Değişik sol partiler yüzde 50 oranında kadın kotasını uygulamaya başladılar ya da böyle yapmayı planlıyorlar. Bu yazının amacı, önemli bir kitleye sahip olan sol partiler arasında bu uygulama konusunda ilklerden birisi olan Almanya'daki Sol Parti deneyimini aktarmaktır.
Uygulama nasıl başladı?
Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nde (DAC) 44 yıl iktidarda kalmış Almanya Sosyalist Birlik Partisi'nin (SED) ardından kurulan ve başlangıçtaki üyeleri büyük oranda eski partinin üyelerinden oluşan Demokratik Sosyalizm Partisi (PSD), yüzde 50 kadın kotasını ilk yıllarından başlayarak hayata geçirdi. Bu, partinin her düzeyindeki organlarda kadınlara yüzde 50 yer ayrılması demekti. Ek olarak, kadınlar isterlerse erkeklerin listesinden de aday olabiliyor ve seçilebiliyorlardı.
Örnekleyecek olursak: Altı yıl içinde bulunduğum Frankfurt İl Yönetimi 10 kişidir ve normal olarak beş kadın ve beş erkekten oluşur. Yönetim için seçimler iki ayrı listeyle yapılır. Önce kadınlar listesinden beş kişinin seçimi yapılır. Seçilemeyen kadınlar, isterlerse, erkekler listesinden de adaylıklarını koyabilir ve seçilebilirler. Ne ki, bunun az görüldüğünü de belirtmek gerekir.
1990'lı yılların başlarında Almanya partileri içinde kadın temsilinin artmasının öncülüğünü yapan Yeşiller'de bile kadın kotası yüzde 30 idi. Öyleyse, 1990'larda büyük çoğunluğu DAC'deki sosyalizm koşullarında doğmuş ve sosyalize olmuş kişilerden oluşan PDS'in parti üyeleri böyle bir uygulamaya neden gerek gördüler?
Sermaye egemenliği kendisini sadece üretim araçlarının özel mülkiyeti üzerinde değil, başka alanlar temelinde de kurar. Bunlar arasında erkek egemenliği ve yabancı düşmanlığı da sayılmalıdır. Üretim araçlarında özel mülkiyetin kaldırılması, öteki egemenlik ve baskı temellerinin de ortadan kalkacağı anlamına gelmez. Irkçılık ve erkek egemenliği, sermayenin bulunmadığı bir toplumda da kendini başka görünüm altında yeniden üretebilir.
Kapitalizm erkek egemen bir sistemdir. Reel sosyalizm de böyleydi. Kadınların eşitliği için önemli adımlar atılmış olmakla birlikte, karar mekanizmalarında yukarıya doğru gidildikçe kadın sayısı hızla azalıyordu. Başka bir deyişle kadın, karar mekanizmalarından dışlanıyordu.
Küba ve Nikaragua devrimlerini inceleyen Latin Amerikalı feministler, Feministamente adlı kitaplarında, devrimin eve de bir türlü giremediğini anlatırlar.
Eski sosyalist ülkelerde bazen açık ırkçılık boyutlarına varan yabancı düşmanlığının patlama göstermesi ve bunun sosyalizm koşullarında sosyalize olmuş insanlar tarafından sergilenmesi bir başka dikkat çekici noktadır.
Kadının karar mekanizmalarında eşit oranda yer alması kapitalizm koşullarında başlamalıdır anlayışı, kısa sürede solun olmazsa olmazları arasına girdi.
Sorunlar sorunlar...
2000'li yılların ortalarında PDS ile SPD'den ayrılmış ve İş ve Sosyal Adalet Seçim İnisiyatifi (WASG) adlı bir örgüt kurmuş olanların birleşme görüşmelerindeki önemli sorunlardan biri yüzde 50 kadın kotası oldu. SPD'nin sol kanadı olarak tanımlanabilecek olan ve aralarında önemli sayıda işçi ve sendikacı bulunan WASG üyelerinin, yüzde 50 kadın kotasına sempatiyle yaklaştıkları söylenemez. Yüzde 30'a itiraz yoktu ama yüzde 50 fazlaydı!
Bu durum erkek egemen bir toplumdan, erkek egemen işçi hareketinden ve yine aynı özelliğe sahip sosyal demokratlardan gelmiş olmanın bir sonucuydu.
Kadın kotası konusunda PDS hiç taviz vermedi ve aynı ilke iki örgütün birleşmesinden doğan Sol Parti için de geçerli oldu.
Sonuçlar
Aradan yaklaşık 20 yıl geçtikten sonra, yüzde 50 kadın kotası uygulamasının ne gibi sonuçları oldu?
Konuya birkaç yıllık bir perspektiften değil de görece daha uzun bir zaman aralığından bakılması önemlidir. Bazen kotayı doldurabilecek kadar kadın aday bulunamaz, bazen de kadın olmanın ötesinde özelliği bulunmayanlar seçilirler ve saçmalamanın ötesinde icraatları da bulunmaz. Özellikle uygulamanın ilk yıllarında görülen bu aksaklıklara bakarak yüzde 50 kadın kotası hakkında hüküm vermemek gerekir.
Sonuçlar şöyle sıralanabilir:
* Birincisi: Eski koşullarda asla sorumluluk konumlarına yükselemeyecek kadınlar artık bu konumda politika yapıyorlar ve açıkçası erkeklerden kötü de yapmıyorlar. Yüzde 50 kotası politikada çok sayıda kadının yolunu açtı ve "hak etsinler de öyle yükselsinler" anlayışının yanlışlığını da ortaya koydu. Eski uygulama sürseydi bu kadınlar asla "hak edemeyeceklerdi".
* İkincisi: Yüzde 50 kadın kotası, partinin kadınlardan belirgin olarak daha fazla oy almasını sağlamadı. Kadın üye sayısı arttı ama patlama yaşanmadı. Kadının partide aktifleşmesiyle daha çok kadının partiye yönelmesi birbirinden farklı konulardır. Nasıl ki emekçiler kendi haklarını savunan partilere akmıyorlarsa, aynı durum kadınlar için de geçerlidir.
* Üçüncüsü: Yüzde 50 kadın kotası, en azından parti çerçevesinde erkeğin değişmesi ya da buna zorlanmasıyla da ilgilidir. Kotanın öteki yanı ise, kadınlara ciddi bir sorumluluk yüklemesidir.
*Dördüncüsü: Yüzde 50 kadın kotası gerekli olmakla birlikte parti içinde bile yeterli değildir. Erkek egemenliği değişik koşullarda kendisini üretebilme özelliğine sahiptir ve bunun da klasik yolu erkekleşmiş kadınlardır. Erkek üstünlüğünü kabul etmeyen ama sorunlara yaklaşımından politika yapma tarzına kadar tam bir erkek olan kadınların ortaya çıkması, yüzde 50 kadın kotasının amacı değildi.
Kotanın amacı, insanın insan üzerindeki değişik egemenliklerini ortadan kaldırmanın başlangıcı olmaktı. Görülen odur ki, bunun için epeyce uğraşmak gerekiyor.
Almanya'da bazı büyük firmalar da karar mekanizmaları için yüzde 30 kadın kotası koymaya başladılar. Yeşiller de yüzde 50 kadın kotasını kabul ettiler. Öteki partiler de bu oranda olmasa bile kota uygulamasına yöneliyorlar.
Bir ülkede solun kendi örneğini topluma da yansıtabilmesi önemlidir. Solun amacı "halkın değerlerine saygı" değil, halkı değiştirmektir.
Almanya'dan çok daha erkek egemen özelliklere sahip olan Türkiye'de sol örgütlerde yüzde 50 kadın kotasını uygulamaya kararlı olanların daha da büyük sorunlarla karşılaşacaklarını unutmamaları gerekir.
Yapılanı kesinlikle doğru buluyorum, sadece bunun başlangıç özelliğini unutmamak gerekir diyorum. (EE/EK)