Çalıştığım medya grubunda krizle birlikte sekreterlerden müdürlere, gazetecilere ve idarede çalışanlara kadar her birimde işten çıkarmalar yaşanıyor.
Aslında yazı işleri müdürü olduğum dergide (dekorasyon dergisi) sanat yönetmeni ile koordinasyonu da yürüten bir editör krizden önce geçen yaz atılmıştı.
Böylece, gruptaki diğer iki dekorasyon dergisinden birinin sanat yönetmeni bizim derginin sanat yönetmenliğini de fazladan tek kuruş ödenmeden üstlenmek zorunda kaldı. Aynı durum editör-koordinatörün de başına geldi. Artık tek dergi için ödenen maaşla iki dergiye çalışıyorlar.
Ocak ayında maaşlarımızda yüzde 10 ve de yüzde 15 indirime gidileceği söylendi, indirimi kabul ettiğimize dair belge imzalamamız istendi. Kabul etmeyenler işten atılacaktı.
Gazeteciler Sendikası "imza atmayın" dedi. Biz de imzalamadık ve greve gittik. Ancak, "işten atılırsak nasıl destek vereceksiniz" sorumuza sendikadan cevap alamadık. Hükümet kamu çalışanlarına yapılan maaş indirimini özel sektöre de uygulayabilmesi için izin vermişti. Hükümet izin verince işveren her yöntemi kullanır.
Avrupa Gazeteciler Birliği müzakereler sırasında destek verebileceklerini söyledi. Oysa işveren yüzde 10'u, yüzde 5 yapalım veya yüzde 15'i yüzde 10 yapalım gibi tartışmalara hiç girmedi. Sonuçta hepimize işverenin önerdiği indirimler uygulandı. Devamında, tüm medya gruplarında da aşağı yukarı benzeri uygulamalar oldu. Medya çalışanları işten atıldılar, dergiler kapandı vs.
Birçok gazeteci arkadaşım şu an işsiz ve de en önemlisi artık gazeteci olarak çalışamıyorlar. Medyada iş yok, başka işler arıyorlar. Sadece dergilerden son yıllarda en az 500 kişi işten atıldı.
Herkes melankoli ve de depresyon içinde.
Ve aynı zamanda her şey çok pahalılaştı. Bunları Türkiye'de siz çok iyi biliyorsunuz; yaşadınız.
Krizle daha da derinleşen bir durum var ki bunu çok önemli buluyorum. Bizler, dergilerde çalışanlar artık gazeteci değil de başka bir şey olduk. Eskiden dergide mesela yeni açılan enteresan bir mobilya mağazasını tanıtırdık. Şimdi haber yapılacak şeyle ilgili reklam verilmiş olması gerekiyor. Reklam verenlerle röportaj yapıyoruz.
Hatta, bazen yazdığımız yazılar ya da yapmayı planladığımız yeni, değişik sayfalar için reklam verenlerin görüşlerini alıyoruz.
Yani bu kadar olabilir! Dergileri reklam verenler yapıyor diyebilirim. Biz gazeteciler sadece aracıyız artık. Verilen bilgileri aktarıyoruz. Araştırma yapmak, bu iyi, bu kötü, bu ucuz, bu pahalı demek yok!
Bu yıl çıkardığımız sayılardan tamamen utanıyorum diyebilirim. Bu okuyucuyu aldatmaktan da öte bir şey.
İnsanların Syntagma meydanında toplanması biraz ümit verici olabiliyor ama gazetelerde yazılan yazılar ve televizyonlarda söylenenler insanın moralini o kadar bozuyor ki...
Kimsenin cezalandırılmaması da ayrı bir şey. Son 25 senede ülkeyi iki parti, Yeni Demokrasi ve PASOK bu hale soktular. Hiçbiri cezalandırılmıyor. Skandallar, cebe para atmalar vs.
Yani biz, buradaki seçimlerde, krizi yaratanlardan birine "yine gel de bizi krizden çıkar" diyoruz. Bu nasıl oluyor anlayamıyorum...
Sol partiler de "kendi dünyalarında"; onlardan da hiç ümit yok.
İşte böyle bir durum buradaki durum...
Her gün iflas ve drahmiye dönüş senaryoları yazılıyor. Ve de hükümet satabileceği her şeyi satmaya hazır.
Gençler ve kadınlar her yerde olduğu gibi işten ilk çıkarılanlar oluyor, girilecek iş varsa da sıranın en sonunda.
Galiba yine seçimlerin yolunu tutuyoruz. Yeni hükümette insanların değişmesi bir şeyin değiştiği anlamına gelmiyor nasıl olsa. Seçimlerde oy vereceğimiz kimse de yok... (NÇ/BA)