*Fotoğraf: Şebnem Coşkun/Edirne-AA.
Aslında sadece güvenlik, çocuklarının iyi koşullarda yetişmesi, en basitinden ölmemesi, daha sonra mümkünse önceki hayat koşullarının devamlığı (mümkün olamıyordu)
Türkiye ve AB arasındaki mülteci anlaşmasından başlarsak...
AB-Türkiye Geri Kabul Anlaşması ve Vize Serbestisi diyaloğu aslında peşpeşe gelişmişti. Türkiye'de o dönem geri kabul anlaşması ayrıntılarından çok "vize serbestisi" gündemdeydi ki şu an sözü bile edilmeyen bir ayrıntı olarak kaldı.
Anlaşma, "bu topraklarda kalan hem AB üye ülkeleri ile Türk vatandaşlarının geri kabulüne hem de üçüncü ülke vatandaşları ve vatansız kişiler dâhil olmak üzere diğer tüm kişilere ilişkin hükümleri kapsıyordu."
Maddeleri özetlersek anlaşma şöyle bir tabloya sahipti:
Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye teşekkür ettiği çok sayıda açıklamanın yanı sıra Türkiye yönetimi paranın tam olarak ödenmediğini savundu.
Resmi hükümet dilinin "sığınmacı" olarak tanımladığı mülteciler dış ve iç politika krizlerinin de odak noktası oldu.
Seçim kampanyalarında hem iktidar hem muhalefet tarafından farklı açılardan gündem olan Suriyeliler sosyal medya dahil pekçok mecrada Türkiyelilerin de hedefi haline geldi.
2019'a girdiğimiz yılbaşını Taksim'de kutlayan Suriyeliler sosyal medyada uzun süre gündem oldu. Hatta #ÜlkemdeSuriyeliİstemiyorum hashtag'i Twitter'da trendtopic'ler arasında birinci sıraya yükseldi.
Mesajlar arasında Macaristan-Sırbistan sınırında ülkeye girmeye çalışan bir baba ve oğlu tekmeleyen Macaristanlı gazeteci Petra Laszlo için "Haklıymış" diyenler bile vardı.
Oysa, Prof. Dr. Melek Göregenli konuyla ilgili şunları söylemişti:
"Bir toplumsal bağlamda herkes için koşullar ağırlaştıkça, eşitsizlik adaletsizlik yoksulluk artıkça, günah keçilerine ihtiyaç oluşur, gerçek sebeplerden toplumu uzaklaştıran ve hatta öfkesini yönelterek bir tür adaletin gerçekleştiği duygusu yaşayacağı 'bizden olmayan tehlikeli yabancılar'a yönelecek güçlü bir nefret, esas vatandaşı bir arada tutmak için kullanışlıdır.
"Irkçılığın, ayrımcılığın bu kadar yaygınlaşabilmesi kuşkusuz, doğru bilgilerin paylaşılmasında üzerine düşeni yeterince yapmayan, kendisi de bu dili ve yaklaşımı toplumu oluşturan farklı kesimlere karşı neredeyse mutad bir siyaset dili haline getirmiş olan iktidarın da sorumluluğu."
27 Şubat'ta İdlib'de Türk askerlerine yönelik saldırının ertesi sabahı hükümetin sık sık sözünü ettiği şey gerçekleşti, mülteciler akın akın sınırlara yollanmaya başlandı.
Edirne Sınır Kapısı, o günden beri soğukta bekleyen hatta bugün itibarıyla öldürülen insanları ağırlıyor.
Çeşitli ülkelerde "Hiçbir insan yasadışı değildir" mottosunu savunan bir grup aktivistin yanı sıra mülteciler politik koz olarak kullanılmaya devam ederken, 2020 dünyası aslında tarihe kazınacak olaylar zinciri yaşıyor.
Geri kabul anlaşmasına dönersek, çoğu uygulama kağıt üzerinde kaldı.
Vebali savaş koşullarını ülkesinde yaşamayan tüm ülke yönetimlerinin-Türkiye hariç değil...
(PT)