Bir daha bu imkanlar dahilinde yazı yazabileceğimi asla tahmin etmiyordum.
Türkiye'de ilerlemiş demokrasinin eseri bir gazeteci olduğum için çektiğim bir fotoğraf yüzünden fotoğraf makinemi bomba saydılar; beynimi, ruhumu, bedenimi dört duvar arasına (Bitlis cezaevi) koyarak beni iki yıl gazetecilik mesleğimden uzaklaştırdılar.
Şimdi, zindanda geçen iki koca yıldan sonra yine dışarıda mesleğime dönmekten büyük mutluluk duyduğumu söyleyebilirim.
Sonuç itibarıyla Türkiye'de mevcut ''basın ve ifade özgürlüğü'' nedeniyle mesleğimi icra ettiğim için cezaevine girdim.
Gazeteci olduğum için bütün tutuklu meslektaşlarım gibi cezaevinde tüm sansürlemelere rağmen zor yaşam koşullarını, yaşananları dilim döndüğünce anlatmaya çalışıp cezaevinde bile işimizin gereğini yerine getirdim.
Dün, daha önce benim gibi KCK'den gözaltına alınıp serbest bırakılan Amerika Birleşik Devletleri'nden (ABD) gazeteci arkadaşım Jake Hass ile konuşurken bir an önce mesleğimin başına dönmem gerektiğini söylediğinde ona hak verdim.
Çünkü gerçekten tarihi süreçlerden geçiyoruz ve her gazeteci, aydın, yazar, çizer ve siyasetçinin bu dönemde yapması gerek çok şey var.
İçimde dışarıya yönelik bir çok hasret olmasına rağmen beşinci duruşmada tahliye olup memleketine dönen Kürt bir gazeteci olarak tekrar iş başında olmak ve şimdi de dışarıda bölge halkının yaşadıklarını sizlerle paylaşmak istedim.
Tehdit edilip öldürülsek bile, zindanlarda yıllarca kalsak bile, ülkenin başbakanı bize ''terörist'' dese bile, her zaman her koşulda gazetecilik mesleğimizin gereğini yerine getireceğiz, gerçekleri yazmayı sürdüreceğiz.
Hapis günlerinden sonra dışarıda bu ilk yazımı yazmak için çok bekledim.
Şimdi dışarıda olduğuma sevinmeli miyim, üzülmeli miyim? Hiç bilmiyorum. Dışarıdaki birisi için içerisi çok kolay gelebilir hatta ''yatma'' yeri olarak bile düşünülebilinir.
Oysa, içerisi orada yaşananları görüp bire bir yaşayan biri için hiç kolay değil. Oradaki her şey unutulmaz oluyor.
Geride bıraktığım onca kişiyi düşünüyorum.
Yaşananları, işkence düzeyindeki ağır uygulamaları, sürgünleri, tecritleri, yangınları, isyanları, ölümleri ve bunlara maruz bırakılan tutuklu gazetecileri, milletvekillerini, siyasetçileri, çocukları, kadınları unutmak kolay değil.
Herkes beraber özgür olamayacaksa hiçbir şeyin anlamı yok ki! Bedenimiz dışarıda olsa da yüreklerimiz cezaevinde kalıyor.
Cezaevleri alev alev yanıp yüreklerimizi kavururken dışarıda tutuklama furyası, her gün sürdürülen askeri operasyonlar gibi devam ediyor.
İlk çıktığım günlerde belki bölgemde bir şeyler değişmiştir umudu taşıyordum. Ama baktım ki süren operasyonlar, tutuklamalar ve acılar nedeniyle Bölge 10 yıl daha gerilemiş. Güvenlik had safhada; her yerde arama noktaları... Şehrin bir çok noktasında zıhlı araçlar konumlandırılmış,
'O hali' aratmayan görüntüler hâkimiyetini kuruyor.
Bölge'de hiçbir ailede fişlenmeyen kişi kalmamış gibi. Her evde bir acı var. Kiminin çocuğu askerde, kiminin cezaevinde, kiminin çocuğu dağa çıkış yapmış.
En az hasar gören köy korucularının bile çocukları dağa çıkış yapmış, yakınları patlamalarda yaralanmış.
Eskiden sesini çıkarmaya Kürt bile kısık da olsa artık sesini çıkarıyor, haykırıyor. ''Bitsin bu işkence, bu savaş; çözüm istiyoruz,'' diyor. Polis ve asker aileleri desen, onlar da her an can havliyle yaşıyor, çocuklarının ölüm haberleri gelecek diye yürekleri her an havada.
Bölge dışında yaşayanlar için sıra dışı olan bir çok şey, artık buralarda yaşayanlar için sıradanlaşmış. Mesela devlet verdiği kimliği adım başı sorabiliyor. Tarihi yerlere, köylere, yaylalara giriş yasağı çok kolaylıkla verilebiliyor. Her an gözünün önünde bir patlama olabiliyor, aniden bir panzerle gelip bir genci sokak ortasında dipçikleyip, kolunu kırabiliyorlar ve sonra gözaltına alıyorlar. Evler basılıp binlerce kişi tutuklanabiliyor, işkenceli geceler yaşanabiliyor.
Ölümler bile sıradanlaşmış. Bütün bunları yapabilmeyi ''haklı'' kılan gerekçe ise Kürt halkının gür ve rahatsızlık uyandıran sesinin çıkması gösteriliyor.
Bölgeden gelişmeleri yazmaya davem edeceğim. (HÇ/BA)
* Hamdiye Çiftçi, tahliye olan gazeteci.