Ben ve 35 gazeteci arkadaşım tutuklandıktan sonra, ister yazılı ister görsel medyada olsun çok haber yapılmıştır.
Yalan, yanlış haberlerle, basına servis edilen polis kurgularıyla, hiçbir etiğe uymayan haberlerle, iktidarın bize yönelik kara çalma ve ötekileştirme politikalarına basın alet edilmiştir.
Gizlilik kararı var, "suç" bilinmiyor
Objektif habercilik ve gazetecilikte etik ilkeleri hiç edilmiştir.
Bizim hakkımızda çıkartılan arama-yakalama dosyasının içeriğinden avukatlarımız dahil hiç kimsenin bilgisi yoktur. Nedeni de soruşturmaya gizlilik kararı alınmıştır.
Ama bir kısım medya bizi siyasi linçe uğratmak için polis ve yargı görevine soyunmuştur. Biz muhalif gazetecileriz. İktidarın tavrı anlaşılırdır.
Farklı ses, görüş istememektedir.
Peki, bu iktidarın şakşakçılığını, borazancılığını, yalan-iftira haberlerle destekleyen medyaya ne demeli?
Cevap Mevlana'dan
Buradan hepsine laf yetiştirmem mümkün değildir ama Mevlana Celalettin'in şu sözleriyle cevap olmak isterim.
"Bizim her söze, her suale yüz binlerce cevabımız vardır. Lakin bize dair söz işittiğimizde önce söylenen lafa bakarız 'kelam' mı diye, sonra söyleyene bakarız 'adam' mı diye."
Herkes konuştu
Şüphesiz namuslu dürüst gazeteciler de çıkmıştır. Bizi hem savcılık hem de cezaevinde ziyaret eden, destek veren milletvekilleri de olmuştur.
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekilleri gelmiştir. Ama bu kamuoyuna çok yansımamıştır.
Bizim dışımızda herkes konuşmuştur. İşte bizler ilk defa ciddi anlamda kendimizi ifade olanağını sizin sayenizde bulduk.
Dört yıllık gazeteci
Ben Ziya Çiçekçi, 10 Mayıs 1974'te Bingöl- Kiğı'da doğdum. Yaklaşık olarak 34 yıldır İstanbul Kadıköy yakasında ikamet etmekteyim. Helen İstanbul Aydın Üniversitesi Yerel Yönetimler bölümünde (İ.Ö.2. Sınıf) okumaktayım (Burslu). Bekârım. Bir çocuğum var.
Gazetecilikte dördüncü yılımdır. Günlük gazetesiyle başlamıştım. Daha sonra ismini Özgür Gündem olarak değiştirdik. İmtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürüyüm.
Yalnız yazı işleri müdürlüğünden 2012 yılı itibarıyla ayrılmış bulunmaktayım. Ama halen Özgür Gündem gazetesinin imtiyaz sahibiyim.
Gündem gazetesi olarak sıkıntılı süreçlerden geçtik. Sonuçta savcılığın ve maliyenin sıkı bir denetimi altındaydık. İki defa birer ay süreyle kapatıldık.
Keyifler ve Üzüntüler
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) davalarımız karar aşamasındadır.
Keyifli zamanlarımız Newroz ve 1 Mayıs haberleri, kitleselliği bakımından ve renkliliği bakımından heyecan verici. Bunlarla ilgili haberler yapmak keyifli/güzeldi.
Tutuklu gazeteci haberleri bizi üzüyor haliyle. Ama biz de her an tutuklanacağımızı biliyorduk. Sadece bu kadar gazetecinin bir anda tutuklanması şaşırttı bizi.
Tutukluluğum tabii beni oldukça zorladı.
Avukatlar çalışıyor
Halen gazetenin sahibiyim; teknik olarak zorluklar olsa da aşmaya çalışıyorum. Avukatım aracılığıyla gazeteyle haberleşebiliyorum. Okulum yarım kaldı. Muhtemelen bursum da yanacak. Bir çocuğum var annesiyle kalıyor.
Şimdilik bir sorun yok.
Gazetede iki avukatımız var. Özcan Kılıç ve Deniz Taşdemir. Bu arkadaşlar gazeteci olan arkadaşların davalarıyla yakından ilgileniyor. Ayrıca destek olan bir sürü avukat arkadaşlar da var.
Ekonomik anlamda içerideki arkadaşlara gazetenin verdiği bir fon var. Bütçemiz oranında aksatmamaya çalışıyoruz.
40'a yakın dava
Biz dışarıdayken düşünce ve ifade özgürlüğüyle ilgili davalarda hep mağdur olanların yanında yer aldık.
Bu yönlü çok haberimiz de oldu. Zaten en çok mağdur edilen de biz olduk.
Sadece benim hakkımda açılmış 40'a yakın dava vardır. Bunlardan 24 yıl hapis cezası aldım. Para cezaları da aldım. Halen devam eden davalar var, Yargıtay'da olan da var, bozulan da.
AİHM'de kabul edilen iki davam var ki bunlar karar aşamasındadır. Ayrıca iki tane de AİHM'e başvurum var.
Sabaha karşı baskın
20 Aralık 2011'de sabah saat beş buçuk sularında kapımız çalındı. Dokuz kadar polis, ellerinde arama-yakalama yazılı bir dosya ile evime girdiler.
Ortalığı darmadağın ettiler. Cep telefonuma, bilgisayarıma, CD'lerime, bazı özel eşyalarıma ve özel mektuplarıma el koydular.
Üç gün İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'nde (TEM) kaldım.
İddia yoksa, ifade de yok
İfade vermedim. Çünkü neden gözaltına alındığımı ve iddialar hakkında hiçbir şey söylenmedi, bilmiyordum.
Telefonumda, bilgisayarımda, CD'lerde delil olabilecek hiçbir şey bulamadılar, nitekim aileme iade ettiler hepsini.
Savcılıktaki ifademde telefonumda kayıtlı olan iki telefon numarası soruldu.
Ben de 50 gün önce "KCK Operasyonu"nda gözaltına alınan biri Ataşehir ilçe başkanı, diğeri emekli bir öğretmene ait olduğunu vs. söyledim.
İki akraba
Onlarla ne ilişkim olduğu soruldu. Kayıtlı olan iki kişi de akrabamdır. Ve aynı mahallede oturuyoruz dedimse de bir sonuç çıkmadı.
Aslında kendimi tutamadım biraz gülümsedim de. Aklıma kurt-kuzu hikâyesi geldi.
Yani mantık şuydu: Sen ne dersen de, ben seni tutuklayacağım.
Siyasi bir karardı, muhtemelen tutuklanmamız Ankara'dan istenmişti. Kesinlikle bu bir hükümet operasyonuydu. Şu anda iddianamenin yazılmasını bekliyoruz.
Türkiye kaybediyor
Tabii muhalif kimliğimizden kaynaklı tutuklandık. Bu çok açık. Biz barış, demokrasi, özgürlük yolunda yürürken bir takım sorunlarla, engellerle karşılaşacağımızı biliyorduk.
Tutuklanmak da bunun bir parçası. Kürt sorununun siyasi ve demokratik yollardan çözümü yerine; statükocu, denenmiş sonuç vermemiş yollarda ısrar edilmesi, bu siyasi operasyonları gündeme getiriyor haliyle.
Sonuçta kaybeden Türkiye oluyor. 21. yüzyılda düşünce ve ifade özgürlüğü alanında Türkiye'nin dünyada 148. Sırada olduğu, bunun Avrupa Birliği (AB) yolunda kabul görmeyeceği ortadadır.
AB standartlarında olmamız gerekirken biz Afrika kıtasının bir gerisindeyiz sanırım. Ama biz daha demokratik bir ülke için, daha çağcıl bir ülke için, adalet ve barış için, demokrasi için, özgürlükler için mücadelemize devam edeceğiz.
Bedeli ne olursa olsun. Çünkü çocuklarımıza yaşanılır bir dünya bırakmak istiyoruz.
F tipinde
Sonuçta F tipinde kalıyoruz. Üçer kişilik koğuşlar. Diğer gazeteci arkadaşlarla bir araya gelemiyoruz.
Ama gazetelerimiz günlük geliyor. Kitap sorunumuz yok gibi. Aileden ziyaretçilerimiz geliyor. Ziyaret için aile dışından üç kişi yazabiliyoruz.
Telefon hakkımız haftada bir kere, 10 dakikadır. Mektuplaşmak sınırsızdır.
Günde altı yedi saatim okumakla geçiyor. Akşamları gelen mektupları cevaplıyorum. Haberleri, tartışmaları seyrediyorum.
Bahara özlem
Geçirdiğimiz ağır "Kışa" rağmen "Bahar"a olan özlemimizle hayatımızı sürdürüyoruz. Her şeye rağmen yaşamak güzeldir.
Eğer özgür kalırsam yapacağım ilk şey Karadeniz' e 10 günlük bir gezidir. Sonra gene gazete ve okula kaldığım yerden devam etmeyi düşünüyorum.
Mücadele kesintisiz devam etmeli.
Barış, demokrasi ve özgürlük arayışları ertelenemez, bekleyemez. Sevgiler, Selamlar... (ZÇ/BA)
* Ziya Çiçekçi, Kocaeli 2 nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi
** Hapis Gazeteciler "Suç"larını Anlatıyor yazı dizisinde yer alan diğer mektupları okumak için tıklayın.