Net sayılar bilinmese de, şimdiye kadar yaklaşık 3 bin 500-4 bin Êzidî kadının IŞİD esaretinden kurtarıldığı, 2 bin -2 bin 500 kadının da halen esaret altında olduğu tahmin ediliyor.
Çoğu 3-15 Ağustos 2014 tarihleri arasında kaçırılıp, birkaç ay içerisinde köleliğe zorlanan, akabinde sayısız kere “satılan” kadınlar, esaretleri süresince onları “satın alan” IŞİD askerleri tarafından sayısız kere tecavüze maruz bırakıldılar. Bazı kadınlar, IŞİD askerlerinin talimatı doğrultusunda doğum kontrol hapı kullansalar da, çok sayıda kadın herhangi bir korunma yöntemine erişim sağlayamadı.
Maruz bırakıldıkları tecavüzden hamile kalan bazı kadınlar kürtaja zorlandı, bazıları ise çocuğu düşürmek için kendine zarar verdi. Çoğu IŞİD askeri hamile bıraktıkları “köle”leri ile zorla evlendi. Bu zorla evlilik sonucu kadınlara, artık alınıp satılamayacakları ve zorla evlendirildikleri askerin ölmesi halinde özgür kalacaklarına dair bir belge verildiğinden, bazı kadınlar hamile kaldıkları için rahatladıklarını aktardı. Çoğuna hamileliği süresince şiddet uygulandı, yine çok sayıda kadın hiçbir sağlık hizmetine erişimi olmadığını, doğumu “uçaklar onları bombalarken” hiçbir yardım almaksızın kendi kendilerine gerçekleştirdiklerini aktardılar.
Esaret altındaki kadınların bir kısmı, esir kaldıkları süre boyunca aileleri ile temasta kaldılar. Bazıları soykırımdan önce evlenmiş ve çocuklu olan bu kadınlar, tecavüzden hamile kaldıklarını söylediklerinde, ailelerinden bunun hiç önemi olmadığını, yine de toplum tarafından kabul edileceklerini duydular.
Çocuk ile geri dönmek istemeyen kadınlar, çocukları IŞİD askerleri ile bırakarak kaçtı ve çocuk hakkında tek bir söz etmedikleri sürece ailelerinden ve toplumdan herhangi bir tepki görmeden Êzidîler arasındaki yaşamlarına geri dönebildiler. Fakat çocuğunu beraberinde geri getirmek isteyen kadınlar için durum çok farklıydı: o kadınlar adeta sistematik bir ötekileştirmeye maruz bırakıldılar.
Kadınlar çocuklarını bırakıp gelmeye zorlandı
Bu durumu, çalışmaya başlayalı birkaç ay olmasına karşın, hiçbir tecavüzden doğan çocuk vakası ile karşılaşmadığımda fark ettim. Bu konuda soru sormaya başladığımda, önce “tecavüzden doğan çocuk olmadığı” söylendi. Yıllar süren tecavüz sonucu hiçbir kadının hamile bırakılmamış olmasının inandırıcı olmadığını söyleyip ısrar ettiğimde, bu çocukların “birtakım silahlı askerler tarafından zorla alındığı” iletildi. Bu cevabı da inandırıcı bulmayıp araştırmaya devam ettiğimde, hiçbir tecavüzden doğan çocuk vakası ile karşılaşmamış olma sebebimin, tecavüzden doğan tek bir çocuğun dahi Êzidî toplumu arasında yaşamasına izin verilmemesinden kaynaklandığını öğrendim.
Êzidî erkeklerden, hatta esaret altına alınmamış Êzidî kadınlardan duyduğum, hiçbir kadının zaten o çocukları istemediği idi; o çocuklar “IŞİD bebeği” idi, “Êzidîler o çocukları istemiyordu”, “gidip IŞİD ile yaşayabilirlerdi”, “o çocuklar umurlarında değildi”. Oysa hayatta kalan bazı kadınlar çok farklı şeyler anlatıyordu.
Çocuklarını beraberinde geri getirmek isteyen kadınlar, toplumdan dışlanacakları korkusuyla bunu ailelerine söyleyememişler, hatta bir kısmı kaçma imkânı olmasına rağmen kaçmamayı seçmişlerdi. Eşlerinin, kızlarının, annelerinin dönmesini isteyen akrabalar ise önce çocukları kabul edeceklerini söyleseler de, daha sonra bu çocukların geri getirilmemesi için ellerinden geleni yapmışlardı.
Bazısı, kadınların geri getirilmesinde aracı olan kaçakçılara yalnızca tek kişilik fidye verip, esaret altındaki kadınlara çocuğu beraberinde getiremeyeceğini söyleme görevini kaçakçılara bırakmıştı. Bazı aileler ise kadınları almaya sınıra gittiklerinde, çocuğu kesinlikle yanlarında götüremeyeceklerini, öldürüleceklerini söyleyerek kadınları çocuklarını geride bırakmaya “ikna etmişlerdi”.
Musul’dan kurtulan çok sayıda kadının bebeği, Bağdat’taki yetimhaneye gönderilmişti; bazı durumlarda, kadınların rızası olmadan. Şu anda çocuğu yanında olan gerçekten çok az sayıda kadın var ve bu kadınlar da Êzidîler arasında yaşamıyor. Bir kısmı yurtdışında, bir kısmı ise kimliğini gizleyerek, başka toplumların arasında yaşıyor.
Babası "ortak düşman" olan çocuklar kabul görmüyor
Êzidîlik, endogamik bir din; Êzidîler yalnızca kendi içlerinde (ve hatta kendi kastları içinde) evlenebiliyorlar. Bir çocuğun Êzidî olabilmesi için de hem anne, hem babasının Êzidî olması gerekiyor.
Tecavüzden doğan çocukların bu denli ötekileştirilmesinin altında yatan sebeplerden biri bu: çocuğun babası Müslüman olduğundan, anne her ne kadar Êzidî olsa ve çocuğu kendi dinine göre yetiştirmek istese de, çocuk Êzidî sayılmıyor. Daha evvel esaretten kurtulan kadınların dine geri kabul edilmelerine dair açıklama yapan Êzidî dini liderler ise, söz konusu çocuklar olduğunda, herhangi bir girişimde bulunmuyor.
Bir diğer sebep ise bu çocukların babalarının IŞİD'li olması. Yazı dizisinin ilk makalesinde de bahsettiğim üzere, 2014 soykırımı, Êzidîler için çok taze bir toplumsal bir travma. Soykırım sırasında yurtdışında yaşayan, ailesinden kimseyi kaybetmemiş olan Êzidîler bile bu trajedinin etkilerini üzerlerinden atamıyor. Hal buyken, babası “ortak düşman”, “en büyük kötülük” olan çocukları benimsemekte sorun yaşıyorlar.
Kurtulan kadınlar dine kabul edildi ama...
Öte yandan, bu iki sebep Êzidî toplumunun ataerkil yapısını da gözler önüne seriyor. Annenin Êzidî olması, çocuğun tecavüzden doğmuş olması ve annenin çocuğu yetiştirmek istemesine karşın, patrilineal bir yaklaşım ile yalnızca babanın kimliğine odaklanan, anneyi, annenin dinini, annenin iradesini tamamen hiçe sayan bir uygulama söz konusu.
Evet, esaretten kurtulan kadınlar dine geri kabul edildi, fakat topluma oldukları gibi kabul edilmediler. Esaretten kurtulan kadınlar, sanki o istismarı hiç yaşamamış gibi, esaretten hiç söz etmedikleri, günlük hayata adapte olup ev işlerini yaptıkları sürece topluma geri kabul edildiler. Bunu kabul etmeyen, yaşadıkları istismarın bir sonucu olan çocuklarını bırakmak istemeyen kadınlar ise toplumdan tamamen dışlandı. Yıllar süren esaretin ve ileri derecede travmanın üzerine, hayatta kalan kadınlar bu kez de kendi toplumları tarafından kısıtlandı.
Maruz bırakıldıkları cinsel şiddet konusunda Êzidîler dışında kimseyle konuşmak istemeyen kadınlar, çocuklar konusunda ise Êzidîlerle konuşmayı reddetti. Bana anlatılan birçok şey, ailesinden kimsenin bilmemesi gerektiği öğütlenerek anlatıldı. Ortada herkesin bildiği bir sır vardı, ama bu tabuyu yıkmaya çalışan kadınlar susturuluyordu.
Çocuğu rızası olmadan elinden alınıp yetimhaneye gönderilen, çocuğunu geri istediği için de ailesinden dışlanan bir hayatta kalanın bana söyledikleri, birkaç gün aklımdan çıkmamıştı:
“Ne olacağını sanıyorlardı? İki yıl boyunca tecavüze uğradım. Çocuk bunun doğal sonucu. Yaşadığım her şeyden sonra, bu küçücük konudan bana zorluk çıkarıyorlar. Biliyorum, babası IŞİD’di. Ama o benim çocuğum, ona sütümü verdim. Çocuğumu geri istiyorum. Böyle olacağını bilsem geri dönmezdim. Söyle, sence haklı mıyım?” (GB/ÇT)
Yarın - TOPLUMSAL TRAVMAYI BELGELEMEK: Adalet Arayışı
TOPLUMSAL TRAVMAYI BELGELEMEK YAZI DİZİSİ