Çeşitli şekillerde Yunanistan'a gelen ve 5-6 yıldan beri Yunanistan'da yaşayan ve çalışan göçmenlerin büyük bir kısmının oturma ve çalışma izni bulunmuyor. Resmi rakamlar Yunanistan'da bugün başvuruları Yunan makamlarınca reddedilmiş ya da yıllardır sonuçlandırılmadan bekletilen 470.000 kişi olduğunu söylüyor.
Bununla birlikte daha uzun yıllardır Yunanistan'da yaşayan ve oturma ve çalışma izni alan göçmenlerden yaklaşık 150.000 kişi de her yıl yenilemeleri gereken kâğıtlarını ekonomik kriz nedeniyle işsiz kaldıklarından yenileyemiyor, böylece daha önce kazanmış oldukları haklarını kaybederek kâğıtsız statüsüne geçmiş oluyor. Ayrıca, rakamlar şuanda Yunanistan'daki siyasi sığınma kabul oranının % 0.03 olduğunu belirtilirken 60.000'in üzerinde siyasi sığınma talep eden kişi olduğu tahmin ediliyor.
Göçmenler sömürülüyor, işveren memnun
Son yıllarda kağıtlı ya da kağıtsız göçmen işçiler Yunan ekonomisinde hiç de yavana atılamayacak bir katkı sunuyor. Özellikle tarımsal alan başta olmak üzere inşaat, angarya işler ve turizm sektöründe yer alıyorlar.
Ayrıca, göçmenlerin yaptığı işler genelde "modern" Yunanlıların tenezzül etmeyeceği işler olduğundan "göçmenler geldi bizim işlerimizi elimizden alıyor" gibi bir söylem henüz dillenmediği gibi işveren kesimi bu "yabancı" işgücünden oldukça memnun. Yaklaşık 750 Euro olan asgari ücretin çok daha altında bir maaşla, herhangi bir sosyal güvenceleri olmadan çalışan göçmenler özellikle kırsal kesimlerde sık sık işverenlerinin suiistimaline de uğruyor.
Daha önceden anlaşılan maaşlar ya zamanında ödenmiyor, ya taksitle ödeniyor ya da hiç ödenmiyor. Kâğıtsız işçilerinse başvurabilecekleri hiçbir kurum yok. Bunun farkında olan işverenlerse küstahça göçmenlerin sırtından geçinmeye devam ediyor.
İlk açlık grevi 2008'de
Bu ve benzer koşullar nedeniyle göçmenler seslerini ilk kez 2008 yılında 15 kişinin katılımıyla Girit'in Hanya şehrinde başlattıkları açlık greviyle duyurmuş.
O zamanlar muhalefette olan Papandreu'nun Hanya'daki göçmenlere destek mesajları gönderip, mücadelelerinde haklı olduklarını ve hükümetin derhal bir çözüm bulması gerektiğini ifade ettiğini yazısını hala kendi sitesinde bulmak mümkün. Hanya'daki 15 göçmen eylemlerini de sonuçlandıran zaferi kazanmışlardı. Hepsine özel bir kanun çerçevesinde süresiz oturma ve çalışma izinleri verilmişti.
2008'deki deneyimin bugün açlık grevi yapan 300 göçmen işçiyi etkilediğini ileri sürmek mümkün. Ancak bugün durum 2008'den farklı. Ekonomi ajandasını bir türlü tamamlayamayan Papendreu, bırakın 2008'de yazdıklarını, henüz uzlaşmaya dair bir sinyal göndermiyor bile.
İçişleri bakanı Rangusis ise herhangi bir sınır dışı edilme olasılığına karşı sadece "ayrıcalıklı" statüsünde olacakları bir belge düzenlenebileceğini bildiriyor. Anlaşılan Papandreu hükümeti, 300 göçmenin talebi kabul edilir, 2008'de olduğu gibi olanlara da oturma ve çalışma izinleri verilirse, bu işin önünün arkasının kesilmeyeceğinden endişeli. Karşılarındaysa, bedenlerini, taleplerini elde etmek uğruna kurban etmiş kararlı göçmenler bulunuyor.
Yolu Türkiye'den geçen bir eylemci
Sait, açlık grevindeki eylemcilerden biri. Türkiye'den olduğumu duyunca elinde su şişesiyle yanıma yaklaşıyor. Türkçe konuşuyoruz. 30 yaşında; Tunuslu; 2,5 yıl İstanbul'da yaşamış, çalışmış, sonra Marmaris'te 600 dolar verdiği birileri onu karşı kıyıya atmış.
2004'ten beri Yunanistan'da yaşıyor ve çalışıyor ama bunları kanıtlayacak hiçbir belgesi yok. Üstüne üstlük işvereninden de aylardır parasını alamadığını söylüyor. Eylemin nasıl geçtiğini soruyorum? "İlk 25 gün iyiydim, bir şey anlamadım ama artık ben de kendini kötü hissediyorum" diyor. Bu eyleme başlamaya nasıl karar verdiğini soruyorum: "Başka seçeneğim yoktu ki, zaten ölü gibiyim burada" diyor.
Chomsky, Zizek, Mano Chao'dan destek
Göçmenlerle Dayanışma Kurulu'nda yer alan ve "Avrupa'da Irkçılığa Karşı Gençlik" (YRE) örgütü üyesi olan Hristina Ziyaka, eylemlere başından beri destek veriyor.
Hristina Ziyaka göçmenlerin yaşadığı sorunları ve açlık grevi sürecini bianet için değerlendirdi:
Göçmenlerin açlık grevine başlaması ve sürece dahil oluşunuzdan bahseder misiniz?
Bundan yaklaşık 4 ay önce bizimle ilk defa bağlantıya geçen göçmen işçiler, diğer çalışanlarla aynı haklara sahip olabilmek için her türlü merciye başvurduklarını, ancak hiçbir sonuç almadıklarını, bunun üzerine açlık grevine başlamaya karar verdiklerini söyleyip onlara eylemlerinde destek olmamızı teklif ettiler. Bunun üzerine mültecilere destek veren diğer örgütlerle bir dayanışma kurulu oluşturuldu, toplantılar yapıldı. Atina Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrenci Meclisi de göçmenlerin fakülte binasında eylemlerine başlayabileceğini duyurdu. Tabii ki, öğrenci meclisinin teklifi, üniversitelerin herhangi bir ırkçı saldırıya ya da müdahaleye karşı göçmenlerin sığınabileceği en güvenli yer olduğundan hemen kabul edildi. Böylece, Hanya'dan 23 Ocak akşamında bir feribotla yaklaşık 300 göçmen Pire limanına ulaştı. Limanda onları sol ve hükümet karşıtı siyasi hareket ve gruptan yüzlerce destekçi karşıladı ve daha önceden de ilan edildiği üzere Hukuk Fakültesi'ne yerleşerek 25 Ocak'ta eylemlerine başladılar.
Göçmenler daha sonra buradan çıkarıldılar, bunun sebebi neydi?
Sebebi, tabii ki üniversite öğrencilerinin psikolojilerinin kötü etkileneceği savlarından ziyade hükümetin eylemlerin üniversitede devam ederse daha da büyüyeceğinden korkmasıydı. Bundan dolayı da hükümet rektör aracığıyla üniversitelerin dokunulmazlığı kozunu devreye soktu. Atina Üniversitesi rektörü Pelegrinis, yeni düzenleme ve kanunların kendisine tanıdığını olağanüstü durumlarda polisi üniversiteye sokma yetkisini ilk kez kullanma "cesaretini" gösterdi ve böylece Yunan öğrencilerin son yıllarda sıkça meydanlarda boy göstererek karşı çıktıkları "asilo"nun kaldırılması tartışmaları da tekrar gündeme geldi.
Yani, daha ilk günden göçmenler kendilerini, eylemlerini pek de ilgilendirmeyen başka bir tartışma içersinde buldular. Bu süreçte hiç kimsenin bu eyleme neden başladıkları, ne istediklerini sormak akıllarına gelmezken sadece eylemin üniversite binasında yapılıp yapılmayacağı tartışıldı. Sonuç olarak, eylemlerinin 3. gününde polis kordonuna alınan hukuk fakültesi binası ve binanın önüne yığılan matlar(çevik kuvvet) öğrenciler ve rektör arasında yapılan pazarlıklar sonucu, bir şahsa ait olan bu boş "neo-klasik" bina göçmenlerin yeni sığınma yeri haline geldi.
Burada yaşam koşulları nasıl?
Bugün eylemlerinin 6.haftasına giren göçmen işçilerin bu binadaki durumu ziyaret edenlerin içini sızlatmasının yanında pek çok soruyu da aklına getiriyor. Binada eylemcilerin kullanımlarına ayrılmış olan bodrum katı ve birinci kat yetersiz geldiğinden binanın etrafında, bahçe kısmına çadırlar kurulmuş, eylemcilerin neredeyse üçte biri bu çadırlarda kalıyor; ayrıca seyyar tuvaletler ve çeşmeler de dışarıda çadırların dibinde. Hiç kuşkusuz 250 kişinin bir aydan fazla bir süredir yaşadığı bu alan oldukça iyi bir organizasyonu gerektiriyor.
Peki, siz ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Öncelikle bir dayanışma kampanyası yürütüyoruz ve bunun sonucunda da iyi örgütleniyoruz. Her gün dünyanın her yerinden dayanışma mesajları alıyoruz, şu ana kadar Yunanistan'ın en büyük iki işçi sendikası olan GSEE ve ADEDY dahil 55 örgüt, 150 öğretim görevlisi, Avrupa Parlamentosundan 38 parlamenter, 100'ün üzerinde artist, sanatçı, edebiyatçı. Selanik, Larisa, belediye meclisleri ve binlerce kişinin yanı sıra aralarında Noam Chomsky, Anthony Negri, Étienne Balibar, Slovaj Zizek, Mano Chao gibi isimler de bireysel olarak destek verdiler.
Göçmenler nereliler, hangi ülkelerden geliyorlar?
Hepsi Kuzey Afrika kökenli ama ayrıntı vermek istemiyorum. Onlar kendilerini sadece ama sadece işçi olarak tanımlıyorlar ve diğer işçilerle aynı haklara sahip olabilmek istiyorlar. Bu noktada milliyetlerinin hiç önemi yok. Ha Yunan, ha Faslı; fark etmez. (EK/EÜ)