız Ada Katliamı’nda İstanbul’da yaşayan 80 bin köpek toplandı ve sonradan Hayırsız Ada olarak anılacak olan Sivriada’da ölüme terk edildi. Bu olay İstanbul köpeklerinin yaşayacağı son katliam olmayacaktı. İstanbul’un sokaklarında yaşayan köpeklere yönelik tecrit ve sürgün politikaları günümüze kadar devam etti.”
Sadece sokakta yaşayan hayvanlar değil bu hayvanların haklarını savunan ya da hayvanları koruyan kişilerin de hemen hedef tahtası haline gelebildiğini söyleyen Karataş, “Kendi emekleri ile, yaşamlarından tavizler vererek, maddi, manevi olarak yıpranarak belediyenin yerine getirmediği görevlerini üstlenmeye çalışan hayvanseverlere yapılan bu muamele kabul edilemez” dedi.
Karataş, sorunun gerçek kaynağının bu hayvanlar ya da hayvanseverler olmadığını sorunun kaynağının sorumluluklarını yıllardır yerine getirmeyen kamu kurumları olduğunu söyledi.
HAKİM’den Fatma Biltekin ise gönüllüler ve bakımevi çalışanları ile yaptıkları görüşmelerin özetini paylaştı.
Gönüllülere besleme yaptıkları bölgedeki hayvan sayısı sorulduğunda en az 10 kedi, 1 köpek en fazla 3000’e yakın köpek cevabını alındı. Arada bu kadar büyük bir rakam farkı olmasının sebebi bir gönüllünün sadece sokağında yaşayan hayvanlar ile ilgilenmesi, diğer gönüllünün ise ormanlarda besleme yapması.
Orman beslemesi yapan gönüllüler avcılar tarafından vurulan hayvanlar bulduklarını, her gittiklerinde farklı köpeklerin özellikle yasaklı ırkların ormana atıldığını, bölge halkının hayvanların durumları ile ilgilenmediklerini belirtti.
Gönüllülerin 35’i belediyelerden destek aldıklarını, 13’ü eski deneyimleri sebebi ile belediyelere güvenmediklerini bu yüzden belediyeden destek almadıklarını, 2 kişi ise belediyeden hiç destek almadığını belirtti. Destek alan 35 gönüllünün hepsi kısırlaştırma konusunda destek aldıklarını, yüzde 14.3’ü mama, yüzde 5.7’si mama ve su kabı ile kulübe, yüzde 25.8 tedavi, yüzde 17.2’si ise aşı için destek aldığını belirttiğini söyledi.
“Bakımevlerinde gördükleri en büyük problemler nedir” sorusuna 45 kişi yanıt verdi. 5 kişi psikolojik olarak çok yıpratıcı olduğu için bakımevi ziyareti yapmadığını söyledi. Yüzde 53,3’ü ekipman eksikliği, yüzde 51’i hayvan sayısının çok fazla olması, yüzde 40’ı veteriner hekim eksikliği, yüzde 24,4’ü hekimlerin gönüllülere karşı olan kötü tutumu, yüzde 35.2’si hijyen eksikliğine bağlı viral hastalıkların yayılması cevaplarını verdi.
“Besleme yaparken karşılaştığınız en büyük problemler neler” sorusuna ise gönüllülerin yüzde 76.1’i hayvan beslenmesini istemeyen insanlar, yüzde 58.7’si mama alamama, yüzde 41,3’i mama ve su kaplarının atılması, yüzde 15,2 kulübelerin kırılması, yüzde 8,7’si yanlış beslemeler yüzünden yaşanan temizlik ve sağlık sorunları dedi.
Gönüllülerin besleme yapılırken çevredeki insanlardan en fazla aldıkları tepkiler ise şöyle sıralandı;
“Sokakta yaşayan hayvanların sorunlarını azaltmak, hayvan insan çatışmasını azaltmak için neler yapılmalı” sorusuna en fazla verilen iki cevap “kısırlaştırma ile hayvan sayısının kontrol edilmesi” ve “özellikle çocuklara yönelik hayvan hakları ile ilgili eğitimler yapılması” oldu. Verilen tüm cevaplar ise şöyle sıralandı:
“Yerel yönetimlerden neler talep ediyorsunuz” sorusuna gönüllülerin en fazla verdiği 3 cevap “cerrahi prensiplere uyarak kısırlaştırma yapılması, gönüllü ile koordineli çalışması, belediye logosu taşıyan mama ve kulübelerin gönüllüler ile uygun yerlere yerleştirilmesi” oldu. Verilen diğer cevaplar ise şöyle:
Bakımevinde çalışan 3 veteriner ile yapılan görüşmelerden çıkan sonuçlara değinen Biltekin; veterinerlerin, bakımevinin içinde yeterli alan ve çalışan olmadığını, ödeneklerin yetersiz olduğunu, bazı bakımevlerinde gelen ziyaretçiler ile veterinerlerin ilgilenmek zorunda kaldığını bu yüzden tedaviler ile ilgilenemediklerini, yetişemedikleri yerlerde ise hayvanseverler ile sorunlar yaşadıklarını, bazı hayvanseverlerin çok tepkisel yaklaşabildiğini belirttiklerini söyledi.
Veterinerler çözüm önerisi olarak öncelikle üretimin bitmesi gerektiğini belirtirken; bu soruna duygusal yaklaşmamak gerektiğini, problemin hepimize ait olduğunun farkında olup sakin kalmanın önemli olduğunu, gönüllü ile koordineli çalışarak sorunların çözülebileceğini, bunun için her mahallede koruma bölgeleri oluşturulmasını, hekimlerin ameliyat dışında ilaçla tedavi edilebilecek hastalıkları bu bölgelerde tedavi etmesini, bu bölgelerdeki hayvanların bakımlarının ve tedavilerinin gönüllüler ile birlikte yapılmasını önerdi.
Veterinerlerin “Her bakımevinde bir halkla ilişkiler görevlisi istihdam edilmeli; ziyaretçilere bilgi vermek, yuvalandırma için kişiler ile görüşmek gibi konularla hekimler yerine bu kişiler ilgilenmeli diyen veterinerler bakımevlerinde çalışan kişiler dikkatle seçilmeli, bakımevleri sürgün yeri olarak görülmemeli, burada istihdam edilecek kişiler öncelikle gönüllü olanlardan seçilmeli” dedi.
Biltekin görüşmelere iilişkin şu değerlendirmeleri yaptı:
“Yaptığımız tüm bu görüşmeler açık bir şekilde gönüllüler ile yerel yönetimlerin birlikte çalışmak zorunda olduğunu gösteriyor. Ülkenin cumhurbaşkanının hayvan bakan kişileri ‘beyaz türk’, ‘paralı kimseler’ diyerek marjinalleştirmeye çalıştığı, mecliste bizleri temsil etmesi gereken milletvekillerinin yasaya aykırı bir şekilde hayvanların toplatılmasını talep ettiği, ‘sanatçıların’ köpekleri zehirlemeyi önerdiği bir dönemde bu çok zormuş gibi görünebilir ancak hayvanların sorunlarını, hayvan insan çatışmasını, hayvan koruma gönüllülerinin yükünü azaltmak için buna mecburuz. ‘Sokakta hayvan istemiyorum’, ‘Sokakta insan istemiyorum’ gibi söylemler çatışmayı artırdığı gibi sorunu da derinleştiriyor.”
(TP)