Uykusuz kalınmış, zor bir günün ardından yazıyorum. Saatlerce dökülen gözyaşlarının ardından... Hiç de alışık olmadığım şeyler değil, zorlamıyor beni. Artık saklamaya çalışmıyorum; saklamadan ağlayabilmek, bağırabilmek ne güzel...
Görmemek için yaşadığım şehri terk ettiğim, pek çok ortama gitmediğim, çocukluğum ve ilk gençliğimde uzun geceler yaptıklarına ağladığım adamı, on yıla yakın süre sonra pazar günü yeniden gördüm.
Benim de gitme ihtimalim olan bir cenazeye gelmiş, pişkince. Sağlıklı görünüyordu, biraz göbek yapmıştı, ellerine bakacak fırsat olmadı. Bana dokunduğu elleri nasıldı? Tırnaklarını hatırlıyorum. Kısa parmakları, küçük kötü tırnakları vardı. Yıllarca her karşılaşmamızda defalarca incelediğim, bedenimi değil yüreğimi parçalayan elleri...
Cenaze evi evime çok yakındı, karşısında benim evim. Nasıl korkusuzca, arsızca geliyordu. Bana yaptıklarını bilenler onu koluna takmış getirmişlerdi. Bir kuzenim diyordu, "Ben sana bir şey yapmadım. Hatırım için."
Hatır için yıllarca önce bana cinsel tacizde bulunmuş amcamın suratına tükürmemeliydim. Küçük bir kız çocuğu iken susmak zorunda olduğum gibi yine susmalıydım. Yeri değildi!
Yeri neresiydi? Yan yatakta kardeşim uyuyordu, yan odada annem ve babam. Onların üzülmemesi için, özellikle kardeşimin bu ana tanık olmaması için susmuştum. Çığlığım yıllarca içimde kalmıştı. Yüreğim çığlık çığlığayken susmuştum, susmuştum...
Yalnızca o adamla yeniden karşılaşmayacağım bir hayatı kurmayı düşledim, çaba harcadım. Yasaların yanımda yer alacağını, koruyacağını düşünmedim; o yıllarda yalnızca fiziksel izlere bakılıyordu.
Yıllarca onun haberleri geldi. Ailemi soranlar, onun sağlığına, ailesine dair şeyler de soruyorlardı, susuyordum. Sonra "Lanet olsun ona" dedim. Şaşkın bir ifade... Nedenini sormaktan, öğrenmekten korkan bakışlar...
Çocuğu öldü. Ne ben ne ailem gittik evine. Başsağlığı dilemedik. Kınayan bakışlara ve sözlere maruz kaldık. Ne insafsızdık. Benim çocukluğumu çalarken o, ben çocuğunun ölümünde ona omuz verecektim.
Psikolojik destek aldım yıllar sonra. Çocukluğunuzda yaşadığınız cinsel tacizin acısı kolay geçmiyordu. Bir profesyonel de olsanız, destek almanız gerekiyordu.
Çocukluğunuzda cinsel tacize uğradıysanız, bedensel ve psikolojik rahatsızlıklarınız için sık sık doktor desteği alırsınız. Anlattıklarınız doktor odalarında kalır. Onlar sessiz tanıklardır.
Yaşadıklarınızı paylaştığınız her insan, sizden cesaret alarak kendi yaşadıklarını anlatır. Benzer öyküler dinlersiniz defalarca. Sizin cesaretinize tanık olan insanlar görürsünüz, çünkü çoğu ölene kadar susmayı seçmiştir.
Geçenlerde bir avukatla görüştüm, zaman aşımını sormak için. -Artık mahkemeye çıkacak güçte hissettiğimde, ne çok yıl ve çaba harcamıştım.-
Dava örnekleri gösterdi; altı ayı bile zaman aşımı için yeterli gören kararlar. Kimi mahkeme sahneleri: Erkek hakim, erkek savcı... Hiç yaşamadıkları, uzmanı olmadıkları konularda nasıl yargılayabildiklerini hatırladım.
Dün araya girmeye çalışan büyük amcamın sözlerini hatırladım: "Niye daha önce söylemedin?"
Yetişkin bir insanken inandıramadıklarıma çocukken inanacaklarmış, iki kadının şahitliğinin bir erkeğe karşılık olduğunun hala bilinçaltı taşındığı ülkemde...
Okumuş ve okumamış erkeklerin buluştuğu nokta: "Niye şimdi söyledin, niye önce söylemedin, emin olursam yüzüne tükürürüm." vb.
Şimdi söylüyorum. Değişen ne? Pek çoğu üç beş yıldır biliyor, onun suratına tükürebilen ilk kişi benim. Yıllar sonra bana yaptığını haykırabilen benim.
Konuştuğum pek çok kişi bu olayı bir daha ne konuştular, ne sordular. Acımı paylaştıklarını iddia edip hem benimle hem onunla konuşmayı sürdüren biri sürü insan oldu. Ne şiş yansın ne kebap...
Kusmak istiyorum bu ikiyüzlülüğe. İlk duyduklarında, şaşkınlık, sonrası yine suskunluk, "Üzüldük ama sen susmalısın; rezillik(!) çıkmasın" tembihleri...
Bağırmak bir haktı. Yıllar süren çabayla elde ettiğim, pek çoklarının hala kullanamadığı en önemli hakkım... Cinsel tacizi bilip susmak, tacizciye tepki göstermemek rezilce olan değil miydi? Tüm toplumca bu rezilliği paylaşınca rezillik olmuyordu öyle mi?
Şiddet üzerine yaptığım sunumlarda dinleyicilere şiddette kaç taraf olduğunu soruyorum. Dinleyiciler hemen "iki" diyor. Fail ve maruz kalan. Bir üçüncü taraf olduğunu söylüyorum. Sessiz seyirciler, olayı bilip susanlar.
Şiddetin hak edilmiş olabileceğini, uydurulmuş olduğunu iddia edenlerin, üçüncü taraf olarak şiddetin meşrulaştırılmasına nasıl destek sağladıklarını, suskunluğun failin işine nasıl da yaradığını anlatıyorum.
Birkaç gün önce bir başka ülkede mahkeme, yıllarca çeşitli kurumlara başvurdukları halde korunmaya alınmayan, bu nedenle yıllarca babalarının tacizine uğrayan çocuklardan, onları koruyamadıkları için özür diledi.
"Dört duvar içinde yaşanan dört duvar içinde kalır. Kol kırılır yen içinde kalınır" denen ülkemizde nereye başvurmalıydım ben?
Okulda "Derslerinde çok başarılı. Suskun ama olsun. Hanım hanımcık kız işte" diyen ama "Sen niye hep üzgünsün?" diye sormayan öğretmenlerime mi? "Soğuk kız" deyip "Neyin var canım?" diye sormayan akrabalarıma mı? Yıllar sonra açıkladığımda bile onlara karşı suç işlemişim gibi davranan diğer amcama mı?
Altı yaşında bir çocuk ile onun ilkokul mezunu, hak kelimesini ilk kez yıllar, yıllar sonra kızından duyan anası nereye başvurabilirdi?
Koca koca erkeklerin ortasında, adını bile bilmediğim bir şeyi kime ve nasıl açıklardım? Annem ve benim sığınacağım bir kurum var mıydı? Şu an var mı? Altı yaşında bir çocuğun yardım isteyeceği neresi var? Kim bu gerçeği duymayı kaldırabiliyor? Hanginiz bu kadar cesur? Kaçınız bu yazıyı sonuna kadar okuyabilecek?
Geçenlerde bir ana sınıfı öğrencisinin resminde ereksiyon halinde bir penis çizdiğini, okul müdürünün öğretmene baskı yaptığını, bunu çocuğun uydurmuş olduğunu söyleyerek olayı ört bas ettiğini öğreniyorum. Altı yaşında bir çocuk, hayatında görmediği, ereksiyon halindeki bir penisi nasıl çizebiliyor?
Dokuz yıl aradan sonra, o adamı gördüğümde neden sinir krizi geçiriyorum, herkese her şeye bu kadar affedici ve hoşgörülüyken niye ona karşı böyle olamıyorum? Onlarca insanın içinde suratına tükürebiliyorum, başka hangi neden buna yol açabilir?
Kabullenmek, duymak zor değil mi? O yüzden görmezden gelmek işimize geliyor? Bildiğimizde, duyduğumuzda sorumluluğumuz olacak değil mi? Sorumsuzluk ne kolay, gerçekten kaçmak ne kolay?
Üçüncü kişiler, bu yazıyı okuyabilen herkes sorumluluğunuzun olmadığını mı sanıyorsunuz?
Zaman aşımı ne güzel bir terim. Çocuk istismarcıları çok seviyordur. Aman sakın ola, yetişkin birine karşı suç işlemeyin, yetişkin açıklayabilir. Peki ya çocuklar? Çocuklar, anlamını, yaşadıklarını açıklayacak kelimeleri bile bilemedikleri bir şey yaşayacak... Onlar konuşacak cesareti bulduklarında ise zaman sizden yana akmış olacak.
Pazar günü amcamı gördüğümde zaman aşmış mıydı?
Karanlık bir oda. Uyanıyorum. Onun yatağındayım. Elleri bedenimde, bağıramıyorum. Küçücük yüreğimde aslında onun duyması gereken utancı duyuyorum. Kardeşimin uyanması, yaşayacakları endişelendiriyor beni.
Altı yaşımdayım. Beş yaşındaki kardeşimi ve ailemi korumaya çalışıyorum.
Yaşadığımın kötü bir şey olduğunun farkındayım ama adını bilmiyorum. Kerli ferli büyüklere ne söyleyeceğim? Ne söyleyebilirim?
İki gündür, amcamın, yaşadıklarımın görüntüleri zihnimde tekrar ediyor.
Pek çoğunuzun yazdıklarımı okumaya cesaret edip edemediğini bilemiyorum.
Yıllar mı geçmiş? Onu evimin yakınlarında görmeye dayanamayıp fenalaşıyorum. Bütün hayatım boyunca kendimden ve evimden uzak tutmaya çalıştığım adam, birkaç adım ötemde öylece duruyor.
Ellerini merak ediyorum. Ve toplumun sessiz anlaşmasını, suskunluğu yırtıyorum. Bilenler, onun suratına tükürmesi gerekenler araya giriyor. Üçüncü kişileri tanıyorum.
Toplum olarak çocuklarımızı bu adamlardan korumak bizim görevimiz. Peki biz ne yapıyoruz? Hangi kurumumuz bu çocuklara destek oluyor? Hangi müdahale ile failleri çocuklardan uzak tutuyoruz? Failden uzak bir yerde yaşayabilme düşünü ancak yıllarca sonra gerçekleştirebilen bana toplumun sunabileceği bir alternatif var mı?
Zaman aşımı kavramı ile failleri korumuyor musunuz? Hangi tacize uğrayanın yüreğinde zaman iyileştirici etki yapıyor? Hiç tacize uğradınız mı? Uğradığınız tacizi kelimelere dökmekte zorlanmadınız mı? "Faille karşılaştığımda hiç üzülmüyorum" diyeniniz var mı?
Ey vekiller, günü geçmiş yasalarınız benim yaşadığım olayın failini koruyor.
Ankara, her bahtı karanın arzuladığı, çalınan çocukluğumun şehri... Kuzenlerimi gezdirirken Meclis koridorlarında önümde yürüyen amcamın çalıştığı meclisiniz... O meclisinizde sıradan bir memur...
Koca koca siyasi olaylar dururken, benim çocukluk anılarım da neyinize? Mahkemelerinizde taş atan çocukları yargılayın. "Onlar daha çocuk" diyen anaları duymayın. Çocukları, çocukluk anılarını düşünmek için vaktiniz yok elbette. Büyük işlerle uğraşıyorsunuz.
Kadından sorumlu bakan Behlül'den tahrik oladursun, tacizine maruz kaldığım erkek sizlere hizmet ediyor. Meclis oturumlarını izlerken, onun nerelerde olduğunu, köhnemiş yasalarınızı, onu koruyan zaman aşımını, hâlâ bana ve benimle benzer şeyler yaşayan kadınlara alternatif sunamadığınızı düşünüyorum... (AB/BB)
* Aynur Boyraz, psikolog