İstanbul, Ankara ve İzmir gibi kentlerde betonlaştırmadık metrekare yer bırakmayan Türkiye kapitalizmi şimdi de gözünü Antalya’ya dikti.
Gün geçmiyor ki Antalya’da bir doğa katliamı yapılmasın ve betonlaşma hızlanmasın. Emir büyük yerden olmalı ki inşaatlar, en hassas bölgelerde bile ÇED raporuna gerek duyulmaksızın ya da alelacele verilmiş ÇED’lerle devam ediyor.
Konyaaltı Sahil ve Boğaçayı Projesi
Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin çılgın Konyaaltı Sahil ve Boğaçayı Projesi Antalya’nın başını ağrıtacak projelerin en büyüğü diyebiliriz. Çılgın kelimesi de hiç bu kadar yerlerde sürünmemişti ya, neyse... Detayları halka açıklanmayıp, artistik bir çizimle sunulan proje gerçekleştiğinde, Konyaaltı Sahili’nde insanlar yüzemez hale gelecek. Boğaçayı, Konyaaltı Sahili’ni besleyen bir ırmak ve bu projeyle sahile suyun akmayıp, sahilin giderek daralması söz konusu.
Proje kapsamında Bogaçayı kepçelerle kazılıp seviyesi düşürülerek deniz suyunun 750 metre içeriye taşınması planlanıyor. Antalyalıların içme suyunun önemli bir miktarını karşılayan bu bölgede deniz suyunun içeri taşınması inanılmaz riskler barındırıyor. Örneğin; Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Ali Keleş’e göre, “Deniz suyu, tatlı suya göre daha yoğundur. Bu farktan dolayı deniz suyu tatlı suyu itecek. Dolayısıyla o bölgedeki tatlı suyun yerini tuzlu su almaya başlayacak. Tuzlu su ilk önce bu içme suyu kuyularının olduğu bölgeye yönelecek. Dolayısıyla biz bu kuyuları en kısa süre içerisinde kaybedeceğiz. 1975 yılındaki uydu görüntüleriyle günümüzün uydu görüntülerini karşılaştırdığımızda, Boğaçayı’nın denize ulaştığı alanın batı tarafından yaklaşık 50 metre, doğu tarafında ise 85 metrelik bir kıyı kaybı olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi Boğaçayı Projesi yapıldığında dere yatağından hiç malzeme gelmeyecek ve Konyaaltı Sahili yok olacak. Bu anlamıyla da sahil halktan koparılmış olacak. Belki halk denizi görecek ama denize girebileceği bir alan kalmayacak”.
Gıda mühendisi Dr. Bülent Şık’a göre ise; “Boğaçayı Projesi ile deniz suyunun nehir yatağı boyunca içeriye alınmasının su kaynaklarında tuzlanma sorununa neden olacağı açıklandı. Ancak daha önemli bir sorun su kaynaklarının mikroplastik ve mikrofiber parçacıklarının taşıdığı zehirli kimyasallarla kirlenmesi sorunu. Çeşitli zehirli maddelerle dolu mikroplastik ve sentetik fiber parçalarının su kaynaklarına bulaşması zamanla ciddi bir kimyasal kirlenmeye neden olacak. Böyle bir durumda tatlı su kaynaklarını temizleyecek ya da arıtacak bir teknolojik yöntem yok. Bu parçacıkların boyutlarının küçük olması herhangi bir arıtma ya da temizleme işlemini olanaksız kılıyor. Bu sular bütünüyle kullanılamaz duruma gelecek. Bu riskler dikkate alınarak Boğaçayı Projesi’nde deniz suyunun nehir yatağı boyunca içeri alınması kararı ve uygulamasından vazgeçilmeli”.
Boğaçay’ın etrafındaki arsalar, projeden önceden haberdar olan rantiyerler tarafından çoktan kapatılmış ve bu demek oluyor ki nehir boyunca binalar yükselecek. Konyaaltı sahilinde hızla yükselen yapılar ve ucube otel inşaatları da bu organizasyonun bir parçası olmalı. Nehir yatağına sokulan tuzlu su ve bunca yapılaşma sadece insan hayatını değil hayvan ve bitki yaşamını da olumsuz etkileyecek.
Lara’ya kruvaziyer liman ve yat limanı
Lara’da yapılması planlanan kruvaziyer liman ve yat limanı da tamamen gösteri içerikli Antalya’nın bir başka baş belası projesi. Sahilde tahribat yaratmak, denizdeki canlı hayatı olumsuz etkilemek ve halkın denize girmesini engellemekten başka hiçbir işe yaramayacak. Büyükşehir Belediyesi Başkanı Menderes Türel öyle heyecanlanmış olmalı ki kendi çılgınlığından, bakın ne diyor:
“Öyle bir kruvaziyer liman yapıyoruz ki turistler sadece bu limanı görmek için gelecek. Turist gemiden asansörle deniz altına inecek, cam fanusun içinden ilerleyerek karaya çıkacak. Dünyada örneği yok.[1]”
Evet bir kenti mahvetme becerisi konusunda dünyada örneğiniz yok.
Bu projelerin büyük şirketlere ve otellere alan açacağı gün gibi ortadayken, halkın deniz ve doğayla olan ilişkisinin iyiden iyiye azalacağı da çok açık. Halk, parsellenen plajların aralarında küçük boşluklar bulursa oradan denize girer artık. Lara’daki plajların mevcut durumunda insanlar için ayrılmış piknik alanları varken ve Antalyalılarla, turistler rahatça denize girebiliyorken bu projedeki ısrar olsa olsa rant amaçlıdır. Projenin ihalesinin iktidarı her koşulda öven Hülya Koçyiğit’in damadına gitmesi de çok manidar.
Kaş – Kalkan otoban yolu
Sahilden giden bir yol varken, hiçbir amaca hizmet etmeyen ve Kaş’ın muhteşem güzellikteki yayla köylerinden geçen bu yol projesi de rantiyerlerin sınır tanımazlığını gösteriyor. Bu köylerden Antik Likya yolu geçiyor. Tarım ve hayvancılık yapılıyor ve endemik birçok bitkiye ev sahipliği yapıyor. Düşünün ki; son yıllarda Türkiye turizmi düşüşteyken butik turizm yaptığı ve doğasını koruduğu için bu bölge turizmi yükselişteydi. Bu projeyle dünyaca ünlü Kaputaş Plajı’nın üst kısımlarına viyadük yapacaklarını bırakın görmek söylemek bile ürkütüyor beni. Neyse ki Antalya 2. İdare Mahkemesi önce Kaputaj Pilajı için yürütmeyi durdurma kararı verdi. Arkasından da projenin bütünü için Antalya Valiliği’nin ÇED gerekli değildir kararını iptal etti de rahat bir nefes aldık.
Tünektepe Projesi
Antalya – Kemer yolu üzerinde bulunan Tünektepe’ye 30 odalı turistik tesis ve 240 kişi kapasiteli restoran projesi Antalya Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından kabul edildi. Teleferik ayağı önceden yapılan projenin inşaatı bu durumda yakında başlayacak. Projede üç Akdeniz fokunun arasında bir tane devasa turuncu küre yer alacak. Başkan Türel’e göre inşaat tamamlandığında bu proje Antalya’nın yeni sembolü olacak. Sahilin dibinde bir doğal güzelliğin zirvesine böylesine büyük bir yerleşimin yapacağı doğal tahribat ve çıkaracağı çöpün hiç düşünülmediği ortada. Ayrıca proje tamamlandığında oraya insanların ne kadar gideceği de şüpheli. Keza ortalıkta projenin önce Katarlılara teklif edildiği Katarlıların ise “siz bir yapın biz sonra işletmesine bakarız” dediği söylentileri dolaşıyor.
Bir doğa ve turizm cenneti olan Antalya’yı bitirmek için yemin etmişler sanki. HES’ler, taş ve mermer ocakları, mahvedilen dünyanın en güzel vadileri, yaylalara otoban, sahillerde hızla yükselen ucube binalar ve projeler. Sermaye ya büyü ya öl düsturuyla tüm canlıları yıkıma sürüklemekten hiçbir yerde geri durmuyor. Başta da söylediğimiz gibi Antalya yeni gözdeleri. Nur topu gibi bir Sur Yapı’sı da oldu Antalya’nın. Ama bütün bunlar öyle kolay olmamalı ve olmayacak. Sadece kendimiz, çocuklarımız ve diğer insanlardan değil, söyleyecek sözü, yapabilecek hiçbir şeyi olmayan hayvanlardan ve bitkilerden de sorumluyuz çünkü. (EM/EA)
[1] 01 Aralık 2017 Cuma Antalya Büyükşehir Belediyesi Bülteni