"Mermere sıkışmış bir melek gördüm.
Ve onu özgürlüğüne kavuşturuncaya dek mermeri oydum."
Michelangelo
Son 20 yılın, yani 1990'lı yıllardan bu yana süregelen yakın tarihin, "devlet büyüklerince" edilmiş Kürt Sorununa dair sözleri, dikkatle yeniden incelenirse, fark edilir ki; bu sözler genellikle ya ülke dışında ya da uçakla bir yurt dışı seyahatine gider ya da dönerken " havada" edilmiş sözler.
Sıradan olanlarının yanında çok kayda değer olanları da var bu sözlerin. "Kürt realitesinden" söz edenler, "Bask meselesini" bir örnek olay olarak incelemeyi önerenler ve daha niceleri.
Yüksek irtifadan bir söz daha
Yüksek irtifada gazetecilerce kayıt altına alınan bu sözlerin devamı ise hepimizin malumu! Koca bir boşluk. Dönünce "Ben o manada söylememiştim" ricatları...
Şimdi ilk kez ayakları yerden kesildikten sonra yüksek irtifada, uçakta değil, "ayakları yerde" ülkenin en doğusunda Hakkâri'de bir yaylada Berçelan'da ama yine yüksek irtifada bir bakanın Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın sözleri gündemde.
Öyle az buz sözler de değil bakanın sözleri! Yaklaşık sekiz ay önce Başbakanın "sevmiyorsanız terk edin" sözlerinin yine Hakkâri'de edilmiş olmasının, tersten reddiyesi manasında manidar Sayın Ertuğrul Günay'ın sözleri.
Ertuğrul Günay'ı samimi ve içten buldum
İşin doğrusu hayatın ince dokunuşlarla teyel attığı, kendini hissettirdiği, ele verdiği "Ben buradayım işte, dokun" dediği ince ayrıntılardır, bu türden durumlar. Zor da değil. Bir taraftan Ankara'da Başbakandan iki aydır talep edildiği halde randevuya yanıt verilmediği için, Demokratik Toplum Partisince randevu isteği geri çekiliyor.
Öte taraftan Kültür Bakanı boynuna doladığı Kürt puşisi ile içinden gelerek Kürtçe konuşuyor ve "ya sev ya terk etçi" ideolojilerin ve mantıkların artık devrinin kapandığından söz ediyor.
Sizi bilmem ama ben şahsen Ertuğrul Günay'ı samimi ve içten buldum. Üstelik ayakları yerden kesilmiş bir yüksek irtifada değil, ayakları yere basılı halde ve Kürt halkının içinde onların gözlerinin içine bakarak, bir politikacıdan çok, bir insan olarak edilmiş güzel sözler ve hareketler...
Ertuğrul Günay'ın, eski partisi, Cumhuriyet Halk Partisinden uzak düştüğü / düşürüldüğü tarihlerde cidden yalnızlaştığı günleri de bilenlerden biriyim. Bu sebeple sözlerine, aynı zamanda bu ülkenin Kültür ve Turizm Bakanı olarak da çok anlam biçtiğimi ifade etmek istiyorum.
"Poker surat" Baykal mı sahici, Günay mı?
Tersten bir okuma yaparak da Sosyal Demokrat Ertuğrul Günay'a partisinin kapılarını kapayan ve uzaklaştıran Deniz Baykal'a bakmak gerek diyorum.
Sizce hislerini yüzüne yansıtmayan ve adeta bir "poker surat" gibi duran ve durmadan konuşan Baykal mı sahici, Günay mı?
Hayatı Kürde uzak durmak ve güvenlik politikalarına endekslenerek politika üretmek üzerine bina edilmiş bir Deniz Baykal profilinden ve bu profilden medet ummak üzerinden ve dönüp dönüp Baykal aşını ısıtıp önümüze sunmak felsefesinden "Hayır" çıkmayacağına inananlardan biriyim.
Deniz Baykal politik olarak "ölü" ve Türkiye siyasetinin sicilinden düşmüş biridir. Kürt Sorununun demokratik çözümü konusunda, çözüm üret(e)meyen siyaseten "ölü figürü" demokrasi kültürü adına ne kadar uğraşsanız da diriltemezsiniz. İyisi mi Baykal'dan medet beklememek derim.
Politikacı politikası ve icraatları ile kendini ele verir. Bırakınız politikasını hayata geçirmek için partisinin kapılarını kendisine kapatanlara inat, başka kulvarlarda çözüm üreten politikacılara bu şansı yaratmada fırsat verelim. Ertuğrul Günay'ın yaptığı ve sözleri bu kanımca...
Mem u Zîn Devlet Tiyatroları'nın repertuarına!
Kültür Bakanlığı önce bir örnek olay olarak Van Devlet Tiyatrosu'nun salonlarını bir Kürtçe oyuna açtı. Şimdi artık Kürtçe yazılmış ya da Kürtçeye çevrilmiş Tiyatro oyunlarının her yıl ekim ayında perdelerini açan Devlet Tiyatroları'nın repertuarına alınmasının zamanı. Mesela Mem u Zîn gibi Kürtçe klasiklerle başlamak sanırım en doğrusu...
Bir başka talep şu olmalı kanımca; madem Kürtler bu ülkeye yurttaşlık bağıyla bağlılar ve yükümlülüklerini vatandaş olarak yerine getiriyorlar; askerlik yapıyor vergi veriyorlar! O halde talep etmek de hakları. Talepler ilânihaye Kürt Sorununun Demokratik Çözümünün sonrasına ertelenemez.
Kürtçeye pozitif ayrımcılık yapılmalı
Bu ülkede Kürt yayınevleri Kürtçe kitaplar basıp yayınlıyor. Ve maalesef Kürtçeye uygulanan baskıcı ve inkârcı politikalar nedeniyle Kürtçenin okuru epeyce az. İki baskı yapan Kürtçe kitaplar parmakla sayılacak kadar...
Bu güne kadar Türkçe kitaplar için yapılan devlet ya da diğer kesimlerin promosyonlarının, pozitif ayrımcılıklarının hiç değilse bir kısmı artık Kürtçeye ve Kürtçe kitaplar için de yapılmalı. Mesela Kültür Ve Turizm Bakanlığı, Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü ülkenin her tarafındaki özellikle de Kürt coğrafyasındaki kütüphaneler için Kürtçe kitaplardan satın alıp vatandaşın kullanımına sunmalı.
Kürt yayınevlerinin Türk klasiklerinden Kürtçeye yaptığı / yapacağı çevirilere proje desteği sunmalı. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki profesyonel turizm rehberleri içinde tıpkı batı dillerini bilenlerin yanına Kürtçe dil bilenler de tercih edilmeli.
Frankfurt Kitap Fuarında 100 yayınevi içinde bir tek örnekle temsil edilen Kürt yayınevlerinin bu tip ulusal ve uluslararası etkinliklerde temsiliyeti daha yoğun sağlanmalı.
Bu türden talepkârlıkların her şeyden önce bir "hakkın teslimiyeti" ve "talebinin gereği" olduğu gerçeği de hiç ama hiç unutulmamalı derim...(ŞD/EÖ)