*Fotoğraflar: Ali Dinç/bianet
Derin Yoksulluk Ağı ekibiyle Hijyen Yoksulluğu araştırması yapmak için İstanbul Sancaktepe'de bir mahalledeyiz.
Mahalle merkeze oldukça uzak bir konumda. İki tarafından otoyollar geçiyor. Otoyolların karşısında ise lüks villalardan oluşan siteler var.
Mahalle adeta yoksullukla izole edilmiş. Adımınızı attığınızda sizi ilk karşılayan şey sinekler.
Mahallelinin yan taraftaki fabrikadan geldiğini söylediği sinekler, sokakta durmayı dahi zorlaştırıyor. Isırığıysa daha önce karşılaştıklarıma benzemiyordu.
Derin Yoksulluk Ağı ile buluştuğumuzda direkt olarak mahalleli yanıma gelip kim olduğumu ve niçin geldiğimi sorgulamaya başlıyor.
Derin Yoksulluk Ağı ile geldiğimi söylememe kalmadan ekibi görünce kendileri, "Siz dernekten mi geliyorsunuz? Hacer Abla ile mi geldiniz? Hoşgeldiniz" diyerek arabamı onların yanına bırakabileceğimi ve göz kulak olacaklarını söylüyorlar.
Mahallelide çok büyük bir Derin Yoksulluk Ağı sevgisi, aynı zamanda saygısı var. Ağ'ın onları dinlediklerini biliyorlar.
Bitmeyen sorunlar
Derin Yoksulluk Ağı ekibinin geldiğini gören mahalleli tek tek evlerinden çıkıp yanımıza gelmeye başlıyor. Ağ ile iletişimi sağlayan genel olarak kadınlar.
Gözlem ekibinden Şeyma Batman herkesin ismini ezbere biliyor. Ekip sokağa adım atar atmaz tek tek mahallenin dertlerini dinlemeye koyuluyor.
Bizi ilk karşılayan sorun ise uzun süredir tedavi olmasına rağmen deri hastalığından kurtulamayan bir bebek oluyor. Ailesinin bebeği doktora götürdüğünü fakat tedavinin işe yaramadığını öğreniyoruz.
Ayrıca aile yaşadıkları yerde yılan ve farelerin olduğunu, bu nedenle korktuklarını ve geceleri ev yerine bir kamyonun kasasında kaldıklarını anlatıyor.
Sokağın ortasına geldiğimizde ise ekibin etrafı çevriliyor. O an uzaktan gören biri herhalde bir ünlünün imza dağıttığını sanar diye düşünüyorum. Oysaki insanlar sorunlarını anlatmaya çalışıyor.
*Ailenin kaldığı kamyon |
Afet konteynerleri onlara lüks
Mahalledeki evlerin çoğunluğu baraka. Çadırlarda yaşayan insanlar da var. Tek tük beton ev görüyorum. Öğrendiğimiz üzere beton evlerde yaşayanların da genellikle mahalleliyle iletişimi yok.
Sahada bir tane de konteyner dikkatimi çekiyor. Afet dönemlerinde görmeye aşina olduğumuz ve bir ailenin yaşadığı bu konteyner, mahalleliler tarafından lüks karşılanıyor.
Konteyneri soruyorum; mahalleliler çok güzel olduğunu ve kendilerinin de böyle bir yere sahip olmak istediklerini aktarıyor.
Hamile ama çalışmak zorunda
Mahalleli geçimini çoğunlukla kağıt toplayarak sağlıyor. Sabahın erken saatlerinde çalışmaya başlamak durumundalar.
Aralarında hamile olmasına rağmen çalışmaya devam edenler de var. Sancaktepe'den Sarıyer'e sabah saat 5'te gidip akşama kadar kağıt topluyor. Hamile olması onun için bir şeyi değiştirmiyor; "Ne yapayım?" diyor, "Çalışmak zorundayım."
Saatlerce topladığı kağıtların ne kadar ettiğini soruyorum; "150 lira" cevabını alıyorum.
*Toplanan kağıtlar |
Hijyen vazgeçilmiş bir sorun
Mahalleli için hijyen belki de çok sonra dert edilebilecek bir mesele.
Zaten ellerinden gelen bir şey de yok. Mahallenin altyapısı tamamen yetersiz. Evlerde tuvalet, banyo yok. Dışarıda tek bir tuvaletin olduğu barakada ise su akmıyor. Belediye çöpleri yeterli şekilde toplamıyor. Hijyen ürünlerine ulaşabilecek maddi güç yok.
İnsanlar hijyen ürünlerine ancak açık paketlerde, tek tek ulaşabiliyorlar. Mahallenin bakkalı detarjanı da bardak başına 5 liradan satıyor.
Mahallenin bakkalı demişken, Şeyma Hanım "Hadi bakkala giriyoruz" dediğinde etrafta bakkala dair hiçbir yer göremiyorum. Meğerse önümüzdeki küçük kulübe bakkalmış.
*Mahallenin bakkalı |
İçeriye girince bile bakkal olduğuna inanmanız güç. En fazla terk edilmiş bir bakkal diyebilirsiniz. Satılan ürünlerin paketleri açık, üzerinde sinekler dolaşıyor. Raflarda tozlarla kaplı tek tük ürün var. Hoş, ürün olsa bile mahallelinin satın alacak gücü yok.
Örneğin bakkalda en çok bulunan ürün bebek bezi. Büyük bir siyah poşetin içerisinde, tozlu bir halde
*Mahalle bakkalının içerisi |
Fakat mahallelinin bebek bezi alacak gücü de yok. Mahallede çocukların çoğunun belden aşağısı ya da vücudunun tamamının çıplak olarak dolaştığını görebiliyorsunuz.
Bunun çocuklar açısından çok büyük bir mahremiyet sorunu yarattığı ortada.
Çocukların neden bu şekilde dolaştığını sorduğumuzda aldığımız cevap belli: "Yetiştiremiyoruz."
Sadece bez değil, temiz iç çamaşırı da yetiştiremediklerini söylüyorlar. Bir süre sonra da artık yetiştirmeye çalışmaktan vazgeçmişler.
Benim için saha çalışması boyunca en çarpıcı konu, insanların sorunlarını anlatırkenki ses tonları oldu. Sorunları anlatırken öyle bir ses tonları vardı ki çaresizliklerini hissetmemeniz imkansız.
"Hijyen Yoksulluğu" raporu |
Derin Yoksulluk Ağı'nın saha çalışmasındaki gözlemlere ilişkin "Hijyen Yoksulluğu" raporu yayımladı. Rapor; kişisel hijyen, hane temizlik malzemeleri, temiz gıdaya erişim, haşerat, sonuç ve öneriler bölümlerinden oluşuyor. Rapora ulaşmak için TIKLAYIN |
(AD)