Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) veto kararıyla Kürdü, solcusu ve hakiki demokrasi savunucusu olan herkes sokaklara döküldü ve günlerce alınan kararı kınadı. Çünkü çok açıktı ki bu karar siyasiydi, açıkça ortadaydı ki karar barışa ve demokrasiye vurulan hukuk dışı bir darbeydi ve alınan karar geçmişteki oy yakmaların ve oy çalmaların yerine geçen, yeni stratejik bir vakaydı.
Halk bunun farkındaydı ve aynı halk keyfinden değil, bu farkındalıkla sokaklara dökülmüştü. Ve inanıyorum ki, bugün YSK'nın geri adım atmasındaki en büyük etkenlerden biri de bu kitlesel tepkiydi.
İnsanlar günlerce sokaklarda duruma isyan etti; polis şiddetine, polis kurşununa rağmen 'siyasi iradelerini' devletin ellerine teslim etmeyeceklerini haykırdı. Vuruldular, yaralandılar, yerlerde sürüklendiler ama gene de direndiler. Aynı insanların yaptıkları bu eylem ve protestolar, devlet tarafından provokasyon, bölücülük ve tahrik olarak nitelendirildi. Oysa her şey ortadaydı, onlar sadece tarihsel bir tekrarın yinelenmesini istemiyorlardı. Reddedilmeyi, yok sayılmayı değil; haklarını, siyasi iradelerini ve adaleti istiyorlardı.
Sonuç mu? Tüm bu olanların totalde iki sonucu oldu.
Birincisi, tam bir trajedi: Gencecik bir adam sokak ortasında polisin kurşunuyla öldürüldükten sonra, ölü bedeni yerde polisler tarafından defalarca tekmelendi, onlarcası ölümden döndü, yüzlercesi yaralandı ve gözaltına alındı.
İkinci sonuç ise trajikomik: YSK ufak tefek sözde hukuk sihirbazlıkları ile veto kararını vizeye çevirerek, bağımsız adaylara vekillik yolunu tekrar açtı ya da açmak zorunda kaldı.
Geçmişin Tortuları
"Her Yeni, kimi hazırlık evrelerini geride bırakarak çıkar ortaya, her Yeni daha öncelerde kalmış kimi koşulların varlığını zorunlu kılar," diyor S. Freud.
Bugün ülkenin içinde olduğu durumun da böyle olduğunu, geçmişten alınan kirli mirasla buraya sürüklendiğini düşünüyorum. Yani bu karar yalnız YSK'nın değildi; karar, geçmişten bu yana bu ülkede var olan kaba milliyetçi, darbeci, antidemokratik toplumsal ve hukuksal zihniyetin ve de devletin kararıydı. Çünkü bugünkü 'yeni,' geçmişin koşullarını ve tortularını fazlasıyla içinde barındırıyordu zaten, bu ise karşımıza, YSK'nın kararında da olduğu gibi, farklı formlarda çıktı sadece.
Örneğin '80 darbesi ile başlayan, adil olmayan tutuklamalar ve gözaltılar, bugün aynı hukuksuzlukla KCK Davası'nda ve Ahmet Şık, İsmail Beşikçi gibilerin tutukluluk örneklerinde kendini devam ettirirken, gene aynı dönemde polis eliyle var olan ölümler ve cinayetler bugün de devamlılığını sürdürmektedir.
Freud'un analizindeki gibi, 'Yeni,' kendini, geçmişin koşullarından hala koparamayarak devam ettirmektedir.
Nabza Göre Şerbet
YSK'nın veto kararını geri alması polisin şiddetiyle karşılaşan halkın gösterdiği dirençten midir, yoksa birkaç evrak eksikliğinin giderilmesinden midir? Sorulması gereken esas soru budur.
Şu durumda görünen o ki, mevcut hukuksuzluğa ve adaletsizliğe yol açan merci, kendi hatasını kendisi düzeltti. Kısaca, olan bu gibi görünmektedir. Ancak YSK'nın bu otokontrolü yapmasının nedeni neydi? İnsafa mı geldi, hatasını mı anladı, yoksa korktu mu?
YSK, veto kararını alırken dışarıdan nasıl bir baskıya maruz kaldıysa, vetoyu yiyenlere tekrar vizelerini iade ederken de belli bir baskının bunda etkisi oldu. İlk durumda baskı devletin kendisinden gelirken, ikinci durumda baskı halktan geldi. Ve bence hükümetin baskısıyla alınan ya da verilen kararlar nasıl siyasi ise, kamunun-halkın dışarıdan sürekli baskısı sonucu verilen bir karar da siyasi nitelik taşımaktadır.
Bu bağlamda YSK'nın bağımsız adaylara tekrardan adaylık haklarını iade etmesi de 'siyasi' bir karar sayılır. Çünkü son üç dört gündür Türkiye'de, halk, Libya'da Kaddafi'ye ya da Mısır'da Hüsnü Mübarek'e nasıl tepki verildiyse aynısını burada hükümete gösterdi. Çünkü vatandaşlar, Ortadoğu halkını çıldırtan antidemokratik durumla oldukça paralel durumlara maruz kaldı.
Evet, olaylarda şiddet oldu. Şiddetin meşruluğu da tartışıldı ve konuşuldu; ama ortada olan bir gerçek vardı ki, bedel ödeyen halktı. Halk, canı pahasına, gözü kapalı sokaklara çıktı, bedel ödemeye hazırdı ve ödedi de.
Bugün YSK'nın geri adım atmasında ya da nabza göre şerbet vermesinde halkın demokrasi mücadelesinin etkisi açıkça ortadadır.
Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nun bağımsız adayları, yarın bir gün meclise girdiklerinde daha başka nelere maruz kalacaklar bilinmez, ama bu ülkede onlar gibi milyonlarca "emek, demokrasi ve özgürlük savunucusu" olduğunu bilmek, her zaman, devleti, hükümeti, yargıyı, polisi ve askeri korkutacaktır. Çünkü en az hükümetler kadar siyasi bir güç olan halk, bunu, bugün bir kez daha kanıtlamıştır. Ve bu korkunun parça parça, lime lime de olsa ülke demokrasisine etki edeceği ortadadır. (BA/EÖ)