Fotoğraf: CHP Diyarbakır Gençlik Kolları
Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu daha önce iki kez ertelenen Diyarbakır ziyaretini bu kez gerçekleştirmiş oldu. Gelir gelmez epey görüşmeler gerçekleştirdi. Bir de sur içinde esnaf ve vatandaş gezisi, yüzyüze görüşmesi yaptı.
Bütün bunlar anlamlı tabii ki olması hem de sıkça olması gereken siyaseten işlerden...
Ama düşünmek ve bir kez daha hatırla(t)mak gerekiyor.
CHP bir devlet partisidir. 1923 yılında kurulan önümüzdeki yıl 100. yılı olacak olduğu için bir kaç yıldır “yüzüncü yıl güzellemeleri” yapılan ülkenin kurucu aktörlerinin kurduğu ve elden ele bugünlere taşınan ve de o “kurucu”luk vasfıyla ilanihaye gurur duyup her fırsatta dillendir(il)en bir parti CHP.
Kuruluşun ilk 25 yılında (1923-48) bir başına devlet adına hem politika belirleyen hem de uygulayan parti CHP. Sonrasında yine kendi içinden ebelik yaparak rakibini / rakiplerini doğurtan bir parti aynı zamanda.
Adına “çok partili hayat” dense de öyle bir “çokpartililik” ki çokluğun hiç de çokluk olmadığını, aksine sisteme eleştiri yöneltenlerin hep zulme-gadre uğradıkları / uğratıldıkları da bir başka gerçek.
1960’lı yıllardan bu yana siyasal partiler üzerinden ülke gerçekliğine baktığımızda iki siyasal anlayışın ülkede kalıcı çözümsüzlüğün sorumlusu olduğu ortada.
Bir yanda yüzü “batılılaşmaya” dönük ve batı değerlerinden her fırsatta beslenme özlemini dile getiren devlet partisi CHP var.
Dil ve niyet
Diğer yanda ise Adalet Partisi ile başlayıp içinden farklı doğurganlıklar ve “İslami” sos ile kısmen harmanlanmış “milliyetçi, mukaddesatçı” söylemleri siyasal diline pelesenk etmiş ve bugün artık Ak parti kimliğiyle zuhur etmiş diğer devlet partisi var.
Her iki “devlet partisi” de meselenin “milli” olanının farkında. Öylesine farkında ki sürekli kenarından köşesinden, orasından burasından dolanarak ne adını telaffuz ederek, ne de çözüm üreterek yuvarlaya yuvarlaya yüzüncü yıla getirip taşıdılar mevzuyu.
Bu özünde bir dil ve niyet meselesi...
Nitekim sayın Kılıçdaroğlu Diyarbakır sokaklarında dolaşırken “sorunu biliyoruz ve çözeceğiz” diyor. Hâlâ herkes “anadilini konuşacak” diyor. Eee, zaten anadilini konuşuyor o “herkes” deyip kast edilen!
Bırakınız diğer devlet partisi Ak Parti’yi, ilin valisi medeniyet dilleri atölyesi başlığı altında son iki yıldır Kürtçenin iki lehçesinde (Kurmancî ve Zazakî) dil dersleri verdirtiyor.
Meselenin “milli” olanının dil ve niyet üzerinden teferruatında gizli bütün hikâye...
Eskilerin bir tabiri var; hani “sadede gel” derler ya! Onun aslı saadete gel’dir.
Meselenin “milli” olanı, olanca çıplaklığı ve çözümsüzlüğü ile orta yerde duruyor.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun DİTAM’ın evsahipliğindeki STK’lerle buluşma toplantısına katıldım.
Seksen civarında şahsiyet ve kurum temsilcisinin katıldığı üç saatlik toplantıda hayli sert ve süreci tartışan gündeme dair sorular soruldu. Kılıçdaroğlu da yanıtladı.
Özetin özeti; geçmiş yüzyılın ilk çeyreğinden, bu yüzyılın ilk çeyreğine akıp gelen yüzyıllık ahın mağduru Kürtler “bu iş yüzleşme olmadan olmaz” diyor. Ve geçen yüzyılın kurucu aktörlerinin partisi CHP’nin bugünkü başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu sanki ahın mağdurları ile yüzleşmeye gelmiş gibiydi...
(ŞD/EMK)