Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) 13 Şubat 1976'da kuruldu. Yarım yüzyıl sonra; DİSK Yürütme Kurulu Karar defterinin 135. sayfasında yazılı 2 Nisan 1976 tarihli ve 199 sayılı şu kararını aldı:
"Madde 1 – 1 Mayıs'ın bütün dünyada işçi bayramı olarak kutlanması nedeniyle, Türkiye'de de 1976'dan itibaren İşçi Bayramı olarak kutlanması ve bu yıl için uygulanacak program ve bu programlarla ilgili organizasyon DİSK Başkanlar Konseyinin 31 Mart ve 1 Nisan tarihlerinde yapılan toplantısında görüşülmüş, DİSK Yürütme Kurulu'na önerilen Başkanlar Konseyi görüşleri de Yürütme Kurulunca görüşülerek, 1976'dan itibaren 1 Mayıs'ın 'İşçi Dayanışma Günü' olarak kutlanmasına…"
Tarihe tanıklığının görevini kitaba dönüştüren gazeteci Nail Güreli'nin "1 Mayıs 1977 - Türkiye Devrimcilerinin İki 1 Mayıs Belgeseli" adlı kitabının (Ozan Yayıncılık Nisan 2006) 22. sayfasında yazılı bu kararın altında DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, Genel Başkan Vekili Rıza Güven, Yürütme Kurulu üyeleri Mehmet Karaca ve Celal Küçük'ün imzaları var.
1 Mayıs 1976'da işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü Taksim'de büyük bir coşkuyla kutlandı. 1977'de DİSK; nereden gelirse gelsin, kime karşı yönelirse yönelsin şiddet hareketlerine ve terörcülüğe kesinlikle karşı olduğunu ve 1 Mayıs Dünya İşçileri birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak DİSK tarafından sadece İstanbul Taksim'de kutlanacağını açıkladı.
34 kişinin ölümü 126'dan fazla insanın yaralanması ile sonuçlanan 1 Mayıs 1977 kutlamaları hâlâ tartışılıyor. 1978'de yapılan kutlamadan sonra ise bir daha 1 Mayıs'a izin verilmedi.
52 DİSK yöneticisine idam istemiyle dava açıldı
12 Eylül geldi… DİSK ve bağlı sendikaların yöneticileri 120 günden fazla gözaltında tutuldular ve görmedikleri işkence kalmadı. İstanbul Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde DİSK yöneticisi 52 kişinin idamla cezalandırılması için dava açıldı. Daha sonra DİSK ve bağlı sendika yöneticileri için açılan davaların tümünde "1 Mayıs" kutlamaları "ihtilal provası" olarak değerlendirildi ve gizli örgüt delili olarak öne sürüldü.
DİSK ve bağlı sendika yöneticileri işçilerin birlik, dayanışma, örgütlü mücadelesinde nice nice bedeller ödediler. 1967'den beri işçi sınıfının "üretimden gelen güçlerini" kullanıyorlar. Bu güç hayatın ta kendisidir. 1 Mayıs işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele gününün kendi öz gücüdür.
1 Mayıs 2008
Geldik bu yılın 1 Mayıs'ına. 1 Mayıs 2008 öncesi İstanbul Vilayeti Yüksek Makamı, 1 Mayıs nedeniyle huzuru ve asayişi sağlamak için gerektiğinde "orantılı güç" kullanacaklarını ilan etti. Yüksek Makam "provokasyon" olacağı istihbaratını aldıklarını, "huzuru" ve "asayişi" sağlamak için "görevlerini" kararlılıkla yapacaklarını açıklamıştı. Hazırlıkları ve önlemleri tamamlanmıştı.
Kanuna göre; polis görevini yaparken eğer bir direnişle karşılaşırsa; sadece bu direnişi kırmak amacıyla ve sadece direnişi kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Zor kullanma, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve sadece direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde, kademeli olarak artan ölçüde bedeni kuvvet veya maddi güç kullanabilir.
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunun 16. maddesi böyle. Maddeye göre; "zor kullanmanın derecesini" ve kullanılacak olanın bedeni kuvvet mi veya cop ya da basınçlı su gibi maddi güç mü olacağını; kuvvetin "amiri" "tayin ve tespit eder".
Bu maddeyi bildiklerinden kuşkumuz olamayan; İstanbul Vilayeti Yüksek Makamı, Makamın Polis Müdürü ve Devletin İçişleri Bakanı birlikte karar vererek 1 Mayıs'ta kullanacakları zorun derecesini kanuni yetkilerine dayanarak, tayin ve takdir ettiler. Alınacak önlemleri planlandılar.
Asayiş gerekirse "orantılı güç kullanarak" sağlanacaktı. Planlarına göre davrandılar. Tayin, tespit ve karar verdikleri "zor kullanmanın derecesine" göre "zor" kullandılar. Kanuni yetkiyle emirleri altındaki polislere "zor kullan" dediler.
Polis işçileri hastanelik etti
Yapacaklarını yaptılar…1 Mayıs 2008'de sabah saat 06:30'dan itibaren işçilerin birlik, dayanışma ve mücadele gününü kutlamak isteyenlerin kafalarını, ellerini, ayaklarını kırdılar. Hastanelik ettiler. Tekmelediler. Yere yatırdılar, üzerlerine çıkıp ezdiler. Düşene bir daha vurdular. Kaçanı kovalayıp sırtlarından copladılar. Tahta sopalar ve coplar insanlar üzerinde kıyasıya inip kalktı…Tazyikli su sıktılar, gaz bombalarını önüne gelen her yere, DİSK ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) binaları içine insanların üzerlerine attılar. Biber gazını büyük bir iştahla kullandılar. Sonunda, "İstanbul Vilayeti Yüksek Makamı" 1 Mayıs 2008'de asayişi "orantılı güç kullanarak" sağladıklarını açıkladı. Görev tamamlanmıştı…
Şimdi anlaşılıyor mu acaba; neden Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda 2 Haziran 2007 tarihinde değişiklik yapıldığı? Değişiklik isteyenlerin neden değişiklikte ısrarlı oldukları?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; "Devlet görevini yapmıştır" dedi. Böyle görev görülmedi. Devlet devlet olalı, 1 Mayıs için "zor" kullanma ve bu zorun derecesini tayin ve takdirle karara bağlayarak, böylesine acımasızca uygulanan "zor" görmedi. Devlet devlet olalı, orantılı güç olarak tanımlanan bu denli orantısız ve gaddar gücün; bu kadar istekle yurttaşlarına ve işçilerine uygulanarak kendisinin bu şekilde "korunduğuna" tanık olmadı.
"Zor"un bu kadar acımazsızca kullanıldığı böyle bir devlete ne denir? (Fİ/GG)