“Geçmişle Yüzleşmek, İleriye Bakmak” programı kapsamında Almanya’da, Almayanya’nın Holokostla yüzleşme serüvenini öğrenmeye devam ediyoruz.
Program kapsamında Kuzey Almanya Radyo Televizyonu’ndan (NDR) aynı zamanda Auschwitz ‘in Kurtuluşunun 70. Yıldönümü Programları Sorumlusu da olan Dr. Jürgen Meier-Beer ve gazeteci Kuno Haberbusch ile biraraya geldik, yüzleşme süreçlerinde kamu yayıncılığına düşen rolü konuştuk.
NDR hakkında
Hugh Carleton Green
NDR, Almanya’nın devlet televizyonlarından. Almanya’nın federal bir devlet olması sebebiyle NDR de dokuz ayrı kuruluşa bağlı. Dr. Meier-Beer bu çoğulculuğun yönetime de yansıdığını, bu şekilde siyasetin yayına müdahalesi tehlikesinin olduğu dönemde kuruluşun çoğulcu yapısını koruduğunu söylüyor.
Aralarında kilise temsilcilerinden LGBTİ örgütlerine, tarımcılar birliğinden yerel gençlik birliğine kadar çok sayıda kuruluşun yanı sıra belli sayıda siyasetçinin katılımıyla NDR’nin yöneticileri belirleniyor.
İki usta gazeteci de, aynı Der Spiegel’deki meslektaşları gibi kazandıkları basın özgürlüğünün altını çiziyor. Siyasetin basına yönelik müdahale talebinin devam ettiğini ekleyen Haberbusch ise bu isteğe rağmen siyasilerin bu müdahaleye cesaret edemediklerini vurguluyor.
Tüm bunların yanı sıra, enteresan olan bir diğer nokta da, NDR de, daha önce görüştüğümüz Der Spiegel’e benzer şekilde, savaş sonrası Almanya’da işgalci olarak bulunan İngiltere ordusunda görevli bir asker tarafından Hugh Carleton Green tarafından kuruluyor. Önceleri Almanyalı gazetecilere bağımsız gazetecilik üzerine eğitimler veren NDR kurucusu BBC yönetiminde de yer almış bir gazeteci.
Kamu yayıncılığının meşruiyeti
İki gazetecinin de aktardığı üzere bu basın özgürlüğü NDR’nin yurttaşların ödediği bütçesiyle kamu yayıncılığı yapmasını sağlayan bir zemin. Bağımsız gazeteciler olduklarını vurgulayan Habermusch yayınlarının da kamuya karşı sorumluluk taşıdığını ve bu yayınları yaparken kendi ahlaki tutumlarıyla karar verdiklerini ekliyor:
“Neyi doğru bulduğumuza biz karar veriyoruz. Özellikle Holokost ile ilgili yayınlarda kişisel motivasyonlarımız da önemli. Son derece öfkeliyiz. Geçmişte olan bitenleri duyduğumuzda utanç ve öfke hissediyoruz.
“Savaş suçlularının işledikleri suçlara rağmen ne kadar az ceza aldıklarını öğrenince öfkeleniyoruz. Bu nedenle arkadaşlarımla ben, gazeteciler olarak bu insanlık suçunu hatırlatmak istiyoruz. Biz Holokostla ilgili yayın yapmayı ahlaki bir vazife olarak görüyoruz.
NDR’nin belgesel bölümünde yönetici olan Habermusch yakın zamanda kanalda, usta yönetmen Hitchcock’un da katkı sunduğu Night Will Fall belgeselinin gösterilmesi kararını veren kişi.
İzlemesi oldukça zor olan belgesel 2014 yapımı. Ekranlarda rastlanmayan görüntülerin yer aldığı belgesel soykırıma çok yakından bakıyor, izleyiciyi de yakından yaşanan katliamı izlemeye zorluyor.
Geçmişle sorumlu ilişki kurma
Böylesi belgesellerin izleyici karşılıklarının da çok fazla olmadığını hatırlatan Dr. Meier-Deer kamu yayıncılığının, bilhassa geçmişle sorumlu bir şekilde yüzleşme politikalarında taşıdığı öneme vurgu yapıyor:
“Holokost ile ilgili yayın formatları gişe rekoru kıramaz. Kamu yayın kuruluşlarının meşruiyeti burada yatıyor. Özel yayın kuruluşlarının finanse edemeyeceği yayınları kamu kuruluşları yapmakla yükümlü. Meşruiyetimiz de buradan kaynaklanıyor.
“Daha fazla kültürel, eğitici, tarihi içeriğe yer veriyoruz. Bilgilendirici formatları daha detaylı ele almakla yükümlüyüz. Bu sadece detaylı araştırmacı gazetecilik anlayışıyla mümkün. Geçmiş büyük öneme sahip. Çünkü geleceğe doğru ilerlemek ancak geçmişimizle sorumlu bir ilişki kurmamızla mümkün.”
NDR bu sorumlu ilişkiyi yaptığı yayınlar, yayınladığı belgesellerle sürdürüyor. Auschwitz’ın kurtuluşunun 70. yılında Almanya kamu televizyonlarında, Almanya’nın tarihinde işlediği suçlar irdeleniyor, araştırılıyor, tartışılıyor.
Söz konusu Türkiye örneğinde ne yapılabilir sorusuna gelince Habermusch çok önemli bir noktaya dikkat çekiyor: “Yüzleşme cesur gazetecilerle yapılır”.
“Siyasiler size müdahale etmeye çalışabilir. Başınız ağrıyabilir. Ama omurga sahibiyseniz, atlatırsınız.”
Program hakkında
Punto24 Bağımsız Gazetecilik Platformu (P24) ve Friedrich Ebert Stiftung’un (FES) ortaklaşa geliştirdiği toplumsal hafızanın kurulmasında ve korunmasında medyanın rolüne bakmayı, hatırlama ve barışma süreçlerinde gazetecileri nasıl bir sorumluluğun beklediği üzerine düşünmeyi hedefliyor. Programa katılan altı meslektaşımla birlikte toplumsal hafızanın doğru bir biçimde kurulması için gazeteci olarak üzerimize neler düştüğünün peşindeyiz. (EA)