* Fotoğraf: Giorgos Moutafis / MSF
Uluslararası tıbbi insani yardım kuruluşu Sınır Tanımayan Doktorlar’ın (MSF) Yunanistan Adaları’nda görev yapan çalışanları, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki anlaşmanın ikinci yılında mültecilerin nasıl etkilendiğini anlattı.
MSF’li doktorlar ve sağlıkçılar, anlaşma nedeniyle adalarda kısılıp kalan mültecilerin “itildikleri hayal kırıklığını gördüklerini” ifade etti:
“Savaştan, şiddetten, aşırı yokluk ve çaresizlikten kaçıp, güvenli bir yer ve daha iyi yaşam şartları arayışıyla Avrupa’ya ulaşmaya çalışan, ama Yunanistan’da takılan ve hiçbir yere gidemeyen aileler çoğu zaman berbat şartlarda yaşıyor ve başlarına ne geleceğine dair hemen hemen hiçbir şey bilmiyorlar.”
TIKLAYIN - “AB-Türkiye Anlaşması, Mültecileri Adalara Hapsetti”
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (BMMYK) göre 2015’te bir milyondan fazla mülteci Avrupa Birliği sahillerine ulaştı; bu mültecilerin 800 binden fazlasını Ege Denizi yoluyla Türkiye’den Yunanistan’a geçenler oluşturuyordu. 2016’nın ilk üç ayında da kötü hava koşullarında bile devam eden yolculuklarla geçiş yapanların sayısı ise 130 bini aştı. Türkiye ile AB arasındaki anlaşmanın imzalanmasıyla bu rakam düştü.
Mart 2016’da AB ve Türkiye arasında gerçekleştirilen göç kontrol anlaşması sebebiyle, Yunanistan adalarına geçenlerin sayısı yılda 854 binden 173 bine düştü.
TIKLAYIN - “Yunanistan Adaları Açık Hapishanelere Dönüştü”
18 Mart 2016’da imzalanan ve 20 Mart 2016’da uygulamaya geçen anlaşma çerçevesinde, bu tarihten sonra Türkiye’den Ege’yi geçerek Yunanistan’a giden mültecilerin geri gönderilmesi öngörülüyordu. Anlaşmanın sonucu olarak bazı mülteciler savaşın sürdüğü ülkelerine zorla geri gönderildi, binlerce mülteci ise Yunanistan adalarındaki hapishaneden bozma kamplara sıkışmış durumda.
TIKLAYIN - “Ortamın Gerginleşmesiyle Denizden Geçişler Artıyor”
"Ailesine insan gibi davranılmasını istiyor" |
Midilli Adası’nda kültürel aracı olarak görev yapan MSF’den Tamim Elnaggar: “Avrupa Birliği ile Türkiye arasında ‘mülteci anlaşması’ imzalanalı iki yıl oluyor ve Avrupa liderleri hala, sınırları aşmayı başarabilenleri cezalandırarak, onları Moria’daki kamp gibi berbat şartlara mahkum ederek insanları Avrupa’da güvenli bir ortama ulaşmaya çalışmaktan alıkoyabileceklerini zannediyor. “Ama görüyoruz işte, anlaşma o yetkililerin söyleyip durduğu gibi işlemiyor. Buraya her geçen gün yeni insanlar geliyor; hem de özel korunma ihtiyacı içinde, hassas durumda insanlar. Korunacakları yerde Moria Kampı’nda kapalı tutuluyorlar. Bunun sebebini kim açıklayabilir ki? “Geçen gün, doktora görünmeye gelmiş, üç çocuğuyla beraber sırada bekleyen Suriyeli bir kadınla konuştum; yaşadığı bunca şeyden sonra ruhen bitap halde olduğunu söyledi, ailesinin başına ne geleceğine dair hiçbir fikri olmaması, ertesi günü bile bilememek onu bunalıma sürüklüyordu. ‘Çocuklarım buradan ne zaman gideceğiz diye soruyor, cevap veremiyorum,’ dedi. “Kampın yanındaki MSF kliniğine gelen pek çok insan, 'keşke burada her gün öleceğimize, memleketimizde bomba patlamasında ölseydik' diyor. Siz bu duruma düştüğünüzü hayal edebiliyor musunuz? “Birkaç gün önce yine Suriyeli, 42 yaşında bir erkekle tanıştım. Moria Kampı’nın yanındaki MSF kliniğinde, iki oğluyla birlikte sıradaydı. Suriye’den ayrıldıktan sonra Midilli’ye varmasının 40 günden uzun sürdüğünü söyledi. Aile Ege Denizi’ni aşıp Midilli’ye gelmeden önce kara sınırından, Meriç Nehri’ni geçerek Yunanistan’a gelmeye çalışmış, fakat nehre doğru giderken bir grup insan tarafından yolları kesilip dövülmüşler. O sırada üç aylık hamile olan eşi düşük yapmış. Kim olduğunu bilmedikleri insanlar bütün paralarını çalıp ailenin aldığı botu da götürmüş. Bunları bana anlatan adamın bedeninde, evinin hedef olduğu hava bombardımanında patlayan bombanın parçaları duruyordu, bu nedenle kısmen engelliydi. Sürekli, ailesiyle birlikte onurlu bir hayat yaşamak istediğini söyleyip duruyordu; ailesine insan gibi davranılmasını istiyordu.” |
"Geri gönderilme ihtimalleri karşısında dehşete düşüyorlar" |
Moria Kampı’nın yanındaki MSF kliniğinde görevli ebe Laurence Tronche Peltier: “Ebe olarak görevim sırasında, Türkiye’den Yunanistan’a geçerken cinsel şiddete maruz bırakılmış kadınlarla tanıştım. Geri gönderilme ihtimalleri karşısında dehşete düşüyorlar. “28 yaşında Suriyeli bir kadın bize başvurdu. Yunanistan’a dört çocuğunun yanında tek yetişkin olarak ulaşmıştı. Eşi, Suriye’deyken ordu tarafından öldürülmüş, bu olayda kadının kendisi de şiddete maruz kalmış. Olayın ardından hemen memleketlerini terk etmişler. “Onunla tanıştığımda 7 haftalık hamileydi; Türkiye’deyken tecavüze uğradığını anlattı. Dört çocuğuyla beraber Midilli’ye geçmesine yardımcı olmaları için para ödediği iki kaçakçı ona tecavüz etmişti. Vücudunun her tarafı çürük içindeydi. ‘Neyse ki bu olay olduğu sırada çocuklarım yan odada uyuyordu. Tek istediğim bundan olabildiğince çabuk kurtulmak’ diyerek gebeliği sonlandırmamı istedi benden. Yasal süre içinde bunu yaptıramamaktan korkuyordu. Türkiye’deyken çeşitli otları kullanarak gebeliği sona erdirmeye çalışmış, ama başaramamıştı. “Onu bu halde görmek çok acı; bu kadın dört çocuğuna tek başına bakmak zorunda, çocuklar da çok büyük stres altında, hiperaktif haldeler ve bütün gün birbirileriyle kavga ediyorlar, hatta çocuklardan biri bu sırada yaralanmış. Kadın bu şartlar altında, bir de tecavüz sonucu oluşan bir hamileliği sürdürmeyi nasıl düşünebilir ki? Ona olabildiğince çabuk yardım etmek için elimden geleni yaptım.” |
"Moria'da yaşamak çocuklar için güvenli değil" |
Moria Kampı’nın yanındaki MSF kliniğinde çalışan Doktor Kamilla Josefsdottir: “Kampta kavga çıktığında tesadüfen orada olduğu için kazara taş ya da sopayla yaralanan çocukları tedavi ediyoruz, bu hiç normal bir durum değil. Moria’da yaşamak çocuklar için güvenli değil, hele de bu çocukların birçoğunun kendi ülkelerinde zaten ağır şekilde travmatize edici olaylar yaşadığını düşünürsek. “Gittiği okulun önünde babasının bombalı saldırı sonucu ölümüne tanık olan 7 yaşında bir kız çocuğunu tedavi ettim. Kız başından ciddi bir yara almış, patlama yüzünden kolunda da büyük hasar oluşmuş ve çocuk iletişim kurmakta, acısını paylaşmakta çok zorluk çekiyordu. “Belki onun için Moria’da yaşamak daha önce bulunduğu yerde kalmaktan daha iyidir, ne de olsa burada gökten bomba yağmıyor. Fakat şunu sormadan edemiyorum; bu çocuk daha ne kadar bu kamp ortamında yaşayacak, buna ne kadar dayanacak ve annesi, Moria Kampı’nda kalırken onun özel ihtiyaçlarını ne kadar karşılayabilecek? “Her şeye rağmen devam etmemi sağlayan şey, çocukların gülümsemeleri, bu şartlar altında bile oyunlar icat etmenin bir yolunu bulmaları; bir küçük oğlanın gelip kucağıma oturması, bana sımsıkı sarılması, sonra stetoskopla oynaması... Çocuk her yerde çocuk, anne-babalar da her yerde aynı. Çocukları için en iyisini istiyorlar, o kadar.” |
"Burada aslında yaşamıyorlar, sadece bekliyorlar" |
İşkence mağdurlarına destek projesinde, Atina’da çalışan psikolog Katerina Karasavva: “Adalarda çalışan bir kuruluşun bize yönlendirdiği Filistinli bir erkek var. Üç çocuğu olan bu kişi bir buçuk yıldır Atina’da; durumu bir tıp doktoru, bir fizyoterapist, bir sosyal çalışmacı ve bir psikolog tarafından takip ediliyor. Son derece hassas vaziyette; hem ruhunda hem bedeninde, hapsedildiği dönemden kalan, işkence nedeniyle oluşmuş pek çok yarası var. “Bu kişi, çocuklarının ikisiyle birlikte Yunanistan’da takılıp kalmış durumda, eşi ve diğer çocuğu ise Almanya’ya ulaşmayı başardı. Eşine ve çocuğuna kavuşmayı iple çekiyor, aile birleşimi için yaptığı başvuru da Haziran 2017’de onaylandı, ama lojistik süreç çok yavaş ilerliyor. Bunca zamandır hala burada, Yunanistan’dan ayrılmak için izin bekliyorlar. İyi bir haber aldık; onun ve çocuklarının önümüzdeki ay Almanya’ya gidebilecekleri söyleniyor. Fakat benzer durumda öyle çok aile var ki... “Bu uzun bekleyiş hem kendisinin hem de ailesinin ruh sağlığı üzerinde son derece olumsuz etkiler yarattı. Bu kişi duruma dayanabilmek için ruh sağlığı bakımından tüm kaynağını, tüm gücünü tüketti; burada kalmak zorunda oldukları her gün, Almanya’ya asla gidemeyecekleri fikrine daha da çok kapılıyor ve umudunu kaybediyor. “Böyle şeyleri hiç yaşamamış bizim gibi insanların tam olarak anlayamayacağı bir şey bu. Söz ettiğim kişinin durumundaki insanlar arada kaldılar, burada aslında yaşamıyorlar, sadece bekliyorlar; hareket edebilmeyi, akrabalarına kavuşabilmeyi bekliyorlar.” |
"Ne kadar uzun süre tutulursa, umutsuzluk o kadar artıyor" |
MSF’nin Midilli Adası’ndaki kültürel aracılar Mardjan, Nicolien ve Saad: “İnsanlar adalarda ne kadar uzun süre tutulursa, içinde bulundukları belirsizlik ve yaşadıkları umutsuzluk o kadar artıp içlerine işliyor. İki yılı aşkın süredir Moria Kampı’nda kalanlar var; Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki anlaşma imzalandıktan hemen sonra buraya varan ve sırf bu yüzden ‘Avrupa’ya’ gitme imkanını kaybedenler var. “Bu insanlar, uygulanan kabul sisteminin ‘artıkları’ gibi. Kimse onların ihtiyaçlarıyla ilgilenmiyor çünkü yeterince ‘kırılgan’ sayılmıyorlar. Pek çoğu, ‘unutulmuş’ milletlerden veya azınlıklardan; bazıları da mesela genç ve bekar bir erkek olduğu için korunma ihtiyaçları tanınmıyor. Çocuğu olmayan çiftler de benzer bir durumda. Onlar ‘Moria’nın sabit sakinleri’ haline geliyor. “Bir de daha sığınma başvurusunda bile bulunmamış olanlar var. Geldikleri ülkenin onlara sığınmacı statüsü verilmesi için uygun görülmediğini biliyorlar, bu durumda başvuruları reddedilecek ve tutuklanıp Türkiye’ye geri gönderilme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklar. “Yapabilecekleri tek şey Yunanistan’dan çıkmanın bir yolunu bulmak, bunun için bir kez daha insan kaçakçılığı şebekelerinin eline düşüyorlar ve ‘Avrupa’ya’ varabilmek için hayatlarını yine tehlikeye atmak zorunda bırakılıyorlar.” |
(AS)