Ermenistan'ın, karayoluyla Gümrü üzerinden Kars'a uzaklığının 45 dakika olduğunu öğreniyoruz. Sınır açık olmadığı için otobüsümüz Ardahan'ın Posof ilçesindeki Türkgözü sınır kapısına yöneliyor. Önce Gürcistan'a geçmek zorundayız.
Gürcistan'daki durağımız nüfusunun büyük çoğunluğunu Ermeniler'in oluşturduğu Akhaltsikhe kenti. Buradan itibaren binaların yıkılmaya yüz tutmuş, hatta yer yer yıkılmış hali gözümüze çarpıyor. Sovyetler Birliği döneminden kalma çoğu bina oturulamayacak vaziyette ve boş. Bir diğer ayrıntı da yerin altından değil de üstünden döşenmiş doğalgaz boruları. Her kadraja giren tesisatın bu ilginçliğine buradan sonra gözümüzün alıştığını, hatta "daha mantıklı, bir sorun olduğunda asfaltı yenilemek zorunda kalmıyorlardır" şeklinde hak vermeye başladığımızı söylemeliyim.
İngilizce, Ermenice ve Rusça yayın yapan hetq.am haber portalından arkadaşımız Khristine Aghalaryan'ın dedeleri Erzurumlu, ama kendisi Gürcistan doğumlu ve bu şehirde de akrabaları var. Bu sefer onun ve arkadaşlarının rehberliğinde dolaşıyoruz Akhaltsikhe sokaklarını. Bir yerden tanıdık bir ezgi yükseliyor. Davul ve zurna. Gençlik Merkezi'nde prova yapan bir dans ekibiyle karşılaşıyoruz. Bildiğimiz halay ritmi bu, ayak uydurmakta hiç zorlanmayacağımız bir ezgi.
Her dilde "Merhaba" diyen bir resim karşılıyor bizi. Önde gelen Ermeni aydınlarının resimlerinin bulunduğu duvarın karşısında ise 10-12 yaşlarındaki çocukların soykırımın yıldönümünde çizdiği resimler var. "Neden?" diyorsun; "Neden çocuklar 1915 konulu resimler yapsınlar ki?"
"4+1 formülü" neden olmasın?
Kentte Ermeniler ve Azeriler'le birlikte Ahıska Türkleri de yaşıyor. Yerel televizyon kanallarından ve organizasyonlardan temsilcilerle biraraya geldiğimizde temel gündemlerini, herhangi bir azınlığın ayrımcılığa uğrayıp uğramadığını, medyanın yaklaşımını, azınlıkların hassasiyetlerini gözetip gözetmediğini soruyoruz. İki ülke savaş halinde olsa da Gürcistan'daki bu iki büyük azınlık grubu arasında sorun yaşanmadığını söylüyorlar. Dini gruplar arasında zaman zaman görülen nefret suçları da hem medya hem de sivil toplum örgütlerince kınanıyormuş.
Hükümetin sivil toplumun önerilerini dikkate aldığını söylediklerinde, "Hiçbir problemimiz yok." söylemine şüpheyle yaklaştığımızdan olsa gerek, örnek vermelerini istiyoruz. Eğitimde "4+1 formülü" önerisinin hayata geçirilişini anlatıyorlar. Örneğin Ermeniler kendi okullarında, kendi dillerinde eğitim aldıktan sonra bir yıl Gürcüce hazırlık sınıfına devam edip yükseköğretim için sınava tabi tutuluyorlarmış. Bunun azınlıklara yükseköğretimin yolunu açan bir gelişme olduğunu vurguluyorlar. Çünkü daha önce bir Ermeni, ortaöğretimini tamamladıktan sonra yükseköğretim için Erivan'a gitmek zorunda kalıyormuş.
Türkiye'de anadilde eğitim tartışmaları bunun çok gerisinde ama bu formül bir emsal teşkil edebilir, diyoruz.
Ve nihayet Ermenistan
Gürcistan'dan sonra ilk ziyaret ettiğimiz Ermenistan kenti Gümrü. Shirak ilinin en büyük kenti olan Gümrü, Yerevan'dan sonra ülkenin ikinci büyük kenti olma özelliğini taşıyor. Yolculuk uzun sürse de Ermenistan'dayız işte. Türkiye için "8 km" tabelası bize gülümsüyor. Güzel bir mimariye sahip olan Gümrü'yü de Kars'ı yapan ustalar yapmış. Ancak 1988 tarihli, 25 bin kişinin hayatını kaybetmesine yol açan Spitak Depremi'nin izlerini gözlemek mümkün. Bu depremden beri 7 bin aile geçici evlerde yaşamak zorunda.
Asparez Journalist Club'da düzenlenen toplantıya katılıyoruz. Kulüp başkanı Levon Barseghyan aktardığı istatistiklerle medyanın durumuna dair bilgilendiriyor bizi. Toplam 30 gazetenin toplam tirajı 30 bin. Bu sayı gazetelerin kamuoyu üzerindeki etkisinin büyük olmadığını göstermeye yetiyor. Buna karşılık 45 televizyon kanalının yarısından fazlasını yerel televizyonlar oluşturuyor. 23-24 kadar da radyo kanalı olduğundan bahsediyor Barseghyan, İstanbul'daki sayının 113 olduğunu da ekleyerek. Gazetecilerin çalışma koşullarına dairse sansüre dikkat çekiyorlar, sosyal güvencesi olmaksızın çok az maaşlarla çalıştıklarını da ekliyorlar.
Bunlar ülke genelinde rakamlar. Günlük gazetenin olmadığı Gümrü'de ise dört yerel televizyon, üç haftalık gazete, bir aylık dergi var ve toplam 40 gazeteci yaşıyor.
Barseghyan'ın rakamlarına göre son iki yılda yeni medya hızla gelişiyor ve internet kullanıcılarının sayısı çok çabuk artıyor. İnternet kullanım oranı yüzde 60 ve bunun yüzde 15'i aktif kullanıcı. Kaydedilmiş 3000 blogdan 205'i aktifken, facebook profili sayısı da 140 bin olarak tespit edilmiş.
Geçici konutlardaki depremzedeler
Geçici konutlardan oluşan mahalledeyiz. İki oğul, bir gelin ve bir torunla birlikte altı kişiden oluşan Palonyan ailesini ziyaret ediyoruz. Torun Anahit kucaktan kucağa geziyor. Anahit'in deprem olduğunda üç yaşında olan babası pek çok yaşıtı gibi işsiz. Misafire ikramın Ermeniler'de adet olduğunu söyleyerek ağırlıyorlar bizi. İki seneye kadar 3000 ailenin yeni konutlara geçirileceği söyleniyor. Ama daha önce ev sahibi olmayanların böyle bir şansı yok. Depremin açtığı yaraların coğrafya ayırdetmediğini görüyoruz.
"Yolunuz pamuk olsun"
Akşamüstü Gümrü sokakları bomboş. Herkes Gümrü takımının maçına kitlenmiş durumda. Futbolseverlerin kutlamalarına şahit olacağımızı düşünürken, ne yazık ki skor olumsuz. Sovyetler döneminin "Leninakan"ı Gümrü de tıpkı Yerevan gibi büyük bir meydana sahip. Meydandaki St. Asdvadzadzin Kilisesi'nin hemen karşısında bir katedral inşaatı var. Ermenistanlı ustalar Ani'deki katedralin aynısını yapmaya koyulmuşlar ama maddi imkansızlıklar nedeniyle yarım kalmış.
Ermenistan'da ilk günümüz ve doğal olarak Ermenice kelimeler öğrenme azmi var. Teşekkür etmek ("Shnorhakalutyun"), özür dilemekten ("Neroghutyun") daha zor. Zaten önce özür dilemeyi öğrenmek belki çok daha elzem diye düşünürken, kaldığımız Araks (Aras) Hotel'den Michel Atomyan Amca şaşırtan ve duygulandıran bir veda cümlesiyle bizi uğurluyor: "Yolunuz pamuk olsun". (BB/ŞA)