*Görsel betimleme: Siyah-beyaz bir fotoğraf. Bir sınıfta çekilmiş. Arka planda bir öğretmen, oturan bir grup küçük çocuğa bir kitap okuyor. Çocuklar, çeşitli desenlerde elbiseler ve gömlekler giyiyor. Çoğu çocuk yere oturmuş ve öğretmeni dikkatle dinliyor. Fotoğrafın sağında bir çocuk doğrudan kameraya bakıyor.
19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak kayıplarıyla başlayan göç hareketliliği ve ardı ardına gelen savaşlar nedeniyle kimsesiz ve devlet korumasına muhtaç hale gelen çocukları odağına alan İstiklalden İstikbale Çocuk Davamız sergisini gezdim.
Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (VEKAM) tarafından, Koruyucu Aile, Evlat Edindirme Derneğinin (KOREV) işbirliği ve Çankaya Belediyesi’nin katkılarıyla hazırlanarak 25 Haziran’da Çankaya Belediyesi Zülfü Livaneli Kültür Merkezi’nde açılan sergi, 15 Temmuz'a dek açık.
Balkan ve 1. Dünya savaşlarının ardından cephe gerisinde himaye edilen kimsesiz çocuklara dair Cumhuriyetle birlikte kurumsallaşan uygulamalara ışık tutan sergide (broşürden özetle); kimsesiz çocuklar sorununun Milli Mücadeleye toplumsal bir sorumluluk yüklediği, 30 Haziran 1917’de kurulan ve 1935'te Atatürk’ün istemiyle adı “Çocuk Esirgeme Kurumu (ÇEK)” olarak değiştirilen Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin gelecek nesillerin korunmasında ve Türkiye’nin sosyal hizmet politikalarının belirlenmesinde etkili olduğu, Kazım Karabekir Paşa’nın “memleket davası” olarak gördüğü bu çocuklar için verdiği kararlı mücadeleyi, Dr. Fuad Umay’ın cemiyet dahil pek çok kurumsal oluşuma dair çabaları, çocuklar için geliştirilen eğitim programları ve cemiyete bağlı olarak açılan Ankara Atatürk Çocuk Yuvası yer alıyor.
Filiz Yenişehirlioğlu’nun VEKAM Direktörlüğünü, Alev Ayaokur, Arzu Benli Kırcı ve Mehtap Türkyılmaz’ın küratörlüğünü, Barek’in prodüksiyonunu yaptığı sergiye çok sayıda kurum ve kişi koleksiyonlarıyla katkı vermiş.
Ziyaretçilerine geçmişten günümüze çocuk himayesini anlatan, Cumhuriyet kadrolarının konuya dair kararlılığına da atfederek 2024'te 107. yıldönümü olan Himaye-i Etfal Cemiyetin öyküsünü okumaya ve görselleri incelemeye davet eden sergide 400’e yakın belge, video, gazete kupürleri, obje, fotoğraf ve video bulunuyor. Sergi gerçekten bir sosyal ve kültürel deneyim. Ve bu sergi benim meslek yaşamımdaki pek çok deneyimi de içeriyor.
Atatürk, çalışma arkadaşları ve aydınların genç nesillerin yetiştirilmesini amaçlayan “Çocuk Davası” için ulusal düzeyde yapılan düzenlemeler
** Çocukların haklarının korunması amacıyla Milletler Cemiyeti’nin 26 Eylül 1924’de kabul ettiği “Cenevre Çocuk Hakları Beyannamesi”ni Türkiye, Cemiyet üyeliğinden önce, 1928 yılında imzalamıştır. Beyannamenin ilk imzacısı olan devlet adamlarından biri olan ve TBMM’nin açılış gününü 23 Nisan’ı çocuk bayramı olarak ilan eden Atatürk’ün çocuk hassasiyetinin göstergesi.
** Türk hukuk sistemi içinde çocuk haklarına dair düzenlemeleri de içeren mevzuat geliştirilmiştir. “Türk Medeni Kanunu (1926)”, çocuk istismarını önleme amaçlı “Küçükleri Muzur Neşriyattan Koruma Kanunu (1927), çocukların iş kollarında emeklerinin sömürülmesini önleme ve çalışma koşullarını düzenlenmesine yönelik çıkarılan “İş Kanunu (1936)”, “Belediyeler Kanunu” ve “Ceza Kanunu” gibi düzenlemeler çocuk haklarının devlet güvencesine alınarak korunması amaçlıdır.
** Çocukların yaşam standartlarını yükseltme amaçlı -vatan işgal altında iken bile- sosyal hizmetler sunan kurumlar açılmış, cumhuriyetin ilanından sonra ilgili bakanlıklar kurulmuş, sosyal yardım hizmetlerine dair düzenlemeler yapılarak ilgili kurum ve kuruluşlar açılmıştır.
** Her çocuğa eşit eğitim hakkı verilmesi, çocukların karma ve laik sistemde eğitilmesi için “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”, “Yeni Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun”, “Mektep Kitaplarının Maarif Vekaletince Bastırılması Hakkında Kanun” gibi düzenlemelerle çocukların donanımlı yetişmesi sağlanmıştır.
** Çocukları öncelikli ele alan Devlet politikası geliştirilirken eğitim, sağlık, ekonomi ve sosyal politikalar önemsenmiştir.
Bu sergiyi anlatma ve yazmak benim açımdan kolay olmuyor. Zira 1977’de Sosyal Hizmetler Akademisindeki öğrenciliğim ve akabinde 40 yıl süren sosyal hizmet uzmanlığı memuriyetim boyunca değişik düzenlemelerden geçen ÇEK sürecine -bir şekilde- dahil oldum; büyük bir onur ve gururla, şimdilerde de özlemle. Kuruma ait –o güzelim- binalarda çalıştım. Hatta bu yazıyı keşke Anafartalar Caddesindeki Çocuk Sarayı Apartmanındaki odamda yazabilmeyi –bile- geçirdim yüreğimden. Hafızamın irimlerinde, sokaklarında gezindiğim bu sergiyi, duygusala bağlamadan yazıya dönüştürmeğe çalışırken, serginin ana başlıklarına ve söylemine uydum özet yoluna başvurarak ve yorumsuz olarak.
Çocuk Esirgeme Kurumu Hizmetleri
Himaye-i Etfal Cemiyeti, uzun savaş yıllarının getirisi sefalet ve felaket karşısında öncelikle şehit yetimleri olmak üzere çocuğa, anneye ve aileye yönelik hizmetler geliştirmiştir. Anne sütünden mahrum çocuklar ve yeterli anne sütü alamayan çocuklara iyi süt sağlamak için süt damlaları, iyi beslenemeyen çocuklar için aşevleri, yoksul öğrencilere öğle yemeği verilen talebe sofraları, okul öncesi yaştaki çocuklar için kreş ve gündüz bakımevleri, havuz ve sıhhi banyolar, çocuklar için sinema ve tiyatro salonları, kütüphaneler, hepsi birer ‘açık hava okulu’ olan çocuk bahçeleri, sağlıklı bir toplum inşasına katkı için dispanserler, sanatoryum, prevantoryumlar ve poliklinikler açmıştır. Kurum ayrıca “Çocuk ve Yuva, “Annenin Kitabı”, “Çocuk”, “Perşembe” gibi süreli ve dergiler, kitaplar yayınlamıştır.
*****
Dr. Fuat Umay ve yardımseverlerin özverisiyle kurulan Atatürk Çocuk Yuvası; çocukların bakım, eğitim ve gelişimi ile temel hakları için, Cumhuriyet dönemi sosyal politikalarının uygulama alanı ve kamu diplomasisinin temsil mekanlarından biridir. Ankara-Keçiören’deki yuva değişen yönetimler ve politikalarla dönüşüme uğramış, 2017 yılında bakım verilen çocuklar “Sevgi Evleri”ne taşınmıştır. Halen küçük bir bölümünde, Keçiören Atatürk Çocuk Destek Merkezi hizmeti veriliyor.
ÇEK Genel Merkezince işletilen, 1925 yılında açılan yuvanın arsası hazineye ait olup satış yoluyla ÇEK’e devredilen 39 dönümlük bir bağ evidir. Zamanla 500 çocuğa hizmet verecek duruma gelen yuvanın binaları Amerika’da yaşayan Türk ve Müslümanlardan toplanan bağışlarla yapılmıştır.
Binalar topluluğu olan yerleşkedeki karantina, prevantoryum ve hastane binasında muayene, tedavi ve tecrit odaları, engelli çocukların kaldığı bölüm bulunmakta, hasta çocuklar hemşire ve kolej öğrencileri eşliğinde bakılmıştır. 3 katlı 240 çocuk kapasiteli yeni pavyon binasında 4+ yaştaki çocuklara hizmet verilmiştir. Okullu çocuklar için etüd sınıfları, anaokulu sınıfları, oyun salonları, ev köşesi, müzik odası, kitaplık, yatak odaları ve çocuk bahçesi bulunmaktadır. 1939 yılında Dr. Fuad Umay’ın çabasıyla yapılan ve İsmet İnönü’nün önerisiyle binaya adı verilen Umay Pavyonu, 0-4 yaş çocukların bakımına uygun şekilde planlanmıştır. Hamile ve lohusa kadınlar ile bakıma muhtaç annelere de hizmet verilen kuruluş dahilinde 1929 yılında açılan orta dereceli Çocuk Bakıcı Okulu’ndan 1964 yılına kadar 600 öğrenci mezun olmuş, mezunlar ÇEK yuvalarında ve sağlık kuruluşlarında çalışmıştır. Okul, 1964 yılında Lise seviyesine çıkarılarak Hemşire Koleji’ne dönüştürülmüş, 1968’de ilk mezunlarını vermiştir.
Zamanında “Keçiören bağlarının dingin güzelliğinde bir inziva” olan ve bahçesinde “Henüz süt çağındayız,/ melekler bağındayız/ ‘ana kucağı’ndayız” şarkısı söylenen Atatürk Çocuk Yuvası şimdi yüksek binaların arasında kalmıştır Sergi düzenleyicileri, yuvaya dair sınırlı bilgiye ulaşabildiğinden 1925-2017 tarihleri arasında hizmet verilen çocuk sayısı bilinmiyor. Sergide sosyal hizmet uzmanı ve sosyal hizmet tarihi araştırmacısı Turgay Çavuşoğlu’nun, Keçiören Atatürk Çocuk Yuvası Başhekimi Şahinde Köymen‘in kızı Oya Köymen ile yaptığı görüşmenin yer aldığı video, tüm serginin özeti aslında.
*****
Himayesindeki kimsesiz çocukların eğitimiyle yakından ilgilenen Kazım Karabekir, Kars’ta 6 bin, Gümrü’de 10 bin Ermeni çocuğun bakımını üstlenen Amerikan Yakın Doğu Yardım Komitesi tarafından işletilen “yetimhaneleri” de yerinde incelemiştir. Sergide 1919 tarihli Bain Haber Servisi Fotoğraf Koleksiyonu’ndan alınma Gümrü yetimhanelerindeki Ermeni çocukların bulunduğu iki fotoğraf beni en çok etkileyen belgelerden oldu.
Karabekir’in büyük bir hassasiyetle öksüz ve yetim kalan Ermeni çocuklarını asimile olmamaları için bir kısmını,, Türk çocuklarından ayrı olarak Trabzon’da açtığı Ermeni yetimhanelerine yerleştirir, bir kısmını da Gümrü’deki Ermeni yetimhanelerine gönderir.
Kazım Karabekir “Çocuk Davamız” kitabından -özetle-
” Yoksul ve bakımsız çocukları devlet himayesine alarak memleketin diğer çocukları gibi başarılı ve hayat mücadelesinde kudretli kılacak maddi ve fikri bir terbiye ile donatmak, benim öteden beri güttüğüm bir davadır. Ben buna çocuk davamız diyorum. “
Amerikalıların yetiştirdiği bu binlerce çocuk büyük bir bolluk içinde bulunmakla beraber, bizimkilerden canlılık ve katılık hususunda çok geri duruyorlardı. Yalnız kız çocukları çok ve hepsi dikiş makinelerini kullanıyorlardı. Gümrü’de bir salona girdiğimizde yüzlerce dikiş makinesinin çocuklar tarafından işletildiğini hayretle gördüm.”
“Ben bu farkın Türk çocuğunun yüksek kabiliyetiyle beraber bizim mürebbilerimizin de çocuklarla aynı milletten oluştuğunun tesiri olduğunu ve bir milletin çocuklarını ne kadar üstün olsalar da ecnebi mürebbilerle terbiyede tam muvaffakiyet elde edilemeyeceği fikrimi değerli buldular.”
“Şark’ta beni bekleyen sonsuz ve nazik işlerin güçlüğüne rağmen ben bakımsız yavruları şefkatle bağrıma bastım ve onlara hakiki ve pek şefik bir baba oldum.”
Gümrü yetimhanelerindeki çocukları yetiştiren Amerikalı uzmanlar Türk çocuklarını ziyaret ettiklerinde onların kısıtlı imkanlara rağmen, kısa süredeki ilerleyişlerine şaşırmışlardır. (Gümrü Muharebesi 7 Kasım 1920’de Ankara Hükümeti ile Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti arasında yapılmış, savaş Türk ordusunun Gümrü’yü almasıyla sonuçlanmış fakat daha sonra 13 Ekim 1921’de Sovyet Rusya’yla yapılan Kars Antlaşmasıyla bu kent Ermenilere verilmiştir. )
Kazım Karabekir’in kimsesiz ve bakıma muhtaç çocuklarla ilgili görüş ve uygulamaları, çocuk himayesi konusunda ayrı bir yerdedir. Siyasi görevleri, emrindeki birliğin idaresiyle meşgul olan Paşa’nın görev edindiği Çocuk Davası, onun çok yönlü kişiliğine ve “yaparak/ yaşayarak öğrenme”yi temel alan ilerici eğitim anlayışına ışık tutar.
*****
Kazım Karabekir, Rusların şehirden uzak iki alaylık modern kışlayı, büyük kulüp, modern hastane binaları, iki modern zabit mahallesiyle kullanıma hazır bıraktıkları Sarıkamış’ı “Çocuklar Kasabası”na çevirme hedefiyle, hızla çocukların barınma, korunma yetiştirilme ve eğitim ihtiyaçlarını karşılayacak bir merkez haline getirdi. Kasabada çocuklar için açtığı müzede yollar, kara-deniz-hava nakil araçları, su yolları, çeşmeler, lağımlar, evler, köyler, limanlar, mezarlar, muharebe araçları gibi medeniyetin ilerleyişine dair donanımlara yer verilmiştir. Çocuklar eski-yeni karşılaştırmasına özendiriliyor, sanat ve eğitim faaliyetlerinin yanı sıra yeme-içme adabı, bulaşık yıkama, sofra düzeni, misafirlik, hasta ziyareti ve hikaye-şiir okumayı ve konuşmayı deneyimlemeleri sağlanıyordu.
Tiflis’ten getirilen yaylı sazlarla bando ve orkestra kurulmuş. Muhtelif kurslar açılmış, spor kulübü kurulmuş, okuma salonları yaygınlaştırılmış, ‘ibret yeri’nin de bulunduğu okulda çocuklar temsillerde oynamıştır. Bir matbaa faaliyete geçirilmiştir. Çocuklar Nisan ayında mızıka eşliğinde ağaç bayramını kutluyor, idman bayramında meç-kılıç düellosu yapıyor, mevlit kandilini ve kitap bayramını kutluyorlardı. Karabekir Paşa, haftada bir gün bir saat çocukların oyunlarına katılıyor, mektebin piyanosunu da çalarak onlara eşlik ediyordu. Çocuklar ‘alay”larda kalmakta, her bir alayın bir rengi, bayrak, flinta, boru, trampeti bulunmaktadır. Çocuklar alaylarının renginde, patiskadan gömlek- kuşak- başlık kullanıyordu. Çocuklar Karabekir’in idealleriyle açılan “ana mektebi”, “sanayi mektebi”, “gürbüzler mektebi” ve ”askeri ilk mektep”le buluşmuşlardır.
Karabekir’in ‘iş ve irfan ordusu’ diye adlandırdığı çocuklar ordusu, başarılarıyla yurt içinde ve dışında dikkat çekmiştir. Çocuklara, çeşitli toplantılarda ve özel günlerde hünerlerini sergileme fırsatları yaratılmıştır. Sivas Kongresine davet edilen Amerikalı General Harbord ve heyetindekiler, Sanayi Mektebi bandosunun oda musikisi eşliğinde yemek yedikten sonra “Hudut buyunca bu medeni varlık takdire şayandır.”
Mütareke hükümlerini kontrol için Erzurum’da bulunan Rawilson, Karabekir’in girişimleri sonucunda çocukların gösterdiği gelişimden duyduğu hayranlığı Londra Hükümetine gönderdiği rapora “Kabiliyetsiz sandığınız Türklerin neler yaptığını görmek ve istifade etmek için Erzurum’a çocuk terbiye mütehassısları gönderirseniz çok isabet edersiniz.” yazmıştır.
*****
“İstiklalden İstikbale Çocuk Davamız” sergisine emeği geçenlere müteşekkirim. Bu serginin çocuk koruma tarihine ilişkin bir başlangıç olduğunu, bu haliyle de çok kıymetli olduğunuz farkındayım. Kronolojiye ilişkin eksik olan bazı hususların tamamlanması, temininde güçlük çekilen bilgi ve belgelerin sağlanması için yolu Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan geçen herkese görev düşmektedir.
(ŞD/HA)