Kara Kuvvetleri Komutanlığı, 2nci Zırhlı Tugay 15'nci Kor.Komutanlığı'nın Haber Toplama Planı çerçevesinde 26 Ocak 2004 tarih ve İSTH:3500-47-04/İsth.Ks (158) sayılı emri üzerine Kadıköy, Maltepe, Kartal ve Sultanbeyli kaymakamlıklarıyla 1 Numaralı Dikimevi Müdürlüğü, Jandarma İkmal Merkezi Komutanlığı'na gönderdiği yazı Bugünkü Hürriyet'te 8 sütuna manşet: Sosyetik fişleme!
Habere göre, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, "'kendini ulusal değerlerin dışında ve üstünde gören AB ve ABD yanlısı kişi ve grupları' izlemeye başladı. KKK talimatında, Yüksek sosyete grupları, sanatçıların mensup olduğu gruplar, zengin ailelerin çocuklarının oluşturduğu gruplar'ın da tespit edilmesi istendi. Komutanlık ocak ayında kaymakamlıklar ve askeri birliklere gönderdiği istihbarat yönergesinde, ilgili kurumlardan 3 ayda bir formda belirtilen bilgileri toplamasını talep etti.
Haber Toplama Planı'yla haklarında bilgi toplananlar AB ve ABD yanlılarıyla sınırlı değil. İstihbarat formunda yer aldığı şekliyle azınlıklar ve kendini azınlık olarak görme eğiliminde olan (Çerkez, Roman, Abaza, Arnavut ve Boşnak vb) gruplar hakkında da bilgi toplanıyor.
İlgililerden bu grupların faaliyetleri, ekonomik kaynakları, yerel liderleri, propagandalarını yoğunlaştırdıkları bölgeler hakkında veri isteniyor. Ayrıca yerel dil kursları, radyo, TV faaliyetleri olup olmadığının araştırılması talep ediliyor.
Liste bunlarla da sınırlı kalmıyor... "Yönerge metnine göre 'tarikatlar, Satanistler, Klu Klax (ABD'de zenci karşıtı ırkçı Ku Klux Klan örgütü kastediliyor olmalı), Masonlar, İnternet grupları, cinsellik, uyuşturucu, meditasyon, ruh çağırma vb. grupları' da istihbarat hedefleri arasında. Bu grupların niyet ve maksatları, maddi kaynakları, eylemlerinin olup olmadığı, varsa topluma etkisi, tehdit ve şantajla bağlantıları araştırılıyor. Ayrı bir kategori olarak da 'Türkiye'nin aleyhine çalışan yazar, düşünürler' hakkında bilgi isteniyor. Bu arada hedefteki kişileri destekleyen medya ve ticari grupların olup olmadığı soruşturuluyor."
Kürtçe yayın yapan radyo ve TV'ler de sıralandıktan sonra nihayet, "Atatürkçülüğe karşı tüm çalışmaların bildirilmesi gerektiği" uyarısı ile yönerge sonuçlanıyor.
Komutanlık Başbakanlık, OYAK ve Genelkurmay'ı da mı izleyecek?
Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın sivil yurttaşları -hatta askerleri- siyasi ve toplumsal tercih ve kanaatleri dolayısıyla takip etmeye, ettirmeye hakkı ya da yetkisi var mı?
Valilikler ve kaymakamlıklar idari hiyerarşide İçişleri Bakanlığı'na bağlı olduklarına göre, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan gelen "yönerge"leri ne yaparlar? Yürütürler mi, yoksa, İçişleri Bakanlığı'na başvurup mütalaa mı isterler? İçişleri Bakanlığı ne der?
Bu soruların yanıtlarını düşüne duralım. "Bölücü ve yıkıcı" faaliyetler kapsamında "tehdit" olarak sıralanan eğilim ve topluluklar arasında bu kez "Yüksek sosyete, zengin çocukları, kendini ulusal değerlerin dışında ve üstünde gören AB ve ABD yanlısı kişi ve gruplar"ın da sayılmasına bakarsak asıl büyük soru şu: Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ndeki tehdit sıralaması mı değişti? Değişmediyse, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Genelkurmay Başkanlığını izlemeye mi aldı?
Nereden çıktı demeyin! Hiçbirimiz gözümüzle görmedik ama Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) diye bir şey var. Milli Güvenlik Kurulu'nca (MGK) düzenlenen bu belgenin "devletin gizli Anayasası" olduğunu da gene 28 Şubat 1997 "post-modern darbe"si sonrasında Hürriyet'ten öğrenmiştik. Bu belgeye göre:
* Bölücü ve irticai faaliyetler, eşit ve birinci derecede önceliklidir.
* Siyasal İslam , Türkiye için tehdit unsuru olmaya devam etmektedir.
* Türk milliyetçiliği bazı kesimlerce ırkçılığa dönüştürülmek istenmektedir. Ülkücü mafya bundan yararlanmak istemektedir. Bu da bir tehdit unsuru oluşturmaktadır.
* Aşırı sol yine tehdit unsuru olmaya devam etmektedir. Ancak bir yumuşama içinde olduğu görülmektedir.
Aynı belgede Türkiye'ye bir de küresel "vizyon" çiziliyordu:
* Türkiye'nin Batıya dönük yüzünde hiçbir değişikliğe gidilmemelidir.
* Türkiye'nin AB'ye tam üyelik konusundaki hedefi korunmalıdır. Ancak bazı Avrupa ülkelerinin bu konudaki olumsuz tutumları göz ardı edilmemelidir.
* Türkiye'nin dünya ile bütünleşmesine yönelik , özelleştirme de dahil ekonomik çabalar artırılmalıdır.
Son yasal düzenlemeler kapsamında MGK'nin yetkilerinin budandığını biliyoruz. Ancak MGSB'nin yürürlükten kaldırıldığına ilişkin bir bilgi yok. Yani, devletin "gizli anayasası"ndaki "tehdit değerlendirmesi"nin ve "vizyon"unun değiştiğini bilmiyoruz. Olsa, Hürriyet yazardı!
Şu halde Kara Kuvvetleri Komutanlığı 'kendini ulusal değerlerin dışında ve üstünde gören AB ve ABD yanlısı kişi ve grupları' izlemeye alırken hedefine sıradan yurttaşlardan önce "AB'ye tam üyelik hedefi" ile hareket ettiklerini MGSB ile kayıt altına almış olan Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanını koymuş olmuyor mu?
Bu belgenin anonim olduğunu ve kişiselleştirilemeyeceği söylenebilir. Peki şuna ne demeli?
Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök Yunanistan'da çıkan Elefterotipiya gazetesindeki röportajına atfen 19 Ekim 2003'de Türkiye medyasında yayımlanan haberlerde şöyle diyordu: "Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye'nin AB üyesi olması için Kopenhag Kriterleri doğrultusunda yapılması gereken reformlara tam destek veriyor... Bugünkü dünyada her şey değişiyor, egemenliğin tanımı bile . Avrupa'nın bazı kurumları ülkelerin iç işlerine karışıyor. Belki bazı kişiler bunu ulusal egemenlikten ödün vermek olarak sayıyor... Ancak bu konu AB üyeliğimizi engeller bir unsur olarak görülmemeli."
İşte "yönerge"ye göre tam bir suçüstü durumu. Org Hilmi Özkök'ün bu beyanı "kendini ulusal değerlerin dışında ve üstünde gören AB ve ABD yanlısı kişi ve gruplar" tanımına "cük" oturmuyor mu sizce de? Özkök'ün ABD'yi "stratejik ortak", "güvenilir müttefik" sayan beyanlarına değinmiyoruz bile.
Ordumuz tam 53 yıldır NATO'nun bir parçası, Türkiye elini uzatsan ABD üssüne çarpan bir ülke değil mi? Kara Kuvvetleri Komutanlığının işi zor... Savunma görevleri yetmiyormuş gibi bir de bütün silahlı kuvvetleri, Genelkurmay Başkanını, kuvvet komutanlarını, Cumhurbaşkanı'nı, Başbakanı, Avrupa Birliği Müsteşarlığını, bütün elçilikleri, konsoloslukları, Birleşmiş Milletleri, Washington'u, Pentagon'u izleyecek...Herkül'e layık bir iş doğrusu.
OYAK hangi "sosyete"ye dahil?
Ancak iş bununla bitse iyi... Kara Kuvvetleri Komutanlığı "yüksek sosyete grupları"nı da izleme altına alacakmış. "Yüksek sosyete"nin özgül bir sosyolojik tanımı var mı, yani ne cins insanlar bu gruba dahil? Bilmiyoruz. Ama "yüksek sosyete" dendiğinde akla en önce magazin dergilerinin sayfalarında ve TV'lerin "Lifestyle" programlarında boy gösteren holding ve banka sahip ve yöneticileriyle onların eş ve çocuklarının geldiğine bakarsak, ister istemez Türkiye'nin en büyük ve en karlı holdinglerinden biri, banka ve sigorta şirketi karlılıkta bir numara olan OYAK'ın (Ordu Yardımlaşma Kurumu) yönetici ve hissedarlarının da bu kapsama gireceğini öngörmek abartı olmaz. Demek Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevlileri onları da izleme altına alacak.
Daha da tuhafı var! Resmi kabullerde, iş görüşmelerinde, resepsiyonlarda, davetlerde sıkça Kara Kuvvetleri mensuplarıyla bir araya gelen, hepsi Avrupa Birliği ve ABD yanlısı "yüksek sosyete" mensupları ne yaparlar dersiniz?
Görüştükleri her rütbelinin kendileri ve düşünceleri hakkında istihbarat toplamakla görevli olduğunu bildiklerine göre, sık sık lavaboya mı kaçarlar, ya da hiç ortada görünmezler mi?
Gülünçlükle dehşetengizliğin inanılmaz bir harmanı olan bu "yönerge" kendinden fazla bir şeyi haber veriyor aslında: Kaç zamandır, silahlı kuvvetler, bürokrasi ve üniversitede kendilerini rutin görevleri dışında ülkede olup biten ve olmayıp bitmeyen her şeyle görevli addeden bir ekip bir adım ileri atarak Türkiye'nin yönetimini ele geçirmeye ve muhtemel iktidarları döneminde baskı altına alacakları grupların envanterini çıkarmaya hazırlanmaktadırlar.
Ekip üyeleriyle tanışmak isteyenler Rauf Denktaş'ın "Ankara çıkartması"nın hazirununa arşivden göz atabilirler.
Devletteki hiyerarşik düzenin ve Anayasal işleyiş normlarının hiçbir kural tanımaksızın aşılmasının giderek bir kural haline gelmesine bakılırsa, Türkiye'nin 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat'tan sonra bu kez "hiyerarşik olmayan" bir darbenin kıyısına doğru itilmeye başlandığını görmek için kahin olmak gerekmez. (EK)