"Adaletin olmadığı bir sınav, yalnızca kâğıt üzerinde bir yarıştan ibarettir; oysa eğitim, hayatı değiştiren bir yolculuk olmalıdır."
Son yıllarda, Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sistemi ve sonuçları sıkça tartışmalara konu oluyor. Özellikle, YKS’de eksi neti olan 203 adayın üniversitelere yerleşmesi, hem sistemin adaleti hem de kalite standartları açısından ciddi soru işaretleri doğuruyor. Bu durum, Türkiye’de yükseköğretim sisteminin yapısal sorunlarını ve sınavın gerçek amacını sorgulamamıza neden oluyor.
Türkiye’de eğitim sistemi uzun yıllardır neredeyse tamamen sınav odaklı oldu. Öğrenciler, küçük yaşlardan itibaren bilgiye dayalı değil, sınav sorularına uygun bir öğrenme modeline yönlendiriliyor. Bu da, eleştirel düşünme, analiz yapabilme ve yaratıcı beceriler geliştirme yerine, ezberci bir anlayışı teşvik ediyor.
YKS, sosyoekonomik eşitsizliklerin derinleştiği bir sistemdir. İyi eğitim veren okullara erişim, özel ders imkânları veya sınav hazırlık kurslarına katılım, ekonomik olarak avantajlı ailelerden gelen öğrenciler için daha kolaydır. Öte yandan, dezavantajlı bölgelerdeki öğrenciler, kaliteli eğitim fırsatlarından yoksun kalmakta ve sınav sonuçları bu eşitsizliği derinleştirmektedir.
Son yıllarda, üniversite sayılarının artırılmasıyla birlikte kontenjanlar da genişletildi. Ancak bu genişleme, kalite standartlarının düşmesine yol açtı. Eksi net yapan adayların bile üniversitelere yerleşmesi, hem bu kurumların akademik seviyesini sorgulatmakta hem de mezunların iş gücü piyasasında yeterince değer görmemesine neden olmaktadır.
YKS, öğrencilerin yeteneklerini veya ilgilerini yeterince dikkate almayan bir ölçme aracıdır. Örneğin, sözel alanlara ilgisi olan bir öğrenci, sayısal sorulara da maruz kalmakta ve başarı düzeyi bu sorulara verdiği yanıtlarla değerlendirilmektedir. Bu durum, öğrencilerin potansiyellerini ortaya koymasını engelliyor.
Türkiye’de meslek liselerine yönelik negatif algılar ve üniversite diplomasına verilen aşırı önem, herkesin üniversiteye gitmek istemesine yol açıyor. Ancak bu durum, mesleki eğitimin gelişmesini engellerken, üniversitelerdeki iş gücü planlamasını da olumsuz etkiliyor.
Çözüm önerileri
Üniversite sayısını artırmaktan ziyade, mevcut üniversitelerin eğitim kalitesini yükseltmek öncelik olmalıdır. Akademik kadro kalitesinin artırılması, araştırma imkânlarının geliştirilmesi ve uluslararası standartlarda bir eğitim politikası benimsenmelidir.
Dezavantajlı bölgelerdeki öğrencilerin fırsat eşitliğinden yararlanabilmesi için kaynakların dengeli dağıtılması gereklidir. Burs programları, ücretsiz eğitim materyalleri ve destekleyici projeler bu eşitsizliği azaltabilir.
Sınav, öğrencilerin yalnızca bilgi düzeyini değil, aynı zamanda yeteneklerini ve ilgilerini de değerlendiren bir sisteme dönüştürülmelidir. Portfolyo değerlendirmesi, proje çalışmaları ve çok aşamalı ölçme sistemleri bu amaçla kullanılabilir.
Meslek liselerinin ve yüksekokulların cazip hale getirilmesi, Türkiye’nin iş gücü piyasası için önemli bir adımdır. Bu okullardan mezun olan bireyler, doğrudan iş hayatına atılabilir ve bu da üniversitelerin üzerindeki yükü azaltır.
Üniversite kontenjanları, iş gücü piyasasının ihtiyaçlarına göre planlanmalıdır. Her alanda aşırı mezun vermek yerine, sektörün talep ettiği alanlara odaklanmak, hem öğrenciler hem de toplum için daha faydalı olacaktır.
YKS, yalnızca bir sınav değil, aynı zamanda Türkiye’nin eğitim sistemindeki yapısal sorunların bir aynasıdır. Sistemin adil, eşitlikçi ve nitelikli bir yapıya kavuşturulması, sadece bireylerin değil, toplumun da geleceğini olumlu yönde etkileyecektir. Eğitim, yalnızca bireysel başarıların değil, toplumsal kalkınmanın da temel taşıdır. Bu nedenle, YKS’nin ve genel olarak eğitim sisteminin yeniden gözden geçirilmesi kaçınılmazdır.
(AÖ/RT)