Atina Belediyesi, “sessiz çoğunluğun” talebine uygun hareket ederek elini çabuk tuttu ve Sintagma meydanına “geleneksel” olarak dikilen Noel ağacını yeniledi.
Hatırlanacağı üzere bir önceki ağaç geçen pazartesi düzenlenen eylemler sırasında ateşe verilmişti.
Belediye Başkanı Kaklamanis (kendisi iktidardaki Yeni Demokrasi’nin geçmişte bakanlık da yapmış ehil kadrolarındandır) devlet ciddiyetine yaraşır bir kararlılıkla kimsenin Atinalıları bayramdan mahrum edemeyeceğini buyurdu ve hemşehrilerini sokağa, Noel havasını teneffüs etmeye ve elbette alışverişe çıkmaya davet etti.
Malum büyük toplumsal sarsıntılar toplumu saflara böler, ayrıştırır.
Geçen haftaki büyük eylemlerin ve devam etmekte olan öğrenci hareketinin etkisinde bu seneki Noel yortusu yani bayramı da iyiden iyiye politize oldu.
Bir yanda yanan ağacı gösteren ve “mutlu Noeller” dileyerek dalga geçen kartpostallar, “bu sene Noel değil isyan var” diyen duvar yazıları…
Diğer tarafta Noel’i layıkıyla, yani bayram günlerinin anlam ve ehemmiyetine uygun bir biçimde kutlamak isteyen “sade” ya da “sıradan” vatandaş refleksi, ya da bu muhayyel refleksi temsil ettiği iddiasındakilerin (mesela belediye reisi Kaklamanis) tepkisi…
"Bayram günlerinin anlam ve ehemmiyeti" demişken yanlış anlaşılmasın.
Kaklamanis ve Atinalı hemşehrileri mum yakıp dua etmek için kiliselerin önünde kuyruğa girmiyorlar.
Kastedilen, eylemlerin nihayet bularak şehir merkezinde doyasıya alışveriş yapabilmenin yeniden mümkün hale gelmesi.
Zaten Noel, daha eylemler söz konusu değilken, hele hele malum kriz ortamında “yaprak kımıldamayan” piyasayı bir nebze olsun canlandıracak diye Hızır misali bekleniyordu.
Gerçi bu kriz meselesinin ne kadar etkili olduğu hususunda emin olmak güç.
Çünkü Yorgo Kırbaki’den öğrendiğimize göre son yetmiş yılın en büyük iktisadi krizinin Yunanistan’da pek bir etkisi yokmuş, zira Yunanistan bir şey üretmiyor ve turizm ile AB parasıyla geçiniyormuş. (Yanlış okumadınız, evet Hürriyet gazetesinde ciddi ciddi yayımlandı bu yorum).
Neyse, anlayacağınız eylemler vatandaşın alışveriş yapmasına mani olunca piyasanın kısa bir süre için de olsa canlanması umudu da berhava oldu.
Adını ticaret tanrısından alan ve Atina’nın en merkezi alışveriş mahallerinden olan Ermu caddesinin geçen haftaki hali, yani kırık vitrinler, “molotoflanmış” mağazalar durumu ayan beyan ortaya koyuyordu.
Başbakan Karamanlis eylemler sırasında gerçekleşen mülkiyete yönelik şiddet eylemlerini daha en başından kınamakta, yine devlet ciddiyetine yaraşır biçimde elbette, tereddüt etmedi. Daha da ileri giderek “demokrasi düşmanlarının” “demokrasi karşıtı” bu tür eylemlerine hiçbir siyasi ve toplumsal kesim tarafından taviz verilmemesini istedi.
“Demokrasi karşıtı” vandalizme ve kör şiddete karşı adeta bir “demokrasi cephesi” örülmesini istedi.
Banka ve mağazalara saldırmaya cüret eden demokrasi düşmanları tecrit edilmeli, yalnızlaştırılmalıydı.
Öyle ya demokrasilerde alışveriş yapma hürriyetine kimsenin tecavüz etmesi mümkün olamazdı, olmamalıydı; hele hele Noel arifesinde…
İş sadece hükümetin tepkisiyle sınırlı kalmadı elbette; “sivil toplumdan” yapıcı önerilerde bulunanlar da oldu.
Mesela merkezdeki büyük mağaza sahiplerinin bir bölümü, hükümete gösteri ve yürüyüşlerin kent merkezinde yapılmaması için bir düzenleme yapma çağrısında bulundu.
Demokrasilerde kimse kimsenin yürüyüş yapmasına, nümayiş tertip eylemesine mani olamaz elbette.
Öneri sahipleri de zaten yürüyüşlerin topyekûn iptalini değil de tüketiciyi ve dahi turistleri rahatsız etmeyecek merkez dışı yörelerde gerçekleştirilmesini talep ettiler.
Anlayacağınız Şişli Abide-i Hürriyet ya da Kazlıçeşme formülü demokratik platformlarda tartışılmaya başlandı.
Karamanlis’in açıklamalarının da teyit ettiği üzere, günümüzde demokrasinin tayin edici özelliği, sermaye birikim sürecine halel gelmemesi, serbest piyasanın serbestçe işleyişinin devamının temin edilmesidir.
Bu anlamda alışverişe çıkma hürriyeti ve dolayısıyla piyasanın işlemesi çağdaş demokrasilerin olmazsa olmazıdır.
Elbette demokrasi shopping’den ibaret değil sadece.
Bu çok kaba ve şematik bir tanımlama olurdu; zira günümüz demokrasilerinin belirleyici başka vasıfları da mevcut.
Neyse ki Yunan hükümet yetkilileri demokrasi tanımını genişletmek konusunda çok ciddi çaba sarf ediyorlar.
Mesela geçen gün elli kadar genç devlet televizyonunu bastı.
Haberlerde Kostas Karamanlis’in, kilisenin de karışmış olduğu Vatopedi skandalı hakkında açıklamaları yer alırken görüntü kesildi ve üzerinde “televizyon izlemeyi bırak ve sokağa çık” ve “gözaltına alınanlar serbest bırakılsın” yazan pankartlar taşıyan gençler ekranda arz-ı endam etti.
Eylem çok uzun sürmedi ve televizyon normal “yayın akışına” kaldığı yerden devam etti. Hükümet sözcüsü ve devlet televizyonuyla ilgili kurumun genel müdürü, ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarda aynı sonuca vardılar:
Eylem demokrasi karşıtlarının bir işiydi ve dolayısıyla demokrasi adına şiddetle kınanmalıydı.
Görüldüğü gibi yetkililere göre, demokrasi piyasadan ibaret değil. Televizyon izleme hürriyeti de, demokrasinin, en az alışverişe çıkma hürriyeti kadar mühim bir unsuru, mütemmim cüzü sayılıyor.
Bu arada Komünist Parti’nin de bu demokrasi cephesine utangaç bir biçimde de olsa katılması anlamlıydı.
Parti yaptığı açıklamada televizyon basma eylemini, “halkın taleplerini dile getirmediği” ve pankart ve dövizlerin herhangi bir imza (yani elbette kendi imzasını) taşımıyor olması nedeniyle eleştirdi.
Demokrasi cephesinin işçi sınıfının öncü partisinin de katılımıyla genişlemesi, yaşı müsait olanlara nazizme karşı kurulan büyük demokrasi cephesi günlerini anımsattı doğal olarak.
Evet, Yunan demokrasisi kendine gelmeye çabalıyor.
Vitrinler onarılıyor, mağazalar tamir görüyor, reklam panoları yeniden renkleniyor, ATM’ler hizmete açılıyor ve elbette Noel kitsch’i bütün azametiyle yeniden ortaya çıkıyor.
Bu arada demokrasinin yılmaz bekçisi polis de geçen günlerde biten göz yaşartıcı gaz stoğunu Ortadoğu’nun neredeyse tek demokrasisi olan İsrail yardımıyla yeniledi.
“Demokrasi düşmanları” da boş durmuyor elbette. Hareket şekil değiştiriyor. İlk günlerin çatışmalı eylemleri yerini okul ve üniversite işgallerine, yol kesmelere, karakol kuşatmalara, kamu kurumlarının sembolik işgaline, yani bir dizi çeşitli eylem biçimine bırakıyor.
Hareket belki daha sessiz ama daha derinden gelişiyor, genişliyor. İşgal komiteleri eylemlerini, hareketlerini ulusal düzeyde koordine etmeye çalışıyor.
Gençlik hareketi sendikaları, emek örgütlerini seferber etmeye de çabalıyor. Bugünkü öğrenci gösterisine kamu emekçilerinin iş bırakma eylemi eşlik edecek.
Yarın ise çok sayıda sanatçının katılacağı bir büyük konser tertip ediyor işgal komiteleri. Bakalım önümüzdeki bayram günlerinde Yunan demokrasisinin akıbeti ne olacak? (FB/EZÖ)