Uzun kulaklı Mr. Spock’ı ve selamını hatırlayan kalmış mıdır? Bilmiyorum. Mr.Spock, Uzay Yolu (Star Trek) filminin kahramanıydı, bu dizinin konusu 23. yy.da geçiyordu. Çocukluk düşlerimde 2000 yılında her şeyin değişeceğine, yıldızlar arası yolculukların yapılacağına inandığıma göre beni asıl etkileyen Uzay 1999 filmi olmalı. Çocukluk hayallerimizdeki sadece bu iki film değildi, Jetgillerin robot hizmetçisi, yemek yerine ağza atılan tabletler ve uçan arabalardı.
Yemekler tablet olmadı plastik tadını aldı ve dünyamız Michelin yıldızlı aşçılarla gurur duyuyor. Uçan taşıtlar yerine hâlâ tarih öncesi tekerlekleri kullanıyoruz, ayağımız yerden kesilmedi. Yıldızlar arası seyahatlerimiz olmadı ama kimsenin tahmin edemediği akıllı telefonlarımızla iletişim ağlarımız var, bir yerden bir yere ışınlanmayı beklerken “sosyal âleme” daldık. Belki bizim hayallerimiz çok eskidendi ama beş milyar yıllık insan tarihinde otuz-kırk yılın hesabı nedir ki?
Şimdi Facebook sayfası olmayan kişilere güvenilmeyen zamanlarda yaşıyoruz. İnsanlar İnstagram’daki takipçi sayıları ile övünüyorlar. Bauman “86 yıl yaşadım yine de 500 arkadaşım olmadı,” diyordu. Yüzlerce kişiyi eklemek arkadaş edinmek ise sosyal ağlarda çok yüzlerce arkadaşımız vardı.
Öngöremediğimiz bu değişiklik, iletişim ağları, iki bin yılından sonra hayatımızın merkezinde yer alarak zamanımızı çalmaya başladı; kitap okumayı bıraktık, bazen yapmamız gereken elzem işleri unutuyoruz. Yaşadığımız şehirde, mahallemizdeki insanları sosyal ağlardan tanıyoruz; distopik bir dünya gibi… Fikrimizce özgürüz, artık yüz yüze görüşmelerdeki kibarlığa ihtiyacımız yok, gerçeklik adına ağzımıza geleni söyleyebiliriz; insanlar bilgi yarıştırabilir ya da bilgiyle dalga geçebilir. Kim karışır ki?
Bütün bu sanal iletişim biçimleri ait olduğumuz toplumla aramızdaki dinamiği değiştirirken, toplumlar ve uluslararasındaki değişimin farkına varamayabiliyoruz. Dilimize yapışan birlik-beraberlik-kardeşlik sözleri yalancı çıkıyor. Bir zamanlar ezbere yürüttüğümüz işler farklı biçimlere bürünmüşken, kesinlikler kayboluyor. İstediğimiz kadar çok milletimiz ve mahallemizle övünelim, gerçekte müşterek hayallerimiz yok. Ortaya çıkan kişisel farklılıkların doğal olduğunu bilmeden, başkalarına tahammülümüz zorlaşıyor. Milliyetimizle övünürken, ulus dediğimiz şeyin de şekil değiştirdiğini, kaybolmaya başladığını sadece siyasetin yerelliği elinden beslendiğini fark etmiyoruz. Bir ulustan kaçanlar başka bir ulusta diasporalarını oluşturuyor. Uluslar kabileler dağıldı ama yalancı bir cemaate bir topluluğa ait olma duygusu devam ediyor çünkü eskisi gibi “ben” yerine “biz” demek kolayımıza gidiyor, sığınağımız oluyor.
Tek başına kalanların halini biliyoruz, sosyal ağlarda güvenli gezinmemizin yolu kendi zümremizi oluşturmak. Bindiğimiz dolmuştaki sürücülerin yan koltuk yancıları gibi, her dediğimizi onaylayan yancılarımız olsun istiyoruz. Biri olur da farklı bir şey söylediğinde dünya başımıza yıkılıyor, bir tuşla onu yok ediyoruz; silmekle kalmıyor engelliyoruz. Yancılarımızı linçe çağırıyoruz. Gerçek yaşamdan ezbere bildiğimiz konuşma biçimlerinde sapmalara tanıklık ediyoruz; herhangi bir adam, ilk defa yüz yüze geldiği hatta bir süre arkadaşlık ettiği kadına, çok merak etse bile “iç çamaşırının renginin ne olduğu?” sorusunu sormaya cesaret edemezken sosyal ağlar kolayca bu korkuları ortadan kaldırıyor, bir çeşit aymazlık halini yaşatıyor.
“Gerçek yaşamda bağlantıyı kesmek travmatiktir. Bahaneler bulmamız gerekir, kendimizi açıklamamız çoğu zaman yalan söylememiz gerekir.” Anneannemin Zygmunt Baum’dan haberi yoktu yine de onun dediğini onaylayarak, kısaca “yüz yüze bakınca yüz yere bakar,” derdi, eski zamanlarda olduğu gibi…
Entelektüel bir paylaşımda “her kültürel davranışı olumlamalı mıyız?” deme gafletinde bulunmayın. Paylaşım yapan kişinin açığını aramakla, en fenası ırkçılıkla suçlanabilirsiniz. Toplama kampı ile ilgili fıkraya gülündüğünde, bunun insanlık ayıbı olduğunu söylerseniz hakarete uğrarsınız. Siz her şeye ideoloji ile yaklaşan çirkin ve mutsuz birisisinizdir. Sokak hayvanlarının hastalığı için üzülen arkadaşınızı teselli etmeye kalkmayın, hiç tanımadığınız biri tarafından türcülükle suçlanabilirsiniz. Böylece, ideolojik-ırkçı-türcü, birbiriyle ilgisiz her şey olabilirsiniz. Sizi yargılamaları için sosyal ağların bütün verileri sunduğu sanılır.
İletişim ağlarının gücü bazen sanıldığından daha fazladır. Algı yönetme sanatını uygulama heveslilerinin, yıldızlar arası yolculuk hayallerinden ziyade sıradan insanlarda güçlerini sınamasıyla cehalet yayma görevi tamamlanıyor. Çok göz önünde yaşanan bir örnek “aşı karşıtı “ gruplar; birçok modern aile çocuklarının çocuk felci mikrobuyla sakat kalma ya da kızamıktan ölme ihtimalini umursamıyor. Tozlanmış “Veremli Kız,” plakları eskilerde kalmış, onlara aşılar sayesinde verem sanatoryumlarının kapandığını söylemeniz işe yaramıyor çünkü “inanmıyorlar!” Tıpkı bir din gibi inancı savunuyorlar. Böylece Agnotoloji (bilgisizlik bilimi) diye bir bilim dalının kurulmasını sağlıyorlar.
Bütün bu kullanım yanlışlarının yanında kimileri için iletişim ağları faydalıdır. İzlerini kaybettikleri arkadaşlarını bulurlar, yalnızlıkları için ilaçtır. Bir haber paylaşırken kaynağını soruşturarak yalanı yaymaktan korkarlar. Onlara göre bu sanal gerçeklik de başka bir gerçekliktir, onunla yaşamanın doğru yollarını bulacağımıza inanırlar, bütün bu özene rağmen onlarda azarlanmaktan nasiplenirler. Geleneksel yüzlerce haber kaynağının tek dilinden kaçanlar için iletişim ağları bilgi kaynağıdır, bunu bilen tek dilseverler için ortalığı bulandırma yolları açılır. Sanal ve hayal olması tuhaf biçimde bazı iktidarların da korkulu rüyası haline gelir.
Akıllı telefonumuzdaki video filmine gülerken çukura düşeriz de yine güleriz çünkü filmdeki insan çok komiktir, telefonuna bakarak yürürken direğe çarpmış kafayı dağıtmıştır.
Bu bağımlılığın reçetesi var mıdır? Kimse bilmiyor. Sanal dünyada yazma becerimiz gelişirken, karşımızdaki kişinin sadece kelimelerden harflerden oluşmadığını; kişilerin bir sesi, kokusu, rengi, bakışları olduğunu iletişim ağları gösterdiği zaman, belki o zaman yıldızlar arası yolculuğa çıkmış olacağız. (OM/HK)