Yaşadığımız coğrafyada maalesef her gün ölüm haberleriyle yaşamak zorunda kalıyoruz. Yine bir katliamda gençlerimizi kaybettik. Onları koruyamadık. Ama her şeye rağmen yaşam devam ediyor.
Toplum olarak topluca intihar edemeyiz. O halde yaşayabilmek için umudumuz hep var olmalı. Ben inanıyorum ki bir gün mutlaka güzel insanlık kazanacaktır.
Dünyada ki tüm insanların sağlıklı gıdaya ulaşmaları en temel insan hakkıdır. Bu nedenle her gün farkında olmadan düzenli olarak zehir tüketmek istemiyoruz.
Her gün özellikle çocuklarımızın bebeklerimizin tarımsal ilaç kalıntılarıyla yavaş yavaş zehirlendiğini bilmek çok ağır. Meslek yaşamımda alanda çok fazla ve bilinçsizce zehir kullanıldığına tanık oldum. Ve bunu kendime dert edindim.
İzmir’de bu yaşamsal sorunla ilgili bir grup arkadaş çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Paneller, gazete yazıları, söyleşiler, köy toplantıları vb. yapıyoruz.
Bu yaşamsal sorunla ilgili; Ege Üniversitesi Tarım Ekonomisi öğretim görevlisi Prof. Dr. Tayfun Özkaya, Halk Sağlığı Anabilim dalı öğretim görevlisi Yar. Doç. Dr. Hür Aksoy, Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırma Merkezi eski müdür yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık ve benimde dahil olduğum bir grup doğa ve insan dostunun başlattığı imza kampanyası oldukça ilgi gördü. Kampanyada imza sayısı 20 bine yaklaştı. Ancak Türkiye’de tarımsal ilaç kalıntısı bulunan ürünleri tüketen nüfusu göz önüne aldığımızda destekçi sayısının fazla olmadığı görülecektir.
Evet, bu destek yeterli değil ama yine de sevindirici.
Organik ürünler az tüketiliyor
Organik ürünler çok az üretiliyor ve çoğunlukla ihraç ediliyor; ayrıca çok pahalı olduğu için bu gıdalara ulaşmak çok zor. Çok küçük bir kesim bu ürünlerle besleniyor. Geriye kalan büyük bir kesime zehirli ürünlerle beslenmek dayatılıyor. Çünkü başka seçenekleri yok. Köylerde yanlış politikalarla tarım bitirildiği için oralarda da artık pek yerel tohum kullanılarak ilaçsız üretim yapılamıyor. Onlarda şehir pazarlarından aldıkları ürünleri tüketiyorlar.
Kalıntı analiz laboratuvarı kurulmalı
Bu kampanyadaki amacımız kamuoyunda farkındalık yaratarak tüketiciler olarak güç birliği yapmak. Öncelikle hemen şimdi hallerde kalıntı analiz laboratuvarı kurulmasını talep ediyoruz. Daha sonra kısa ve uzun vadede yapılacak bir dizi çalışmayı ilgili kurum ve kuruluşlarla birlikte planlamayı talep edeceğiz. Yine kısa vadede hemen şimdi kalıntı içermeyen ürünleri üretenlere destekleme primi verilmesini talep ediyoruz.
Bu uygulama zehirsiz ürünlerin piyasaya sürülmesini teşvik edebilir. Tarım bakanlığının bu yaşamsal konuda yapabileceği pek çok iş var.
İlaç bayilerinin çalışma sistemi değiştirilmeli
İlaç bayilerinde diğer mesleklerde olduğu gibi etik kurallara uymayan ekonomik kaygıların öncelikli olduğu bir çalışma sistemi olabiliyor. Çeşitli düzenlemeler ve dolayısıyla yaptırımlarla daha etik bir işleyiş sağlanabilir.
Kamuoyu doğru bilgilendirilmeli
Bir başka sorun da kamuoyu bu konuda çok bilgisiz olması. Ayrıca yoğun bir bilgi kirliliği var. İlgili kuruluşlar gerekli açıklamaları yapmıyorlar. Medyada öğretim görevlileri de dahil olmak üzere zaman zaman gerçek olmayan bilgilerle tüketiciler yanlış yönlendirilebiliyor. Örneğin 13 Mart 2016 günü tarihinde CNN Türk televizyonu sabah kuşağında ‘Kanseri yenmek‘ programında Prof.Dr. Süleyman Dinçer yanlış bilgiler verdi. Kanserden korunmak için iri- tombul tavuk alınmamasını küçük tavukların tüketilmesini önerdi. Oysa biliyoruz ki küçük tavuklar piliçtir ve küçük olmaları onların zararsız olduğunu göstermez. Ayrıca işletmeler bu açıklamadan sonra ekonomik kaygıyla piyasaya küçük tavuk sunabilirler. Yine aynı programda kabukları soyulan meyve sebzelerin kalıntı içermeyeceğini belirtti. Oysa sistemik dediğimiz ilaçlar sulama suyuyla bitkinin damarlarına nüfus eder. Asla yıkamayla ya da kabuğunu soymayla yok olmaz. Sirkeli suyla sebze yıkamak sadece parazitleri ve varsa yaprak bitlerini, böcekleri vs. öldürür. Kalıntıları yok etmez. Haşlamayla zehir belki parçalanabilir ama yok olmaz.
Bunlara benzer pek çok yanlış bilgi toplumda dolaşımda bulunuyor. Bütün bunlar halk sağlığını çok ciddi tehdit ediyor.
Tarım bakanlığının tüketicilere gerekli açıklamaları yapmadıklarına dair bir örnek vereyim:
Yazları çok sevmeme rağmen hiç şeftali yiyemiyorum. Çok ilaçlı oldukları gün gibi orta da. Tahlil edilmeden kokularından ve ısırıldığında tadından; yoğun ilaçlı olduğu gözlemlenebiliyor. İki yıl üst üste ALO 174 gıda hattını telefonla arayarak İzmir Narlıdere semt pazarındaki şeftalilerin tahlil edilmesini istedim. İkisinde de bana geri döndüler; haklarını yemeyeyim. Gayet nazik konuşan görevliler vardı. İlk şikâyetimde şeftalilerin hepsinin faturalı olduğu belirtildi. İkinci şikâyetimde ise uzun uzun mevzuattan bahsedildi. Konuşmalarımızın hepsi kayıt altına alındı. Sanırım hala saklanıyordur. Yorumu sizlere bırakıyorum.
Doğru bilgi için iki adres
Zehirlerle ilgili Yar.Doç.Dr. Bülent Şık’ın araştırma sonuçları; tavuklardaki tehlikeyle ilgili de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü öğretim üyesi Onkoloji uzmanı Dr. Yavuz Dizdar’ın çalışmaları gerçeği yansıtıyor. Bu kaynaklardan doğru bilgilere ulaşmak mümkün.
Bu yaşamsal sorunla ilgili ülkemizde pek araştırma yapılmamaktadır. En kapsamlı araştırmayı Akdeniz Üniversitesi Gıda güvenliği ve Tarımsal Araştırma Merkezi yapmıştır. Bülent Şık ve ekibinin yaptığı çalışmalar çok değerlidir.
Araştırma sonuçlarına göre 2014 yılında semt pazarlarından tesadüfi olarak toplanan ve en çok tüketilen domates, kabak ve portakal gibi ürünler laboratuvarda pestisit (tarımsal ilaç ) analizine tabi tutuldu ve maksimum kalıntı değerlerini aşan meyve oranı yüzde 25 olarak bulundu. Bu limitleri aşan meyve ve sebze tüketilemez kabul ediliyor. Ayrıca araştırmada analiz edilen örneklerin yüzde 85’inde birden çok pestisit kalıntısı tespit edildi. Bazı ürünlerde ise oranı yüzde 13’e kadar çıkan pestisit kalıntısı tespit edildi.
Bülent Şık bu bianet’te yazdığı yazılarla araştırma sonuçlarını daha ayrıntılı olarak açıkladı.
Dr.Yavuz Dizdar’ın endüstriyel tavukçuluğun zararları ile ilgili yaptığı araştırma sonuçlarına da yavuzdizdar.com adresinden ulaşılabilir. Ayrıca Yavuz hoca bu konuda "Yemezler" adında bir kitapta yayımladı. Bu kitap ta çok önemli bir kaynak.
Ne yapmalı?
Sağlıklı gıdaya ulaşmak en temel hakkımızdır. O halde yediğimiz gıdalar sağlıklı mı araştıralım; albenilerine kapılmayalım.
Gerekirse bazı ürünleri örneğin seralarda (salatalık genelde seralarda üretiliyor) üretilen salatalıkları tüketmeyerek protesto edelim. Çünkü salatalık çok hızlı büyür ve üretimde yoğun zehir ve kimyasal gübre kullanılır. Urla Kuşçular’da 2003 yıllarında bir dekar seradan 30 ton salatalık alındığına tanık oldum. Oysa o büyüklükte bir arazide en fazla 10 ton civarında ürün elde edilebilir. Salatalıkların küçük olması zehir kalıntısı içermediğini göstermez. Küçük olması çeşit özelliğidir.
Üç günde bir salatalık toplanır. Ancak salatalıklara atılan ilaçların etkisinin hasat düzeyine düşmesi daha uzun olabilir. Yani o ürünün üç gün sonra yenmemesi gerekir. Üç gün sonra etkisi geçen ilaçlar da vardır. Ancak bunlar çok pahalı olduğundan pek tercih edilmez. Dolayısıyla ilaç atılıp ertesi gün daha ilacın etkisi hasat düzeyine inmeden ürün toplanıp pazara sürülebiliyor. Bazılarının kabuğunu soysanız bile yoğun ilaç ve kimyasal gübre kokusunu duyumsayabilirsiniz.
Tüketiciler çok güçlüdür. Biz tüketmez isek kimse para kazanamaz. Her gün kendi paranızla düzenli olarak zehir tüketmek istemiyorsanız lütfen kampanyamızı imzalayarak paylaşın. (GYY/HK)
İmza kampanyasına katılmak için tıklayın.
* Fotoğraf: Adana Kozan - AA