"Sen hiç gerilla gördün mü? “diye sormuştu.
Bakışı ve duruşundan dolayı kendimi suçlu gibi hissederek, mahcup bir şekilde, görmediğimi söylemiştim. "Ben gördüm. Onlara ekmek verdiğim için bu evdeyim ve hizmetçilik yapmak zorundayım!" derken yaptığından gurur duyduğunu söylemeyi de unutmamıştı. Üniversiteyi birlikte okuduğum arkadaşım, çocuklarını uyutmak için odadan dışarı çıkmıştı. Soruyu sorduğunda, ikimiz baş başaydık.
Yemek boyunca en çok solculuktan, Kürtlükten, yurtseverlikten biz konuşmuştuk. Bizler, yani çok şeyi olanlar. İnsanların yaşadıkları için mahcubiyet hissettikleri dönemlerde; okumuş, siyaset yapmış, güzel evleri, eşleri, sevgilileri ve tabii ki akıllı çocukları olan bizler. Çokça yaşamasak da çok biliyorduk, anlıyorduk. Her konuda fikrimiz, tespitlerimiz, eleştirilerimiz vardı. Tabii ki önerilerimiz, uyarılarımız ve korkularımız. Çocuk ise sofra hazırlama ve toplama işlerini yaparken bizi sadece dinlemiş, sohbete katılmamış, katılamamıştı.
O kız çocuğu, doksanlı yıllarda köy boşaltmaları sonucu Diyarbakır’a gelmek zorunda kalmış, ailesi ile birlikte Sur’a yerleşmişti. Ekonomik durumları çok kötü olduğu için, yatılı olarak arkadaşımın evine -kendi deyimi ile- hizmetçi olarak yerleştirilmişti. On beş yaşındaydı. Şimdilerde otuz beş yaşlarında olması gerekiyor. Eğer çocukları varsa; onlar da annelerinin bize öfke, biraz da küçümseme ile soru sorduğu yaşlarda, belki de hendeklerin başındadırlar.
Diyarbakır; herkesin muhalif, biraz devrimci, solcu, yurtsever olduğu politik kent… O dönemlerde ve şimdilerde de kendilerine siyasetçi, aydın, entelektüel diyen, kimilerinin de orta sınıf dediği o yurtsever evlerde; ev işlerini yapan çalışanlar vardır. Daha çok konuşarak yüksek siyasetin yapıldığı o evlerde çalışanların çoğu, köyü boşaltılıp zorla göç ettirilenler ya da onların çocuklarıdır.
Çocuklar; annelerinin sevinçlerini, üzüntülerini, öfkelerini hissederler, biraz da o duygularla büyürler. O çocuklar; ailelerinin geçmişte neler yaşadığını anne-babalarından, akrabalarından dinleyerek ya da bizzat kendi tanıklıklarıyla öğreniyorlar. O çocuklar ve onların çocukları, şimdilerde yaşadığı coğrafyadaki haksızlıklara, adaletsizliklere karşı -kendi yöntemleriyle- mücadele etmeye çalışıyorlar. Çalıştıkları evlerdeki konuşmalarla sadece siyaset yapılmayacağını, sorunların çözülmeyeceğini düşünüyorlar; tepkileri, öfkeleri biraz da ondandır. Ve bizlere öğretmeye çalıştıkları da...
Lakin bizler iş bölümünü yapmıştık: Bizlere okumak, konuşmak, yazmak ve medya odaklı siyaset yapmak, onlara da hendekleri korumak düşüyordu. Nereden çıktı şimdi bizler ve onlar? Hepimiz o ceberut devletin baskısı altındayız, hoş bazıları biraz daha baskı altında ama olsun... Aramızdaki fark; o çocuklar daha fazla ölüyor! Bizler; geçmişle ve bugün yaşanan vahşetle tam olarak yüzleşemeyenler, hesaplaşamayanlar, bugün o çocukların yurtlarını neden terk etmediklerini ve etmeyeceklerini anlayamıyor, anlamak istemiyoruz. Kendimizin dâhil olmadığı acıların, trajedilerin temiz ve rahat anlatıcıları haline gelebiliyoruz.
Hâlbuki onlar adına konuşmaya değil, onların istek, özlem ve hayallerini anlamaya, ortak anlayışlar geliştirmeye ihtiyacımız var. Trajedinin duygusal anlamda bir parçası olan bizler, bunu yapmalıyız. Asıl önemli olan; hendeğin bir tarafının da bizlerin olduğunu hiç unutmadan, hendeğin gerisinde kimlerin olduğunu, ne demek istediklerini anlamak. Kazılan hendeklerin; sadece devletle, askerle, polisle değil, geri kalan dünyanın tümüyle olduğunu, bunların aynı zamanda duygusal ve toplumsal hendekler olduğunu anlamamız son derece önemli. Hendekleri zorla değil, ortak anlayışların geliştirilmesiyle kapatmak gerek.
Mülksüzler’de Ursula Le Guin, bir duvar varsa, iki taraf için de var olduğunu anlatır. Duvar, hangi tarafta olursan ol, senin diğer tarafa geçmene engel olandır. Duvarın kimi hapsettiği, bir kesinlik taşımaz. Biz de hendeğin bir tarafındayız işte. Belki de hendekler, çok anladığımızı sandıklarımızla aramızdaki duygusal, toplumsal ve ekonomik bariyerlerdir. İş, bu simgesel barikatı, bunun nedenini anlamaktan geçiyor olmasın sakın! (BB/HK)