Hızlı bir uzay geminiz olduğunu düşünün. Ona atlayıp en yakındaki değil, uzak diyarlardaki ve detayları herhangi bir teleskopla keşfedilmemiş bir galaksiye yol alacağınızı hayal edin. Ne kadar zamanınızı alırdı sizce bu?
Bu kadar muğlak bir sorunun cevabını vermek zor, ama astronomide bildiğimiz bir şey varsa, o da evrenin genişleme hızından daha hızlı bir uzay gemimiz yoksa Yerel Grup (Local Group) adını verdiğimiz bölge dışındaki alana hiçbir zaman ulaşamayacağımız. Toplamda 54 galaksinin yer aldığı bu küçük küme iştahımızı doyurmak için yeterli aslında. Ama evrenin tümünü işin içine kattığımızda (ki gözlemleyebildiğimiz evrenin asıl evrene göre oranları aklımızı uçurmaya yettiğinden) okyanustaki bir su damlası örneği bile büyük kaçabiliyor.
Peki milyarlarca yıldızın, her birinin çevresinde dolanan onlarca gezegenin, 10 üzeri kaçla ifade etmek isterseniz o seviyelere çıkan yaşam ihtimallerinin içerisinde neden hiçbir uzaylı uygarlıkla yolumuz kesişmedi bizim?
Fermi Paradoksu’na hoş geldiniz. Buyurun, bir uzay kokteylimizi için lütfen.
İş istatistikte gizli
Fermi Paradoksu, tam olarak da bundan bahseder aslında. Yaşamın oluşması için bu kadar büyük istatistiki olasılıklar varken (ama bu istatistikler hiçbir zaman biyolojik olarak kanıtlanamamışken) bir türlü uzaylı bir ırkın işaretine rastlamamış olmamızı sorgular. Dünya gibi gezegenlerin olasılığı vardır, Dünya bir örnekse eğer akıllı yaşamın yeşermesi için de şartlar uygundur. Bu ihtimallerden en azından biri yıldızlar arası seyahati geliştirmiş olsa bile, kapımız bugüne dek çalınmalıydı. Ama neden çalınmıyor?
Fermi Paradoksu, adı üstünde bir “paradoks” olduğundan tabii ki çözümü yok. Birçok farklı bakış açısı çözüm getirmeye çalışıyor elbet. Bir kere 14 milyar yaşında olan evrenimizde dünya sadece 4 milyar yaşında. Bizim Homo Sapiens olarak varoluşumuzu ortalama 1,5 milyon yıl öncesine kadar ölçtüğümüz düşünülürse eğer, aslında devasa biz zaman çizelgesinde ne kadar küçük sürelerden bahsettiğimizi fark edersiniz. Kardaşev Ölçeği’ne göre insanlık daha Tip 1 bir uygarlık bile değil, yani gezegenimizdeki her türlü enerji biçimine hükmetmekten aciziz. O nedenle uzaya hükmedebilecek Tip 2 ya da Tip 3 bir uygarlık olmamıza daha çok var. Bunun üstüne de bir 1 milyon yıl koyalım isterseniz, insanlığın başka bir uygarlığı ziyaret edebilmesi için gereken toplam süre 2,5 milyon yıl olacaktır.
Bu sürede en ufak bir hatanın nükleer savaş ya da benzeri bir şekilde gezegenin kökünü kurutacağı 2,5 milyon yıl.
Evet, medeniyetler kurulduklarından çok daha hızlı şekilde çöküşe gidebilme potansiyeline sahipler. O nedenle milyarlarca yıldır içinde bulunduğumuz bu evren kim bilir kaç farklı uygarlığın doğuşuna ve çöküşüne ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan hiçbirinin bizim zaman çizgimizle kesişmeme ihtimali var, ve bu da çok korkutucu bir şey.
O nedenle uzaydan gelen herhangi bir işareti başka bir uygarlığın bizi karşılama anonsu olarak anlama gibi bir yatkınlığımız var. Stephen Hawking gibi bazı fizikçiler uzaylıların bizi karşılamak için değil, sömürmek için geleceğini söylüyor olsa da bu galakside yalnız olma fikri bizi çok korkutuyor.
Ama ya E.T. evi arıyorsa?
Mayıs 2015’te Ruslar tarafından alınan, ama yakın zamanda halkla paylaşılan sinyal de bu nedenle önemli bir mevzu haline getirildi. Rusların RATAN-600 teleskobuyla yakalanan bu sinyalin 94 ışık yılı uzakta bulunan bir yıldızdan geliyor olması değildi kafaları karıştıran.
Sinyalin güçlü ve kendini tekrar eden bir yapısının olmasıydı asıl konu. Çünkü akıllı bir uygarlıktan gelen bir sinyal ancak böyle bir özelliğe sahip olabilir, düşüncesi var bunun arkasında. Ayrıca 94 ışık yılı azımsanmayacak bir mesafe ve bu mesafeyi aşacak bir sinyalin bizden çok daha gelişmiş bir uygarlık tarafından yollanıyor olması gerekli.
Ama görünüşe göre bu yanlış bir alarm. En son Rusya Uzay Astronomi Gözlemevi Bilimleri Akademisi (Russian Academy of Sciences Special Astrophysical Observatory) görevlilerinden Yulia Sotnikova’nın açıklamasıyla bu sinyalin dünyadan kaynaklanan bir yakıda olduğu belirtildi. Yani hayır, şimdilik bir uzaylı uygarlığı bizimle iletişime geçmeye çalışmıyor.
Bu tür yanlış alarm sinyaller astronomide sıkça karşılaşılan şeyler, aklımıza gelen ilk fikrin uzaylılar olması ise benim başta anlatmaya çalıştığım o yalnızlık hissi ve ihtimaller silsilesinden kaynaklanıyor. Bu soğuk ve donuk evrende yalnız olmayı istemiyoruz hiçbirimiz. Ama şimdilik yalnızlığımızda başbaşa kalmaya devam etmemiz gerekiyor, çünkü alternatifi kanıtlanmış değil. (SK/ÇT)