*Fotoğraf: AA-Arşiv. Görsel uygulama: bianet.
Bazen... Hayattan sıkıldığımda yani... Bir şeyler katlanılmaz olduğunda ya da bana öyle gelmeye başladığında gayri ihtiyari "Berlin'i özledim ben" derken buluyorum kendimi. "Berlin'i özledim."
Sanki çeyrek asırdan biraz uzun hayatımın çoğunu orada geçirmişim, anılarımın çoğunu bu Orta Avrupa başkentinde biriktirmişim gibi... "Berlin'i özledim."
Rahatsız - hatta, düpedüz mahcup - bir iç çekiş, uzaklara, bu koca şehirde görmenin her geçen gün biraz daha zorlaştığı hayali ufka dalan gözler...
Tam olarak neyi kastediyorum peki "Berlin'i özledim" derken? Şehir mi özlediğim, yoksa oradaki kendimi mi özlüyorum? Hayatımın belli bir dönemi ya da kendimin daha iyi, daha mutlu bir versiyonu mu asıl peşinde olduğum?
Ya da belki Berlin'i özlemekten çok İstanbul'dan sıkılmışımdır biraz, kalabalığından yani, trafiğinden, hep bir yere geç kalmışçasına koşturan insanlarından, insanların tahammülsüz telaşından...
Bir süredir farkındayım; ben her "Berlin'i özledim" dediğimde, aslında bir ânı, bir hissi kastediyorum içten içe. Ben (sadece) Berlin'i değil, Berlin'in sokaklarında amaçsızca dolaşmayı özlüyorum aslında.
Yürümenin benim için bir araç değil, başlı başına bir amaç olduğu o şehri ve bir yerden bir yere varma kaygısı taşımadan yaptığım yürüyüşlerin verdiği özgürlük hissini arıyorum her yerde. Özgürlük derken sadece bir yeri, kişiyi ya da kendimi kastetmiyorum, zamandan azade olmaktan da bahsediyorum aynı zamanda.
***
Kısa bir süre önce Lauren Elkin'in aynı isimli kitabından* öğrendiğim kadarıyla Fransızcada flanöz (flâneuse) deniyor "yürüyerek ayaklarıyla şehrin haritasını çıkaran" kadınlara.
"Ben inşa edilmiş çevreyi, şehirleri seviyorum" diyor Elkin kitabında, "Şehrin ta kendisini seviyorum. Ta kalbini." Kadınların ta kalbine dalıp sokaklarında yürüyerek güçlendikleri yerler de hep şehir merkezleri olmuş ona göre.
"Başkalarının (erkeklerin) hiç tepki görmeden yürüdüğü yerlerde yürümek. İşte itaatsizlik budur" diyor o yüzden ve ekliyor: "Kadınsanız düzeni bozmak için (...) kapıdan çıkmanız yeterlidir."1
Yürümenin gerçekten özgürlükle bir ilgisi varsa eğer, yürüyen kişi bir kadın olduğunda bu yürüyüş de, bu yürüyüşün getirdiği özgürlük hissi de daha bir anlam kazanıyor sanki.
Elkin'in de dediği gibi, yürüyen bir kadın "dışarı açılır ve gitmemesi gereken yerlere gider", şehrin sokaklarını özgürce arşınlarken de "bizi ev ya da ait olmak gibi kelimelerin kadınlara karşı nasıl kullanıldığıyla yüz yüze gelmeye zorlar"2.
Diğer bir deyişle, yürüyen bir kadın, bir flanöz, sadece sokaktaki diğer insanlara karşı değil, toplumun ona dayattığı rollere, davranış kalıplarına, ahlak kurallarına karşı da yürüyordur aslında.
***
Berlin, benim sokaklarında özgürce dolaşıp "ayaklarımla haritasını çıkarabildiğim", bu özgürlük hissini tadabildiğim ilk şehirdi. Bir yandan şehir hayatının getirdiği görünmezlik ve anonimlikle sarmalandığımı hissediyor, bir yandan ise şehrin sokaklarında kaybolurken güvende olduğumu biliyordum. Hem görünürdüm orada, hem görünmez.
Şimdi -son iki senedir yeniden İstanbul'da yaşadıktan sonra yani- aslında neyi özlediğimi, hayattan, yaşadığım şehirden ne beklediğimi çok daha iyi görebiliyorum.
Ben bir kadın olarak sokaklarında yürürken kendimi özgür ve güvende hissettiğim şehri özlüyorum, böyle bir şehirde yaşamak, böyle bir şehirde anılar biriktirmek istiyorum.
Ve bunu sadece kendim için değil, bu ülkenin - tek başına ya da caddelere, meydanlara sığmayacak kalabalıklar halinde - yürümek isteyen tüm kadınları için istiyorum.
***
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma günü yaklaşırken, geçtiğimiz 25 Kasım ve 8 Martlarda erkek şiddetine karşı sesini yükseltmek, "Kadınlar vardır" demek ve bunu tüm mevcudiyetleriyle göstermek için sokaklara, meydanlara çıkan kadınlara yaşatılanlar bugün hâlâ hafızamızda tazeliğini koruyor.
"Erkek şiddetine hayır" demek için, "Erkek adalet değil, gerçek adalet" demek için yürüdüğü sokaklarda eril devletin erkek şiddetiyle karşılaşan kadınlar...
Sonra... Bir an durup düşünüyorum. "Belki de tam da bundan korkuyorlardır" diyorum kendi kendime.
Özgür kadınlardan, özgür olduğunu, bu özgürlüğün en doğal hakları olduğunu bilen ve - daha da önemlisi - kendisi gibi düşünüp hisseden ne kadar çok kadın olduğunun farkına varıp bundan güç alan kadınlardan korkuyorlardır. Ondan olsa gerek diyorum bu saldırganlıkları, bu hukuk ve kanun tanımazlıkları...
***
Şimdi önümüzde yine bir 25 Kasım var. Tıpkı geçen sene ve ondan önceki senelerde olduğu gibi kadınlar yine yürümek, başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olmak üzere pek çok uluslararası sözleşme tarafından garanti altına alınan yaşama haklarına sahip çıkmak, "Susma haykır, kadınlar vardır" demek için tüm mevcudiyetleriyle bu şehrin ve ülkenin meydanlarını doldurmak isteyecek.
Kadınlar yine "Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz" diyerek size meydan okuyacak, "Jin, jiyan, azadi" sloganları atarak kadınların var olduğu özgür bir yaşam taleplerini bir kez daha dile getirecek.
Evet, daha önce bu şehrin kadınlarına yaşattığınız 25 Kasımlar, 8 Mart feminist gece yürüyüşleri hâlâ hafızalarımızda.
Hatta, biliyor musunuz, bu ülkedeki her bir kadının maruz kaldığı erkek şiddeti gibi bu günlerde bizlere yaşattığınız eril devlet şiddeti de sadece bireysel hafızalarımızın değil, toplumsal hafızamızın da bir parçası artık.
Ama biz şunu da gayet iyi biliyoruz ki, 11 yaşındaki kızının gözleri önünde "Ölmek istemiyorum" diyerek can veren Emine Bulut ve onun gibi niceleri için "erkek adalet değil, gerçek adalet" talep etmek, kadınların yaşama hakkını savunmak suç değil. Tıpkı bu ülkede kadın kimliğimizle var olmanın suç olmadığı gibi...
Tıpkı kadın olarak bu şehrin ve ülkenin sokaklarında başımıza bir şey gelir korkusu taşımadan özgürce dolaşmanın suç olmadığı gibi...
Önümüzde bir 25 Kasım daha var şimdi. Ve biz, özgür olduğunu, bu özgürlüğün en doğal hakları olduğunu bilen ve kendisi gibi düşünen milyonlarca kadın olduğunun farkına varıp bundan güç alan kadınlar olarak yine caddeleri ve meydanları dolduracağız.
Çünkü yaşamanın, var olmanın ve özgür bir yaşamı savunmanın en doğal hakkımız olduğunu çok iyi biliyoruz. Ve diyoruz ki, "Kadınlar vardır, kadınlar her yerde!" (SD/PT)
* Flanöz: Şehirde Yürüyen Kadınlar - Lauren Elkin (çev. Doğacan Dilcun Doğan) - Nebula Kitap, 2018
- [1] Flanöz: Şehirde Yürüyen Kadınlar - Sayfa 33
- [2] Flanöz: Şehirde Yürüyen Kadınlar - Sayfa 35