Büyükada'da "Koruma Planları" çerçevesinde aslında Tarlabaşı ve Sulukule'deki gibi bir kentsel dönüşüm sürecinin gerçekleştirilmeye çalışıldığını söyleyen Mimar Korhan Gümüş, Adalar'ın zenginliğinin yok edildiğini söylüyor.
Modern mimari örneği Motola evinin yıkılmasının ise Adalar'ı bekleyen geleceğin habercisi olduğunu dile getiriyor.
Gümüş, Adalar'daki son durumu bianet'e anlattı.
Adalarda bir kentsel dönüşüm konusu geçiyor. Böyle bir plan var mı? Ne oluyor Büyükada'da tam olarak?
Adalar'da evet, kamu müdahalesi ile gerçekleştirilen projeler yok, Tarlabaşı gibi Sulukule gibi. Bir ara müteahhitler Belediye Meclisi'nden böyle bir kararı geçirtmeye çalışmışlar, ama fark edildiği için başaramamışlar!
Benim kişisel görüşüm şu: Çok açık ki bugünkü koruma modeli bırakın korumayı, Adalar'ı kamu gücünü arkasına alan ayrıcalıklı aktörlerin yağmalamasına açık bir boşluk haline getiriyor. Karşımızda bir enkaz haline gelmiş bir koruma modeli ve onun tetiklediği bir dönüşüm var.
"Neoliberal" denen ideoloji bir taraftan güya kamu hizmetlerinin etkinleştirilmesinden, rekabetten söz ederken tam tersine yol açtı. Her bir kamu yönetimi, gücüne göre kendi hükümranlık alanında ayrıcalıklar dağıtan, yerel toplulukların politik kanalları kullanılarak oligarklar tarafından rehin alınmasına yol açan bir av sahasına dönüştü. Ama diğer taraftan çözümün de nasıl olabileceğini görüyoruz. Demokratik ve katılımcı kamu deneyimlerinin geliştirilmesi bu sorunla baş edebilmenin en önemli şartı.
Beni şaşırtan "muhalefet" olduğunu iddia eden bir partinin yönetimde olduğu bir yerin böylesine demokratik deneyimlerle, arayışlarla hiç ilişkisinin olmaması. Adeta muhalefetin iktidara dahil olduğu, yalnızca taraf olmak üzerine politik alanın daraltıldığı bir yönetim modeli ile karşı karşıyayız. Bu alternatifsizliğin bedelini ise halk ödüyor.
"Koruma Planları kapalı kapılar ardında hazırlandı"
Son olarak kapalı kapılar ardında, hiçbir kurumsal katılım sağlanmadan, Kent Konseyi gibi yapılar işlevsiz kılınarak hazırlanmaya çalışılan "Koruma Planları" bunun en üst aşaması. Güya kamuyu temsil eden aktörler kendi aralarında anlaşmışlar, Adalar'ı kendi patronaj alanlarına göre bölüşmüşler.
Planlara bakarsanız, ulaşımla ilgili hiçbir çalışma yok. Kültürel miras yönetiminde haklar nelerdir, kamu tarafından hangi hizmetler yerine getirilmelidir, hiç biri yok.
"Planlar onaylanınca büyük bir yıkım başlayacak"
Adalar yönetim zafiyetinden dolayı, şu an herkesin iştahını kabartıyor. Nasıl Yassıada dönüştü, Adalar'da da planlar onaylandıktan sonra büyük bir yıkım başlayacak. Zaten bugün bile, izin yokken neler yapıldığını görüyoruz.
Halk çaresiz durumda. Belediye tek gelişme modeli olarak spekülatif, yani imar hakkını artırmaya dönük girişimleri destekliyor. Çünkü bu buyurgan, yukarıdan bakan kamu modeli, kamunun bir işlev görmesini gerektirmiyor.
Müteahhitler, ulaşımcılar, turizmciler kapalı bir "ahbap çavuş ilişkisi" içinde kendi önceliklerini temsil ediyorlar. Kamu yok. Oysa Adalar'da, geçmişinden gelen değerleri, birlikte yaşama deneyimi, insan sermayesi nedeniyle muazzam bir alternatif gelişme potansiyeli var. Buna karşılık bugünkü yönetim zihniyeti "prensi öpüp kurbağa yapmak"la meşgul. "Adalar'ın gelişmesi için bu binaların tescil edilmemesi, yıkılması lazım" diyen bir yönetim. Düşünebiliyor musunuz? Restorasyon, mimarlık yaratıcı bir iştir. İstihdam yapısını geliştirir. Buna karşılık inşaat, spekülasyon küçük bir azınlığı zenginleştirici, halkı fakirleştirici gelişme modelidir.
"Tarlabaşı projesi neyse Adalar'da yapılmak istenen o"
Biz şunu söylüyoruz: Adalar kültürel ve doğal miras değerlerini, hafıza mekanlarını, kurumlarını, küçük üretim yapısını koruyarak daha adaletli, daha nitelikli bir yaşam çevresine sahip olabilir. Ama bunun için yönetimin elini taşın altına koyması, yani çalışması lazım.
Planları gören, haberi olan insanlar şaşırıyorlar. Planlar bu hazırlık sürecinde bir katma değer yaratmak, tarafları farklı bir kavramsallaştırma eşiğine taşımak yerine, bürokratik ve nesneleştirici bakış açısıyla, kentsel dönüşümün araçsal mantığıyla Adalar'ı dönüştürmeyi hedefliyor. Bu açıdan bakıldığında Tarlabaşı projesi neyse, Adalar'da şu anda hazırlanan "Koruma Planları" da aynısı!
"Motola evi bütün o taklit binalardan değerliydi"
Motola evinin yıkımında nasıl bir süreç yaşandı?
Karşımızda sistemli çalışan bir yapı var. Önce "Planlar hazırlanırken nasıl bir gerekçeyle imar izni verebiliriz" diye araştırıyorlar. Koruma planları hazırlanırken biliyorsunuz ruhsat verilemiyor, yani yeni bina yapılamıyor. Buna bir formül buluyorlar, diyorlar ki "Deprem riski varsa bekletecek değiliz. Rapor alırlarsa binaları yıkma izni olsun".
Bu formülle Adalar'daki bütün binaları yıkmak mümkün! Sonra bedeli mukabili bir rapor alınıyor, bilindiği gibi. Koruma Kurulu aynı anda, şaşırtıcı bir hızla hem yıkım izni ve hem proje onayı veriyor. Belediye de. Ne de olsa amaçları halka hizmet.
Bütün problem yapının arazisinin kıymetli olması, bir kat yerine üç kat yapmak. Ama burada kamu işlevini yerine getirmiyor. Kültür Bakanlığı'nın ve daha bir dolu kuruluşun proje destekleri, hibeleri kapalı kapılar ardında kullandırılıyor.
O zaman kültür mirasının korunması sahiplerinin idealist olmasına kalıyor. Bunu da dikkate almak lazım. Tam tersine, kamu yönetimleri gelirlerini arttırmak için yıkılmasını teşvik ediyor. Bu mesele yalnızca kültür mirasının korunması değil, otokratik, buyurgan bir kamu yönetimi modelini yeniden üretilmesi. Çok daha önemli bir sorun.
İbretlik bir vaka bu... Adalar'ın geleceğinde ne olacağını gösteriyor. Bu yapının kültürel miras kapsamında olduğunu kimse inkar etmiyor. Adalar'ın en değerli yapısı. O taklit binalar var ya, süslü. Onlardan çok daha değerli. Ama adeta tarihi yeniden yaşıyoruz. Nasıl geçmişte basmakalıp ideolojilerle totaliter rejimler bu tür sorgulayıcı sanat, mimarlık eserlerinden nefret ettilerse, aynı durumu yaşıyoruz.
"Adalar, Türkiye'de modernleşmenin temsil sahnesi"
Adalar'ın mimari açıdan en kıymetli özelliği ne sizce? Mutlaka korunması gereken binaları hangileri?
Planlarda, "Adalar'daki geleneksel yapı" ifadesi yer alıyor. Adalarda geleneksel yapı yok, modernleşme dönemine ait, hepsi Tanzimat sonrası yapılmış modern binalar. Buranın farkı şu, İstanbul gelişirken kademe kademe semtler yeni mimari akımlarla gelişir.
Adalar, İstanbul'un aslında modernleşme döneminde nasıl bir sanat ve mimarlık sahnesi olduğunu gösteriyor. O yüzden bir mimarlık müzesi olarak görülmesi gereken bir yer. Öyle tek bir şey göstermiyor, adalar aslında bütün bu coğrafyadaki modernleşme dinamiklerinin temsil sahnesi. Nasıl Taksim bir temsil sahnesiyse İstanbul'un, Adalar da aslında Türkiye'nin modernleşme tarihinin bir temsil sahnesi.
Adalar için şu an en kritik sorun ne?
Benim bildiğim Ada'da tek bir sorun var. Kötü yönetim. Kural koyma vasfı olmayan, kamusal nitelik üretmeyen bir yönetim. Belediye çalışmıyor.
Kurumlara açılır bir plan hazırlanınca, araştırma yapılır, kamuoyuna anlatılır, kent konseyleri denilen bir şey var, temsilcileri gelir. Bu nereden baksanız olağanüstü hal rejimidir. Adalar şu anda bir toplama kampı gibi yönetiliyor. Kamp nasıl yönetilir? Kendi kendine oturup karar alınarak yönetilir. Ondan sonra bir takım çıkar grupları tarafından da rehin alınıyor.
Sadece Adalar halkını değil, Adalar'ı ziyaret eden insanlar bile rehin alınıyor bu kapalı çıkar zümresi tarafından. İstanbul'da farklı bir gelecek için çok şey kaybediliyor ama Adalar bir vitrin gibi, bir laboratuvar gibi. Buradaki insanların kültürü de önemli çünkü hala Ladino konuşan insanlar var. Çok önemli bir kesim.
Ada'yı buraya gelen Levantenler gibi de düşünmeyin sadece, Kürtler var, Aleviler var, Lazlar var, Adalar iç içe geçmiş bir yapı. Kamu bu tip programlar uygulayabilirse, insanlar arasında bugün sorun gibi görünen çelişkiler, karşıtlıklar tam tersine zenginleşmenin bir şeye dönüşebilir. Çünkü herkesin sorunu aslında aynı. Bu ilişkisel bir deneyime dönüşebilir.
"Belediye Adalar halkını temsil etmek zorundadır"
Adalar belediyesi çok tuhaf bir şekilde bir çok konuda "Benim yetkim yok" diyor. Mesela tescil yetkisinde "Benim yetkim yok, kurul yapıyor" diyor. Kıyılar konusunda, kamusal alanlar, ormanlar konusunda, doğal sit alanı konusunda "Benim yetkim yok". Belediye böyle bir şey midir? Bir kere yerel yönetim anlayışını kökten sorgulamak gerekir.
Tarifeler konusu mesela, orada belediye başkanı olarak görev yapan kişi büyükşehir belediyesine bunu savunmalıdır. Adalar halkını temsil etmek zorundadır.
CHP, AKP, HDP... Hangisi olursa, ne savunduklarını gelip söylesinler. Önümüzde yerel seçimler var. Bütün İstanbul'un entelijansiyası Adalar'da. O müteahhitleri, o dozerleri hepsini durdurabilir bu insanlar. Adalar'ın yeni umutların filizlendiği bir yer olabilir.
"Sadece Troçki'nin evi bile müze yapılsa bütün inşaatlardan çok fazla zenginlik elde edersiniz...""Rum okulunu belediye binası yapmak istiyorlar. Halbuki orası pekala bir müze olabilir ve Rum diasporasının Ada'yla bağlantısını sağlayabilecek bir nokta. "Büyükada Rum Yetimhanesi tam da bir küresel merkez olabilir. Neoklasik devlet ideolojisinin yerine vatandaşlık üretimini sorgulayan bir merkez olarak kalsa, kamu destek verse, mesela Ruhban Okulu. Ruhban Okulu küresel bir merkez olabilir. "Ruhban Okulu entelektüel temasın gelişmesini sağlar. O kadar büyük potansiyeli var ki, orası bile yeter sırf ekümanik bir platform orası. Bu baskı olmasa İstanbul zenginleşir, bir tek Ruhban Okulu sayesinde adalar zenginleşir. "Sadece Troçki'nin evini düşünün. O evi müze yapsanız çok daha fazla bir zenginlik elde edersiniz. İlber Ortaylı şöyle demişti; "Bir gelişmemiş ülkeler vardır bir de gelişmiş ülkeler. Bir de Türkiye gibi gelişmek istemeyen ülkeler". Adalar'ın durumu bu..." |
Koruma Planı ile ilgili 7 soru işaretiAdalar için hazırlanan Koruma Planları'nın hayal kırıklığı yarattığını söyleyen Korhan Gümüş, bu planlarla ilgili sorularını ise şöyle sıraladı:
|
(PT)