20 Ocak 2004 tarihli Resmi Gazetede, 5065 sayılı ve 14 Ocak 2004 kabul tarihli "Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun" yayınlandı. .
Avrupa Konseyi tarafından 27 Ocak 1999 tarihinde imzaya açılan bu sözleşmeyi Türkiye 27 Eylül 2001 tarihinde imzaladı. Devletler arasında sıkı bir işbirliği gerçekleştirmek ve yolsuzlukların önlenmesinde yasal mevzuatın yakınlaşmasını sağlamak amacıyla sözleşmenin imzalanması ve kabulü Avrupa Konseyi olmayan ülkelere de açıktır.
"Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi"nin en önemli amacı bu sözleşmeyi imzalayan Devletler arasında daha sıkı bir birliğini gerçekleştirmektir. Sözleşmeye taraf olan devletler ve Türkiye "işbirliğini kuvvetlendirmenin" önemini kabul etmektedirler.
Yolsuzlukla mücadelede "önleyici" ve "koruyucu" bir mevzuatın yaşama geçirilmesi hedeflenmektedir. Sözleşmenin tarafı olan Devletler "toplumun yolsuzluğa karşı korunmasını hedefleyen ortak bir ceza politikası izlenmesi gerekliliğinin bilincinde" olarak 1994 yılından bu yana geliştirdikleri eylem planını Sözleşmeye dönüştürmüşlerdir.
Sözleşmenin "Giriş" bölümünde yer aldığı gibi; "Yolsuzluğun, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan hakları için bir tehdit oluşturduğunun, iyi yönetim, hakkaniyet ve sosyal adalet ilkelerini temelden yıktığının, rekabeti bozduğunun, iktisadi gelişmeyi kösteklediğinin ve demokratik kurumların istikrarını ve toplumun ahlaki temellerini tehlikeye attığının" altını çizen Devletler yolsuzluklarla mücadelede ortak bir zemin yaratmışlardı. Devletler, başlarına gelen kendi "yolsuzlukları" yüzünden ekonomilerinin ve demokratik kurumlarının çöktüğünü yaşadıklarıyla gördüler.
Yaşadıkları gerçekler diğer devletleri de etkiledi. Ama artık Devletler yolsuzlukla mücadelede etkinliğinin, ceza hukuku alanındaki yoğun, hızlı ve uyumlu bir uluslararası işbirliğinden geçtiğinin bilincindedir. Bu saptama Sözleşmede açıkça yazılıdır.
Artık Devletler "Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Dünya Ticaret Örgütü, Amerikan Devletleri Kuruluşu, İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı ve Avrupa Birliği tarafından yürütülen faaliyetler de dahil olmak üzere" yolsuzlukla mücadelede adım atmıştır.
Başarmak için uluslararası seviyede işbirliğini geliştirmeye kararlıdırlar. Sözleşmeye göre devletler arasında, yolsuzlukların önlenmesinde karşılıklı yardımlaşma esas kabul edilmektedir. Taraflar, kendi ulusal yasalarına göre, bu Sözleşme'nin uygulama alanına giren suçları soruşturmak ve kovuşturmak yetkisine sahip makamlardan gelecek talepleri mümkün olan en geniş şekilde, gecikmeksizin yerine getirmek için yardımlaşacaklardır.
Acaba yolsuzlukların önlenmesinde kendisine bilgi ve işbirliği için başvurulan devletler, başka bir devletin bu anlamdaki "yardım" talebini reddedebilirler mi?. Sözleşmeye göre gerekirse "yardımlaşma" reddedilebilir.
Herhangi bir devletin yardım talebi ile karşılaşan diğer devlet, eğer talebin yerine getirilmesini; temel çıkarlarına, ulusal egemenliğine, ulusal güvenliğine veya kamu düzenine zarar vereceği düşüncesinde ise isteği reddedilebilir. Ancak devletler yardımlaşma çerçevesinde "banka sırrı" olduğunu öne sürerek yardımlaşmayı reddedemeyeceklerdir.
Devletlerin, yardımlaşmayı reddetmelerine neden olabilecek biçimde kendi iç hukuklarında istenen bilgi ve yardımın konusunun "banka sırrı" olması niteliğinden kaynaklanan engelleyici bir yasal düzenleme bulunabilir.
Bu durumda bile; banka sırrının yardımlaşma için kaldırılmasını içerecek bir işbirliği talebi ile karşılaşılabilir. Diğer Devletin cezai konularda yetkili olan bir hakimi, ya da savcısı da dahil diğer bir yargı makamı tarafından "bankı sırrı" bile olsa izin verilmesini talep edebilir.
Bu Sözleşmenin onay yasasından sonra karşımıza gelen önemli sorunlardan birisi de "sır" kavramı olmaktadır. Banka sırrı ne demektir? Hangi hallerde "sır" olduğu için açıklanmaz? Bankalar ile ilgili yasal düzenlemelerde "sır" kavramı yeterince açık mıdır?
Bir kişi veya kurum veya -yolsuzluğun önlenmesi hakkında uluslar arası işbirliğini kabul ettiğimize göre- bir başka Devlet herhangi bir bankadaki hesap hareketlerinin nasıl gerçekleştiği konusunda "yardım" isterse yanıt verilecek midir?
Yardım isteği iç hukuk mevzuatımıza göre reddedilse bile, uluslar arası sorumluluklarımız nedeniyle yine de bilgi vermemiz gerekeceğine göre, nasıl bir yol izlenecektir? İşte bütün bu soruların yanıtları Hükümet tarafından hazırlığı yapılan "sır"larla ilgili yasa tasarısından hareketle tartışmaya açılmalıdır.
"Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi" yalnızca uluslararası ticarî işlemlerde karşılaşılan rüşvet ve yolsuzlukla mücadele ile sınırlı değildir. Ceza hukuku alanında ulusal yasal düzenlemeleri yapmamız ve uluslar arası işbirliğini geliştirmemizi zorunlu kılıyor.
Artık ulusal kamu görevlilerimizin, yasama meclisi üyelerimizin, Türkiye'de görev yapan yabancı kamu görevlilerinin, yabancı yasama meclislerinin üyelerinin rüşvet alması ve bunlara rüşvet verilmesi, özel sektörde rüşvet alınması ve verilmesi ile ilgili yasalarımız yeniden elden geçirilmelidir.
Uluslararası kuruluşlar görevlilerine, uluslararası yasama meclisleri üyelerine ve uluslararası mahkemeler hâkim ve görevlilerine rüşvet verilmesi ve bunların rüşvet almalarının ve ayrıca yetki istismarının ceza hukuku alanında suç ve cezası gösterilmelidir.
Suçlar ve cezalar gözden geçirilmeli ve yeniden tanımlanmalıdır. Acaba "sır" kavramından öte yeni "yasal" düzenlemeler için hazırlanan tasarılar "yolsuzlukla mücadele" için yeterli midir? Sadece Sözleşmeleri onaylamak ulusal sorunlarımızı çözer mi? (Fİ/NM)