Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi, bilindiği üzere 1982 Anayasası’nın 24. maddesiyle zorunlu hale getirilen, ve başta Aleviler olmak üzere toplumun önemli bir kesiminin muhalefet ettiği önemli bir sorun.
Uzun süredir Avrupa Birliği’nin (AB), ulusal ve uluslararası basının, başta Alevilerin kurdukları dernekler olmak üzere çeşitli sivil toplum örgütlerinin gündeminde olan bu sorun, Ergun Özbudun ve ekibinin hazırladığı "sivil" anayasa taslağında da değişik bir biçimde ele alınan konular arasındaydı. Sorun akademisyenlere de çetrefilli gelmiş olacak ki, birden fazla değişiklik önerisinde bulunmuşlardı.
Her ne kadar Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bu derslerde okutulan ve neredeyse tamamen Sunni-İslam inancına yer veren kitaplarda bazı değişiklikler yapmış olsa da yeni ders kitaplarının taleplere cevap vermediği yaygın bir kanı. Radikal’de 4 Şubat 2008’de çıkan "İki din dersi geliyor" başlıklı habere göreyse, hükümetin üzerinde çalıştığı yeni anayasada ikili bir eğitim öngörülüyor.
Bu habere göre tüm dinlere ve inançlara eşit ölçüde yer veren bir ders zorunlu olarak okutulacak; İslam, Hristiyanlık ve Musevilik konusundaysa talep olması halinde ayrı bir ders verilecek, Alevi öğrencilerin de talepleri karşılanacak. Henüz ayrı bir inanç olarak dahi görülmeyen Aleviliğin okullarda ne şekilde öğretileceği, taleplerin karşılanmasıyla neyin kastedildigi belirsiz.
Din eğitimi vermek devletin görevi mi?
Burada ele alınması gereken üç nokta var:
- Tüm dinlere ve inançlara yer verecek olan bu ders kitapları nasıl hazırlanacak, dersler kimin tarafından verilecek?
- Anılan dinler dışındaki dinlere mensup kişiler de din eğitimi görme talebinde bulunurlarsa ne olacak? Ayrica din eğitimi vermek devletin görevi mi?
- Hemen şimdi aradığım bazı kurumların temsilcileri bu öneriye ilişkin kaygılarını dile getirdiler. Zorunlu dersin tüm din ve inançları kapsayacağına ilişkin güven eksikliği kaygıların başında geliyor.
Önceki hafta İstanbul’da çeşitli etnik, dini ve dilsel gruplara mensup aktivistlerin katıldığı çok kültürlülük ve eğitim hakkına ilişkin bir toplantıda ele aldığımız başlıklardan biri bu konuydu.
Sünni İslam, Alevi, Hristiyan ve Ateistler olarak ayırabileceğim farklı inançlardan katılımcılar, şu anda okutulmakta olan zorunlu din dersine ilişkin sorun alanlarını şöyle sıraladılar:
Dersin zorunlu olması, dersin tüm dinleri, inançları ve inançsızlığı eşit olarak ele almaması, derslerin imam hatip mezunu öğretmenler tarafından verilmesi, ders kitaplarında olmayan bazı pratiklerin bazı öğretmenler tarafından çocuklara yaptırılması, ahlakın sadece dinle ilişkili bir konu olarak ele alınması.
Düzenlemeler AİHM kararına aykırı
Bunlara ek olarak, tüm katılımcılar, ki aralarında oldukça çok sayıda üyesi olan Alevi örgütleri de vardı, MEB'in kendileriyle bir kere dahi bu konuda iletişime geçmediklerini, yani Bakanlığın son dönemde gerçekleştirilen ya da yeni anayasada gerçekleştirmeyi düşündükleri değişikliklikler konusunda kendilerinin görüşlerine başvurmadığını belirttiler.
Sorun bu kadar büyük ve sorunla ilgili olarak Avrupa İnsan Haklari Mahkemesince (AİHM) verilmiş bir karar varken, toplumun farklı kesimlerinin, hatta aynı inanca mensup farklı kişi ve kurumların dahi, sorunun çözümüne ilişkin önerileri farklıyken, soruna taraflarına sorulmaksızın çözüm aranması, demokratik katılımcılıktan da sorunu çözmekten de uzak bir tutum.
Zira, bazı katılımcılar bu dersin tamamen kaldırılmasını ve tüm din ve inançların tarih veya felsefe dersleri içinde öğretilmesini zira laik bir devletin dinle ilgili hiçbir hizmet vermemesi gerektiğini ileri sürerken, bazıları bu dersin zorunlu olarak kalmasını ancak bütün din, inanç ve inançsızlığı kapsamasını ve felsefi bir sekilde ele alınmasını, bazıları da tüm din ve inançları kapsayacak bir dersin seçmeli olmasını öneriyordu.
Dersin seçmeli olmasının sakıncasıysa, muaf olan öğrencilerle dersi alanlar arasında sorun yaşanabileceği, ve hatta muaf olan öğrencilerin ayrimcılığa veya hosgörüsüz davranışa maruz kalabilecekleri kaygısı. Hal böyleyken Bakanlığın kendini soruna taraf olarak gören kişi ve kurumlara danışmadan bir değişiklik yapmayı planlaması anlaşılır değil.
Çocuklar inançlarını açıklamaya zorlanmamalı
İnsan hakları penceresinden bakılırsa mevcut derslerin çok sayıda insan hakkını ihlal ettiği açık:
- Hasan ve Eylem Zengin davasına ilişkin kararında AİHM’in de belirttiği gibi bu ders eğitim hakkını ihlal ediyor (Hasan ve Eylem Zengin – Türkiye, 9 Ekim 2007, AİHM). Zira ebeveynlerin kendi dini ve felsefi görüşle inançları doğrultusunda çocuklarına eğitim verilmesini talep etme hakları var. Söz konusu davadaysa, Hasan Zengin’in Alevi olması ve zorunlu dersinin inancına uygun olmamasi dolayısıyla kızının muaf tutulmasi için yaptığı başvuru yerel mahkeme tarafindan reddedilmişti. AİHM, Norveç’te devlet okullarında okutulan zorunlu Hristiyanlik eğitimine karşı götürülen bir davaya ilişkin kararındaysa devletin, müfredatın objektif, çoğulcu ve eleştirel nitelikte olduğunu sağlama yükümlülüğü olduğunu ve ebeveynlerin dini ve felsefi inançlarına saygı duymayan bir fikrin aşılanmasının kabul edilmez olduğunu belirterek Norveç’in Sözleşmeyi ihlal ettiğine karar vermişti (Folgero ve diğerleri – Norveç, 29 Haziran 2007, AİHM) Bu kararların bir ortak noktası da, Mahkemenin okullarda çeşitli din ve felsefi inançlar hakkında objektif bilgilerin verilmesinde bir sakınca görmemesi. Ancak devletlere tanınan bu serbestliğin sınırı, belirli bir dinin veya inancın empoze edilmesi noktası.
- Bu ders ayrıca insan haklarına ilişkin birçok uluslararası sözleşmede ve Anayasada korunan, yanlız veya toplu olarak ibadet etme ve dinini açıklama zorunda kalmamak gibi özgürlükleri de kapsayan din, inanç ve vicdan özgürlüğünü ihlal eder. Zira çocuklara belli bir dinin empoze edilmesi, ya da bu dersten muaf olmak için Sunni-İslamdan farklı olan dini inançlarını açıklamak zorunda kalmaları bu ilkeyle bağdaşamaz.
- Bu uygulama ayrıca ayırımcılık yasağı ilkesini de ihlal eder. Her ne kadar devletin uluslararası hukuka göre din eğitimi verme yükümlülüğü olmasa da, böyle bir hizmeti vermesi halinde bazı inanç gruplarını aynı hizmetten yararlandırmaması açıkça ayrımcı bir muamele. Nitekim yukarıda andığım, yeni Anayasada ele alınan ikili din eğitimi sistemi istek olması halinde yalnızca bazı inançların öğretilmesini öngörüyorsa, Bahailer, Caferiler, Ezidiler, Budistler de çocuklarına benzer bir eğitimin verilmesini isterlerse Bakanlığın tepkisi ne olacak?
Düzenleme konunun tüm taraflarına danışılarak yapılmalı
Sorun çok boyutlu ve çözüm önerileri de çok çeşitliyken bu aşamada önerilebilecek iki somut şey var:
- AİHM kararlarının da sürekli olarak vurguladığı gibi çoğulcu, objektif bir eğitim sisteminin geliştirilmesi;
- Bu sistemin geliştirilmesi için toplumun çeşitli kesimlerine danışılması ve mümkün mertebe farklı ihtiyaç ve taleplere cevap verebilecek bir çözümün bulunması. Taraflara sorulmadan geliştirilen herhangi bir çözüm kalıcı olabilir mi? (NK/GG)
* Nurcan Kaya, Turkiye Proje Koordinatöru, Uluslararasi Azınlık Hakları Grubu, Londra