Derken, dolar kurunun 1 milyon - 1 milyon 100 bin lira arasında dengeleneceğini ilan etti. Bakan olmasa parasını TL'ye yatırmayı tercih edecekti ama, bakan olmasına rağmen paranın adresini belirledi.
"Tam kehanetler bitti derken..
Tam, " ekonomik kehanetler bitti, şimdi sıra siyasi kehanetlerde " demek üzereydik ki... Sayın Derviş iki hafta içinde bunalımdan çıkılmazsa " ülkede büyük değişimler" olabileceğini hatta demokrasinin yaralanabileceğini buyurdu.
Mart sonunda "15 günde 15 yasa " sloganıyla yola çıkan Derviş'in siyasi değişim uyarısının da aynı tarihe denk gelmesi düşündürücü!
Ya yasa ya koltuk ve Derviş ile Özal
Seçilmeden üyesi olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) " ya yasa ya koltuk" derken... İşçiler-memurlar hatta bu tür kalabalıkları gördüğünde kepenkleri indirip evinin yolunu tutan esnaf meydanlardayken, yaralı demokrasiden bahsetmesi, kim bilir belki de bir ara rejim uyarısıydı da anlamamıştık!
Anlaşılan Derviş, ölümü gösterip hastalığa razı etmeye kararlı, 1980'de olduğu gibi!!
O günlerde bu işi Turgut Özal yapmıştı. Can güvenliği karşılığında toplumu anti demokrasiye razı ettirirken kimine yüksek faiz, repo; kimine hayali ihracat; herkese de filtreli cigara özgürlüğü tanıyarak demokrasi yarasını dağlayı vermişti.
Bugünse günlük ekonomik çıkarların güvencesine karşı 15 yasa! Yoksa? Yoksa, demokrasi yok .
Aslında, "Ya yasa, ya kriz" tehdidiyle çıkartılmaya çalışılan 15 yasanın her biri 21 yıl önce piyasa ekonomisine geçiş kararıyla birlikte yapılması gereken kurumsal düzenlemelerdi .Aksi takdirde ne tarımın, ne Türk Hava Yolları'nda (THY) olduğu gibi ulaştırmanın, yüzde 51 blok satışla iletişimin, ne de madencilik kesiminin alt sektörlerinin ve de sosyal güvenlik sektörünün piyasaya açılması mümkün değil.
Kaldı ki, Dünya Bankası 'nın Ağustos 2000 tarihli " Türkiye Sürdürülebilir Kalkınma İçin Yapısal Reformlar" başlıklı raporu da 15 yasayı saymamakla birlikte nihai hedefini açıklamaktaydı.
Ne var ki, toplumumuz Dünya Bankası'nı azgelişmişlerin koruyucusu, sert istikrar paketleriyle gelişmişler ile azgelişmişler arasındaki uçurumu keskinleştiren Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) tepesinde sallanan kılıç gibi algıladığından raporu ciddiye almamıştı. Oysa, Dünya Bankası raporu :
* Tarımda devleti piyasalardan çekin,
* Ormanları piyasa ekonomisine göre işletin,
* Vergileri arttırın.
* Kamu bankalarını biran önce özelleştirin ,
* Sosyal güvenlik kuruluşlarını piyasa ekonomisine sokun,
* Kıdem tazminatı ve benzeri sosyal yardımları kaldırın,
talimatlarıyla Türkiye için IMF'nin stand-by ile tıpa tıp aynı bir resim çizmekteydi !
Kemal Derviş, o günlerde Dünya Bankası Başkan Yardımcısı'ydı . Şimdiyse Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı. Bakan olmasaydı parasını TL'ye yatıracaktı. Bakan olmasaydı yasalar çıkmazsa, demokrasi yaralanır da demeyecekti.(TM/YÖ/NU)