Yemeğin başından sonuna özenle çatal bıçak kullananlara karşı alaycı hisler duyma. Nezaket kurallarının bunaltacak kadar yaşandığı ortamlardan bilhassa uzak durma. Boğaz manzaralı, uçuk fiyatlı muhitlerdeki evlere yarı öfkeli yarı imrenerek bakma. Magazin sayfalarına -biraz da imaj olsun diye- yılın en budalasını arıyormuşçasına özensizce göz gezdirme… Zenginler sizi yiyeceğiz edebiyatının hayatımıza zuhur eden kimi detayları bunlar.
Duyulan hıncı biraz eşeleyince aklın eline, üstü örtülü bir değer biçişte gelir. Mukayese eden bir akıl yürütme vardır altında çünkü. Gizliden yürütülmüş bir kıyasın ilan edilmiş galibi de keza. Zengin rahattır, mutludur ve “en yaşanılasını” yaşamaktadır. Ama bunları değil de onlara duyulan salt öfkeyi konuşmak daha yeğdir. Zaten onlarca sebep vardır duyulacak öfke için. Küçümsemek ile yüceltmek arasındaki ilişki genellikle hep böyle karışıktır. Yapmacıklı durmayan ama esasında bal gibi de yapmacıklı olan nefret diyebiliriz buna, sanırım.
Nietzschevari bir düşünce ile intikam isteği de zaten zayıf olana içkin bir şeydir. Bu intikam isteğinin bastırılması da ressentiment’a yol açar. Ressentiment, Nietzsche’nin Ahlakın Soykütüğü Üstüne’de kullandığı bir terim. Kısaca bastırılmış gazap, kin, hınç duygusu gibi açıklayabiliriz bu duyguyu:
“Ahlakta kölelerin başkaldırısı, ressentiment* duygusunun yaratıcı olması ve değerler doğurmasıyla başlıyor. Gerçek tepkisi, eylemleri yadsınmış; kendilerini hayali bir intikamla avutan böyle bir varlığın ressentiment duygusu. Her soylu ahlak, kendine zafer kazanmış bir biçimde “evet” demekten gelişirken, köle ahlakı daha başında “dışta” olana, “farklı”ya “kendi olmayan”a “hayır” der.”
Max Scheler, Hınç/ Ressentiment’ta sebepleri nedeniyle ressentiment’ın; hizmet edenleri, tahakküm altında alınanları, otoritenin verdiği sıkıntıları yaşayanları kapsadığını söylüyor. Özellikle kadınlar genel olarak bu duyguya sahiptirler. Kindar bir cinsiyettir kadınlar. Toplumsal rol genleri bakımından rekabet etmeye zorlanmışlardır. Örneğin cadı’nın eril muadilinin olmadığını hatırlatır Scheler ve ressentiment’ı şöyle tanımlar:
“Ressentiment zihnin kendini zehirlemesidir; bunun gayet belirgin nedenleri ve sonuçları vardır. Ressentiment, genelde insan doğasının normal bir bileşeni olan belli duygu durumları ve etkilenimlerin sistematik olarak bastırılması sonucu ortaya çıkan süreğen bir zihinsel durumdur. (…) Söz konusu duygu durumları intikam isteği, nefret, kötü niyetlilik, haset, kara çalma dürtüsü ve değersizleştirici kindir.”
Gene Scheler, ressentiment için Yahudileri örnek verir: “Yahudi ressentiment’ı ikili bir kaynaktan beslenir. Birincisi seçilmiş bir halk olmanın verdiği çok büyük ulusal gurur ile bir kader gibi yüzyıllardır peşlerini bırakmayan bir aşağılanma ve ayrıma uğrama arasındaki bağdaşmazlık ve ikincisi, modern çağlarda biçimsel anayasal eşitlik ve gerçek hayattaki ayrımcılık arasındaki yeni bağdaşmazlık.” Bunun üzerine Yahudiler mülk edinme dürtüsüne sarılmışlardır. Birçok sebebi vardır bunun ama Scheler bunun özellikle Yahudi özgüvenindeki yarayla ilgili olduğunu düşünür. Ve bu mülk edinmenin, ulusal gururu okşayacak olan toplumsal tanınma yokluğunun bir aşırı-telafisi olduğunu söyler.
Ressentiment enerjisi biriktiren toplumsal yapılarda göze çarpan “serbest rekabet sistemi”, sınıflar gibi zümreler gibi özgül alanları da aşar. Bu toplumlarda herkesin hayatına yüklediği görevler ve bu görevlerin değerine ilişkin nosyonlar temel değildir; bunlar ancak herkesin herkesi geçme arzusunun tali türevleridir. Ortaçağ köylüsünün kendisini feodal efendisiyle kıyaslamamasının iyi bir şey olduğunu ima eder Scheler.
Anladığımız ressentiment duygusu, eyleme götürmeden hayata siner. Daha Batılı, daha kompleks modern kent hayatına dahil gibi. Parantez içinde birçok şey de eklenebilir ama insanı aldattığıyla beraber güçlü de kılar, daha da doğrusu dayanabilir kılar. Ortadoğu bu sınırı hep geçmişti. Ressentiment debdebeli de oralar için. Kurak, kısmen dümdüz bir arazide elde avuçta sadece olumsuz anlamlarıyla kültür ve bitmeyen devlerin gölge oyunları. Katlettiği insanla poz veren, video çeken insanı anlamak için herhangi bir mantıklı açıklama yok bildiğim. Fazla dinin kafayı yedirttiğine dair üstünkörü bir dile başvurmak dışında ya da Kuran-ı Kerim’in içindeki kimi şeylerin ucu açık olması bakımından her türlü caniliğe sebep olma potansiyeli taşıdığını da söyleyebiliriz. Hele onu tutan eller öfke, hınç duyma sınırını çoktan aşmış ve bu öfkenin gerekçelerini artık bambaşka şeylerde görüyorsa.
Kaldı ki petrol zengini ülkenin fakir insanları için birkaç seçenek kalmıştır tercih edilebilecek. Biri “bu vatanı en çok ben seviyorum, sadece istediğim insanlar burada yaşayabilir”. Diğeri “Allah’a en çok ben hizmet edeceğim” ve üçüncüsü ömrü bir ideolojiye, bir inanca hasretmek. Hemen hemen benzer şeyler ve kötü haber üçünün de alıcısı bol bu coğrafyada.
*Say Yayınları’ndan çıkan Ahlakın Soykütüğü Üstüne kitabında ressentiment yerine hınç sözcüğü kullanılmış. M. Scheler’in Hınç/ Ressentiment kitabını çeviren Abdullah Yılmaz’ın yaptığı gibi ressentiment’i kullanmayı tercih ettim.