“Şimdiye kadar hep bir, iki, üç cenaze çıkardı madenden. Alışmıştık. Bu kez 300’ü geçince duyuldu.”
Somalılar hem şokun etkisini atlatmaya çalışıyor hem de günlük hayatlarına devam edebilmenin yollarını arıyorlar.
İş cinayetine “Kader, fıtratında var” diye yaklaşan da var, “Hesap soracağız, dava açacağız” diyen de.
* İlçe merkezinde lokma dağıtılıyor.
Resmi rakamlara göre 301 kişinin hayatını kaybettiği iş cinayeti bugün altıncı gününde. Soma Holding’in diğer maden işletmeleri, işçilerine çağrı yaptı. Yarın işbaşı yapacaklar. İşçiler duruma tepkili ama bir yandan da “başka çareleri olmadığını” söylüyorlar. Neredeyse hepsinin bankaya kredi borcu var, yoksulluk dizboyu, başka geçim kaynağı yok.
Soma madenlerinde çalışan bölge halkından kime sorsanız, “Yerin altında çalışmayı kim ister, mecbur olmasak bir dakika durmayız” diyor.
Özellikle Kınık’ın yoksul köylerinde, her evde bir madenci var. Tek gelir kaynakları maden.
Nereye baksanız polis
İlçe merkezinin daha girişinde hissedilen sessizlik ve gergin hava insanın peşini bırakmıyor. Bu gergin havada, kişi başına düşen polis sayısının (tahmini) 10’dan fazla olması da etkili. Nereye baksanız polis var, TOMA var.
Gazeteci olduğunu söyleyip kurum kartını gösterenlere ilçe girişinde zorluk çıkarılmıyor, en azından ben rastlamadım.
Ama toplu halde ilçeye veya köylere taziye için gelen siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin ya da avukatların araçlarının “yakından incelendiğini”, bazılarının geri çevrildiğini kendilerinden dinledik.
Madenler “kapalı”
İş cinayetinin olduğu Karanlıkdere Linyit Kömürü ocağı tamamen kapalı. Önünde sadece canlı yayın araçları var. Terk edilmiş gibi duruyor.
Ege Linyitleri Maden Sahası’ndaki diğer madenlere bakmak istedik. Birkaçına gittik, kapı duvar. Yetkili biriyle görüşebilir miyiz, güvenlikle/denetimle ilgili iddiaları soracağız, dedik. Hayır, görüşemezmişiz.
Polise börek dağıttılar
İlçe merkezinde, dışarıdan gelenlere karşı bir temkinlilik hali var. Bunu, polisin saldırdığı eylem ve avukatların dövülerek gözaltına alınmasını hemen ardından, polise börek dağıtılmasından da anlamak mümkün. Ama devlete tepkili olanları da var tabii…
“Devletten kimse gelmedi”
Ancak köylerde çok daha sıcak karşılanıyorsunuz, Alevi köylerinden birinde gidip kahveye oturduğumuzda duyduğumuz ilk söz, “Cenazemize devletten kimse gelmedi, bırakın bakanı, kaymakamı, bir sağlık görevlisi bile gelmedi” oldu.
Köylerde kızgınlık ve yas bir arada yaşanıyor. Çocuklar bizi “Abla oyuncak getirdin mi” diye karşılarken, anneleri “Ocağımız söndü” diye giriyor konuya.
Anlatmak istiyorlar, seslerini herkes duysun diye.
Bazı evlerin kapısı yok, bazıları halen kaba inşaatta, bazılarının çatısı tenekeyle kaplı. Elmadere’de konuştuğum 61 yaşındaki bir köylü, oğlunu kaybettiğini, şimdi evdeki 10 nüfusa kimin bakacağını soruyor.
Ve ekliyor: “Hesabını soracağım tabii, dava açacağım. Yoksa böyle başka kazalar olur, başkalarının çocukları da ölür.”
"Madende hiç sendikacı görmedik"
İlçede de köylerde de konuştuğum herkes, gerçek ölü sayısının açıklanmadığını anlatıyor. Aynı madende çalışan işçilerden bazıları “Yeraltında kalan yoktur, her şey buzhanede olup bitti” diyor, bazıları yeraltında çıkarılmayan cesetler olduğunu anlatıyor. Hepsinin verdiği rakam farklı.
Hemfikir olunan diğer nokta da denetimcilerin, “maden sahibiyle yiyip içip, madene şöyle bir bakıp gittiği…” Sendikacıları ise hiç görmemişler madende, öyle diyorlar.
Yakınlarını kaybedenler de son iki haftadır hep madenin ne kadar sıcak olduğunu anlattıklarını, şikayet de edildiğini ama hiç kimsenin bununla ilgili bir şey yapmadığını anlatıyor.
“Göz göre göre gittiler” diyorlar.
“TKİ zamanında şartlar iyiydi”
Kınık’ta Durmuş Sidal ile de konuştum. Haberlerden hatırlarsınız, oğlu Ergün Sidal’ı madende kaybettiği gün gelini doğum yaptı.
Hükümete de maden sahiplerine de çok tepkili. “Anlatırım ama yazarsan” diyor.
1,5 yıldır evliymiş oğlu, üç yıldır da bu madende çalışıyormuş. Durmuş Sidal da bu madenden emekli ama o Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) zamanından. “O zaman şartlar çok iyiydi, oğlum madende kaldığında bakmaya gittim, felaketti içerisi” diyor.
“29 yaşındaki oğlumu kaybettim, bu işin peşini bırakmayacağım. Dava da açacağım, basına da konuşacağım. Hesabını soracağım. 1500 TL için doğan çocuğunun göremeden toprağa gitti.”
“Susuz kalmasınlar”
Elmadere köylüleri 12 madenciyi toprağa verdi. Köyü gören bir tepeye, onlara ayrı bir mezarlık yapılmış. Mezarlığa gittim, 6-7 çocuk ve dede diye seslendikleri bir erkek vardı mezarların başında. “Dede” çocukları çağırdı, tel örgülerle çevrili mezarlığın kapısı önündeki su tankından su doldurttu çocuklara. Mezar başlarında da testiler vardı.
Benim baktığımı görünce açıkladı durumu: “Yanarak gittiler kızım, susuz kalmasınlar.” (AS)