Washington kaynaklı Jamestown Vakfı'nın yaptığı bir araştırmaya göre 2003 ile 2005 arasında Irak'ta Sünni kaynaklı eylemlerin yüzde 14'ü Zerkavi ve ekibine aitti.
Ancak intihar saldırıları ve VBIED [Vehicle-Born-Improvised-Explosive-Device] olarak adlandırılan arabalara yerleştirilen patlayıcılarla yapılan saldırıların yüzde 42'si Zerkavi'nin imzasını taşıyordu.
Colin Powell, Zerkavi'nin en büyük tehlike olduğunu ısrarla söylemesine rağmen, her nedense Donald Rumsfeld onu ciddiye almadı.
''Katillerin Şeyhi''
Zerkavi'nin şiddet tutkusu sınır tanımıyordu. Kaçırılan Batılı tutsakların kafalarını kesmek ve bu eylemin nasıl gerçekleştiğini YouTube üzerinden dünyaya yayınlamak da onun düşüncesiydi.
Tutsaklar tıpkı Amerika Birleşik Devletleri'nin ünlü tutukevi Guantanamo'da olduğu gibi turuncu rengi tulumlar içinde ve diz çökerek kimliklerini açıklarken keskin bir kılıç boyunlarına dayanıyor ve yüzü kapalı bir cellat tarafından kafaları uçuruluyordu.
Bu şiddet görüntülerinin yaygınlaşması Zerkavi'nin hedeflediği sonucu doğurdu. El Kaide'nin Suudi kanadının yayınladığı Voice of Jihad (Cihadın Sesi) dergisinin 2004 yılının Ağustos-Eylül aylarında çıkan sayısında Zerkavi'den şöyle söz ediliyordu: “Ey katillerin şeyhi Ebu Musa el Zerkavi, Allah'ın izniyle yürüdüğün doğru yolda devam et.”
Zerkavi, artık “Katillerin Şeyhi” olarak anılıyordu.
Makdisi'nin mektubu
Uyguladığı şiddet nedeniyle el Kaide nezdinde itibarı artan Zerkavi kendisini yetiştiren ve Ürdün'de birlikte hapis yattığı el Makdisi tarafından ise eleştiriliyordu.
Ürdün'de hapishanede bulunan Makdisi'nin Zerkavi'ye gönderdiği bir mektupta “Mücahitlerin temiz elleri, korunması gereken halkların kanıyla kirlenmemeli” dediği ve Zerkavi'nin bu mektubu okurken ağladığı söylentilerine rağmen, ne Zerkavi'nin ne de daha sonra kurulan IŞİD'in bu sözlerden etkilendiği söylenemez.
Bin Ladin'e biat
Beklenen büyük gün 2004 yılının Ekim ayında nihayet geldi. Dört yıl önce reddettiği buluşmayı gerçekleştiren Zerkavi, bin-Ladin'e biat ettiğini yayınladığı bir video ile bütün dünyaya duyurdu.
Bu buluşma, Donald Rumsfeld'in Zerkavi ile bin Ladin arasında bir bağlantı olduğuna inanmadığını söylediği basın toplantısından tam iki hafta sonra gerçekleşti. Colin Powell'in uyarılarının haklı olduğu ortaya çıkmış, ABD Dışişleri Bakanlığı'nda ipler iyice gerilmişti.
Zerkavi'nin bin Ladin'e biat etmesinden sonra ortaya çıkan yeni örgütün adı “İki Nehir Arasındaki Topraklarda el Kaide” olarak değiştirildi. Daha sonra bu uzun isim, Washington tarafından kısaltıldı ve “Irak'ta el Kaide” olarak anılmaya başlandı.
Felluce
Irak'ta el Kaide'nin ilk eylemi birleşmeden bir ay sonra Felluce'de yaşandı. Kasım 2004'te başlayan ikinci Felluce çatışması ABD'nin Irak'ta giriştiği en büyük ve en kanlı savaşa sahne oldu.
Yaklaşık iki hafta süren kara çatışmalarına havadan verilen destek sonucunda Felluce'de binlerce ev tuzla buz oldu, yüz binlerce kişi şehirden kaçarak başka yerlere sığındı.
ABD'nin 2004'te, öldürülen Iraklı sayısı olarak açıkladığı 8 bin 400 kişinin, 2 bin 175'i Felluce'de yaşamını yitirdi. Zerkavi, çoğunluğu Sünni olan Felluce'de ABD'yi kanlı bir savaşa çekerek, Sünniler arasındaki ABD nefretini körüklemeyi başarmıştı.
ABD'nin başarı hanesine yazılması gereken bu çatışma, aleyhine yapılan yoğun propaganda nedeniyle, zaferden çok yenilgiye dönüştü. ABD'nin yenilgisi, bin Ladin'in daha önce kuşkuyla yaklaştığı Zerkavi'ye övgüler yağdırmasına neden oldu.
Aralık 2004'te yaptığı konuşmada Zerkavi'den “soylu kardeşimiz” diye söz eden bin Ladin onu Irak'ta El Kaide'nin Emiri ilan etti. Ancak bu tanım, gerçek durumu tam yansıtmıyordu, zira Zerkavi bir ucu Türkiye, diğer ucu Pakistan'a kadar uzanan büyük bir coğrafyada hüküm sürmeye o günlerde başlamıştı bile.
Vahşetin Yönetimi
Zarkavi'nin stratejisini açıklayan uzun bir yazı, “Vahşetin Yönetimi” adıyla 2004'te internet üzerinden dolaşıma girdi. Ebu Bekir Naci imzasıyla çıkan bu yazı, ABD'yi Irak'ta kara savaşına çekmek, Amerikan askerlerinin ölmesini sağlamak, Müslümanların bu süper güce karşı savaşabileceklerini kanıtlayarak, cihad çağrısını hayata geçirmeyi amaçlıyordu.
Bu durumda ortaya çıkacak olan vahşet ve kaos ortamında cihad tek çözüm yolu olarak kalacaktı. Yazıda ayrıca “cihad”ın tanımı da yapılıyordu.
“Cihad, kağıt üzerinde yazı ile anlatılamaz, ancak daha önce cihad yapanlar bunun sadece şiddet, acımasızlık, başkalarını korkutma ve katliamla gerçekleştiğini bilirler. Ben cihattan ve savaşmaktan söz ediyorum, İslam'dan değil. Bu iki kavramı karıştırmayın. İlk aşamada düşmanı yok etmek ve yersiz yurtsuz bırakmak gerekir.”
Vahşetin Yönetimi, daha sonra kurulacak olan IŞİD örgütlenmesinde komutanlar ve yöneticiler tarafından bir el kitabı olarak sürekli dağıtımda olacak ve okunacaktı.
Irak seçimleri
Zerkavi'nin yeni hamlesi 2005 yılının Ocak ayında yapılacak olan seçimleri Sünni güçlerin boykot etmesini sağlamaktı. Baas'çılarla işbirliği yaparak Sünnilerin özellikle Anbar vilayetinde, seçimleri boykot etmesini sağladı.
Sonuç beklediği gibi oldu ve Şii partiler açık farkla seçimleri kazandılar. Seçim çalışmaları için İran'dan yüklü miktarda maddi destek alan Dava Partisi adayı, İbrahim el Caferi Irak'ın yeni anayasasını yapacak olan ve ülkenin kaderini belirleyecek olan yeni meclisin Başbakanı oldu.
Şiilerin seçimlerdeki başarısının hemen ardından, Şii hedeflerine ve Irak Güvenlik Güçlerine yönelik şiddetli saldırılarla başladı. 28 Şubat 2005'te Şiilerin yoğun olduğu Hilla kentine yapılan bir intihar saldırısında 120 kişi yaşamını yitirdi.
Sünniler iki taraflı sıkışıyor
Cihatçı militanların sınırı geçmek için kullandıkları Suriye sınırına yakın Tel Afar kasabasına yapılan saldırılarda sivil halkın kullandığı, çocuk parkları, futbol sahaları gibi yerler hedef alınarak etnik bir temizlik yapıldı.
Biri üç, diğeri onüç yaşında zihinsel engelli iki kız çocuğun canlı bomba olarak kullanıldığı bir saldırı halkta büyük bir korku ve infial yarattı. Irak'ta Sünnilerle Şiilerin bir arada yaşaması imkansız hale gelirken, arzulanan kaos ortamı da giderek yayılıyordu.
Sünniler güçlenen ve İran'ın desteğini alan Şiilerle, Zerkavi'nin barbarlığı arasında sıkışıp kaldılar.
ABD örgüt bütçesi peşinde
ABD Dışişleri 2006 başlarında Irak'ta el Kaide'nin ve diğer bazı Sünni Selefi yapılanmalarının bütçelerini mercek altına aldı. Buldukları sonuçlar şaşırtıcıydı.
Bu örgütler yılda 70 milyon ile 200 milyon ABD doları arası kaynak yaratmayı başarıyorlardı. Zerkavi ve ekibi için para getirecek her türlü yol mübahtı; ABD askeri malzemelerini çalıp diğer savaşçı gruplara satmak, varlıklı insanları kaçırmak ve yüklü paralar karşılığında serbest bırakmak, kaçak petrol satışını örgütlemek.
2005 ile 2010 yılları arasında Körfez ülkelerinden ve kaynağı belli olmayan kişi veya kurumlardan gelen bağışların örgütün genel bütçesi içindeki payı yüzde 5 civarındaydı.
ABD'nin bu araştırmaları Irak'ta el Kaide'nin gelirlerinin, giderlerinden bir hayli fazla olduğununu ortaya çıkarmıştı. Zerkavi şiddetin getirdiği gücün yanısıra mali güce de sahip olmuştu. Bin Ladin'in bile ondan para aldığı söyleniyordu.
Zevahiri'nin uyarısı
Zerkavi'nin el Kaide içinde bu denli güçlenmesi, örgütün bin Ladin'den sonra gelen iki numaralı lideri Mısırlı Eyman el Zevahiri'yi rahatsız ediyordu.
İlk günden itibaren Zerkavi'nin Selefi ve cihatçı olmayan tüm mezhepleri karşısına almasına ve özellikle Irak'ta Şiilere karşı uyguladığı katliamlara karşı çıkan el Zevahiri 2005'te yazdığı bir mektupta Zerkavi'yi bir ağabey olarak uyarıyordu.
Şiilere karşı yapılan katliamlara son verilmesini ve üç aşamalı bir strateji uygulanmasını öneriyordu. Birincisi ABD güçlerini ülkeden çıkarmak, ikincisi Irak'ın Sünni bölgelerinde bir emirlik kurmak, üçüncüsü bu bölgeden diğer Arap ülkelerine terörist saldırılar yapmak.
Zevahiri'nin dikkat çektiği diğer bir nokta ise İran'ı karşılarına almamaktı, “ABD'nin hepimizi hedeflediği bu dönemde İran'la birbirimize zarar vermeden davranmalıyız” diyordu.
Samarra saldırısı
Ne var ki bu uyarıların Zerkavi üzerinde fazla bir etkisi olmadı. Şubat 2006'da Irak İçişleri Bakanlığı görevlilerinin üniformalarını giyen dört Irak el Kaide militanı, Irak Şiilerinin kutsal mekanı olan Samarra'daki el Askeri camisine patlayıcılarla saldırıda bulundular.
Şii lider Ali el Sistani Şiileri sükunete davet ederken, Irak Güvenlik Güçleri Şiilerin kutsal mekanlarını koruyamıyorsa, bu görevi Şii milislerin üstleneceğini de ilave etti.
Irak'taki tüm ABD birliklerine kırmızı alarm verildi.
Samarra saldırısı Iraklıların üç yıldır yaşadıkları bir gerçeği uluslararası toplumun da gözüne sokmuştu. Irak artık bir sivil savaşın eşiğindeydi.
Zerkavi'nin öldürülmesi
Bütün bu olayların yaşandığı dönemde CIA, her nedense, Zerkavi'nin nerede olduğunu bilmiyordu. Samarra saldırısından sonra Britanya özel hava Kuvvetleri'nin (SAS) de devreye girmesiyle Irak el Kaide'sinin alt kadrolarına baskınlar yapıldı.
Yakalanan alt kadrolar örgütün çalışma modeline ilişkin bilgileri vermekle kalmayıp, Zerkavi'nin en yakınında olan bir kişinin Abdül Rahman'ın adresini de verdiler. Bu bilgilerle donatılmış ABD istihbaratı Zerkavi ve Abdül Rahman'ın aralarındaki haberleşme yöntemlerini deşifre ettiler.
7 Haziran 2006 sabahı, ABD'ye ait insansız bir gözetleme aracı Zerkavi ve Abdül Rahman'ın buluşmasını sessizce izlemeye başladı. Aynı günün akşam saatlerinde bir F-16 uçağı, ikilinin buluştuğu eve lazer güdümlü bir bomba ile saldırdı. Ağır yaralı Zerkavi olay yerinde can verdi.
Üç yıl içinde Irak'ı iç savaşa sürükleyen, yüzlerce insanı vahşice katleden, etnik ve mezhepsel ayrımları körükleyen ve bütün bunları Cihad ve İslam adına yapan Zerkavi, ABD Komuta merkezine 12 mil mesafedeki Hibhib kasabasında böyle öldürüldü.
Üç yıl boyunca Zerkavi'yi bulamayan ABD istihbaratı üç ay içinde onu buldu ve öldürdü. (MUT/BA)
IŞİD'İN DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINI
''IŞİD'in Dünü, Bugünü, Yarını'' Dizisine Başlarken
1- El Zerkavi ve Irak'ta El Kaide'nin Kuruluşu
2- Zerkavi ve Şiddetin Tırmanışı
3- Irak İslam Devleti Kuruluyor
4- Irak İslam Devleti'nden IŞİD'e
6 - Bugün IŞİD